Yücel ÖZDEMİR : Aleviler, Tatort ve sanat özgürlüğü
Yücel ÖZDEMİR : Aleviler, Tatort ve ‘sanat özgürlüğü’Alman birinci televizyon kanalı ARD’de yayınlanan “Tatort”...
Yücel ÖZDEMİR : Aleviler, Tatort ve ‘sanat özgürlüğü’
Alman birinci televizyon kanalı ARD’de yayınlanan “Tatort” (Olay Yeri) adlı kriminal dizide, yüzyıllardır Alevi inancına karşı sürdürülen karalamanın bir yansıması olarak, “Alevi bir babanın kızına tecavüz etmesinin” işlenmesi nedeniyle başlayan tartışmalar ve protestolar, ikinci haftasına girdi. Bu sırada televizyon yönetimi ve dizinin senaristi ise özür dileyip işi kapatmak yerine, karşı saldırıya geçerek yapılanların “sanat özgürlüğü”ne müdahale anlamına geldiğinden dem vurmaya başladı. Tepkilerin “ölçüyü aşmak” ve “sanat ve basın özgürlüğüne tahammülsüzlük” olarak damgalanması; en azından provokasyonu başlatanların hem suçlu hem güçlü misali, özür dilemek yerine gerilimi sürdürmekten yana olduğunu gösteriyor.
Tatort’un yapımcısı “Kuzey Almanya Televizyonu” (NDR) Program Müdürü Volker Herres, pazar günü Köln’de Alevilerin yaptığı büyük mitingden sonra yaptığı açıklamada, “Aleviler ölçüsüz tepki göstermeyi bıraksın, basın-yayın ve sanat özgürlüğüne saygı göstersin. Ayrıca diziye yönelik halk arasında nefretin körüklendiği biçimindeki iddialar geri alınsın” dedi. (Süddeutsche Zeitung, 31.12)
Dizinin senaristi Angelina Maccarone de, aynı telden konuşmayı sürdürüyor. Tatort’tan Alman-Türk çevresinde geçen bir senaryo yazma teklifi aldığını söyleyen Maccarone, senaryoyu Alevilerle ilişkilendirmeyi şöyle gerekçelendiriyor: “Her ailede, her ulusta ve her dinde olabilecek bir olayı işlemeye çalıştım. Ensest bir ilişki sonucunda işlenen cinayeti, hamile bir Alman komiser ile Alevi meslektaşı aydınlatmaya çalışacak. Ailenin, Sünni damadı da zan altında. Bununla şunu göstermek istedim: Türk göçmenleri arasında bir homojenlik yok.” (S. Zeitung, 29/30.12)
Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin homojen olmadığını dünya alem biliyor. Türkiye’deki toplumsal yapının bir yansımasının, Almanya’da da olduğunu göstermek adına, Aleviler üzerinden tarihsel arka planı olan bir konuyu işleyerek gündeme getirmenin iyi niyetle yakından uzaktan alakası yok.
Aleviler hakkındaki sadece “tanıdıkları aracılığıyla” bilgi sahibi olduğunu söyleyen Maccarone, tıpkı NDR yetkilisi gibi tepkileri abartılı bulduğunu söylüyor. “Tanıdıklar aracılığıyla” bilgi sahibi olunan bir inanç grubu hakkında senaryo yazma cesaretini kendinde bulma; eğer bilinçli ve planlı bir davranış değilse, düpedüz kara cahilliktir.
“Alevilerin sanata saygı göstermesi ve abartılı tepkilerden kaçınması gerektiği” yönündeki benzer bir açıklamayı Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier de yaptı.
Bu arada ilginç sayılabilecek bir çıkışı SPD Milletvekili Lale Akgün’ün yaptığını belirtmemiz gerekiyor. Bugüne kadar Aleviler ile sıcak ilişki içerisinde olan, toplantılarına katılan Akgün bu kez, Alevilerin söz konusu filmi gerekçe göstererek, “bir bardak suda fırtına kopararak kendileri için reklam yaptıkları” gerekçesiyle filmin yapımcısı Maccarone’ye bir “dayanışma mektubu” gönderdi.
Hükümetin diğer ortağı Hıristiyan Demokratlar ve Başbakan Angela Merkel ise şimdilik sessiz kalmayı yeğliyor.
Provokasyon karşısında sokaklarda dinci-fanatiklerin görüntülerine benzer “fanatik Alevileri” bulmak isteyenler fena halde yanıldı. Çünkü, yapılan gösterilerde arzulanan tablo ortaya çıkmadı.
Elbette; böylesi durumlardan “siyasi rant” elde etmek isteyenler olacaktır. Önemli olan, samimi, dürüst, siyasi çıkarlardan uzak, insan onuru ve haysiyetini merkezine alan bir duruş göstermektir.
Köln’de yapılan gösteri, kısa bir süre içerisinde örgütlenmesine rağmen olayın Alevi inancından olan-olmayan sağduyu sahibi insanlar arasında tepkiyle karşılandığını açık bir şekilde ortaya koydu. Geçmişten günümüze yaşadıkları coğrafyalarda haksızlığa uğrayan, katliamlardan geçirilen Alevilerin, kendilerine yöneltilen saldırılar karşısında hassas, duyarlı bir topluluk olduğu son olayla bir kez daha görüldü.
İki haftadır Aleviler ve Tatort ekseninde yapılan tartışmaların gelmiş olduğu noktayı değerlendirdiğimizde; NDR-ARD yönetiminin, senaristin, politikacıların ve bazı yayın organlarının Alevilere karşı tutumunun, bugüne kadar Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere karşı sürdürülen politikaların bir yansıması olduğu söylenebilir. Yapılan yanlışı bir özür ile düzeltmek yerine, hakarete “sanat özgürlüğü” adına sahip çıkılması, gerilimin sürdürülmek istendiğini gösteriyor.
Alevilere karşı ayıp işleyenler, bugün özür dilemese de, vicdanlarıyla (eğer varsa) baş başa kaldıklarında, yaptıkları büyük ayıbın utancını elbette yaşayacaklardır. Ve elbette, “sanat özgürlüğü”nün başkalarının onurunu ve haysiyetini zedelemek anlamına gelmediğini de anlayacaklardır.
Yücel Özdemir
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy81604 = 'yucel' + '@';
addy81604 = addy81604 + 'evrensel' + '.' + 'de';
var addy_text81604 = 'yucel' + '@' + 'evrensel' + '.' + 'de';
( '' );
81604 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
EVRENSEL - 3 Ocak 2008 Perşembe
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.