Yoksulluk, sadaka ile çözülemez!
Yoksulluk, sadaka ile çözülemez!Yüksel Işık(*)Yerel seçimler yaklaşıyor. Farklı vaatler de bulunsalar da, her politik partinin...
Yoksulluk, sadaka ile çözülemez!
Yüksel Işık(*)
Yerel seçimler yaklaşıyor. Farklı vaatler de bulunsalar da, her politik partinin görmezden gelemeyeceği sorunların başında kent yoksulluğu geliyor. Kentlerimizin geleceği açısından çok büyük önem arzeden bu problemin çözümüne ilişkin farklı yaklaşımlar olduğu da biliniyor. Hükümet edenler bu sorunu, bir çeşit “sadaka” yöntemiyle çözmeyi vaat ederlerken, dünyaya soldan bakanların önemli bir kısmının da, meseleyi, “gelir düşüklüğü” olarak formüle ettikleri anlaşılıyor. Oysa sorunun, yalnızca, yoksulların gündelik yaşamlarını idame etmeleriyle sınırlı olmadığı; toplumsal yaşama katılımla doğrudan ilişkili olduğunu görmek gerekiyor.
Doç. Dr. Ferlal Örs, “Yoksullukla Mücadele ve Toplumsal İletişim” başlıklı araştırmasında, TUİK’e dayanarak, Türkiye’de her 5 kişiden birinin yoksul, her 100 kişiden birinin de açlık sınırında olduğunu; 2004’de 9 milyon 967 bin olan yoksul sayısının 2005’de 11 milyon 574 bine çıktığını belirtiyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, geçen yıl 170 bin aileye yaptıkları yardımı bu yıl 400 bine çıkardıklarını söyleyerek, yoksullaşma oranındaki artışı doğruluyor. Kentlerdeki yoksullaşmanın artması, kentte hizmet üreten kurumları da bu alana ilişkin çözümler üretmeye itiyor. O kadar ki, cenderesine düşen ülkelere “kemer sıkma” politikası izlettiren Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşlar dahi yoksulluğa karşı mücadele programları geliştirebiliyorlar.
Sadaka yurttaşlıktan çıkarır, dilencileştirir
Sorun kent yoksulluğu, çözüme ilişkin formüller de, “gelir”le ilintili olunca, akla gündelik hayatımızda önemli yer tutan belediyeler geliyor. Belediyeler, esasen, kentlinin gündelik hayatını kolaylaştırmayı amaç edinen kurumlar olarak biliniyor. Kentlinin gündelik yaşamının kolaylaştırılması süreci, ulaşımdan, ucuz ve rahat yaşama kadar bir dizi faktörü doğrudan ilgilendiriyor.
Uzun süre, asfalt dökmek, yol yapmak gibi rutin işlemlerden ibaret kabul edilen belediyelerin, son yıllarda yoksullara gıda paketi ve kömür çuvalı dağıtmayı bir çeşit “sosyal belediyecilik” biçiminde lanse ettikleri görülüyor. AKP’ye yöneltilen eleştirilerin başında, bu tarz yardımlarla “tembelliği körüklemek” ve “yandaşa yardım yapmak” geliyor. AKP’li belediyelerin yoksullara yardım paketi ve kömür dağıtımını ifrata vardırmasına yönelik eleştiriler, seçim öncesi, Başbakan Erdoğan’ı da sürece dâhil olmaya zorladığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın, “sadaka bizim kültürümüzde var” diyerek, kendilerine yönelen biçimsel ve esasen sorunun özünden uzak eleştirileri de savuşturmayı amaçladığı anlaşılıyor.
Öncelikle bir noktanın altını çizmekte yarar var. Devletin görevi sadaka vermek değil; bütün yurttaşlarının eşit koşullarda ve insani ölçülerde yaşamasını güvence altına almaktır. Devletin görevi yurttaşlarının yoksullaşmasını önlemek; yoksullaşmış yurttaşlarını da yoksulluktan kurtarma yükümlüğünü yerine getirmektir. Başbakan Erdoğan’ın sadaka vurgusu, esasen devletin yükümlülüğünü yerine getirmediğinin itirafıdır. Açık ki, sadaka verilerek, yoksulluk giderilemez, kalıcılaştırır. Bu da Başbakanın yoksulluğu kader olarak gördüğü anlamına gelmektedir. Oysa yoksulluk bir kader değildir ve hiç kimse sadaka ile yaşamaya mahkûm edilemez.
Hayırseverlik mi, yükümlülük mü?
Yoksulluk, sadece gelir eşitsizliği değildir. Türkiye’ye ilişkin yapılan araştırmalar, en alt yüzde 20’lik gelir diliminde yer alan yurttaşların doğdukları günden itibaren topluma dezavantajlı olarak katıldıklarına işaret ediyor. Ayşe Buğra, sadaka verilerek yoksulluğun kalıcılaştırıldığını; böylece insanların içinde yer aldığı topluma eşit olarak katılımının da engellendiğini ifade ediyor. Milli gelirleri Türkiye’den daha düşük Küba gibi ülkelerin insani gelişmişlik sıralamasında Türkiye’ye oranla daha üst seviyelerde yer alması da, Türkiye’nin yoksulluk sorununa bakış açısındaki eksikliği gösteriyor. Daha da ilginci, özellikle İslamcı arka kültüre sahip AKP’nin Hükümet olmasına paralel olarak, yoksullukla mücadelenin sivil topluma devredildiği; yoksullukla mücadeleyi üstlenmiş görünen İslamcı sivil toplum örgütlerininse meseleyi “sadaka” ile sınırlayarak yaptıkları biliniyor.
Birleşmiş Milletler’in de, yoksullukla mücadeleyi ‘hayırseverlik değil yükümlülük’ sloganıyla formüle etmiş olması, mücadelenin anahtarını da gösteriyor. Yoksulluğun hem ekonomik hem de toplumsal katılım açısından giderilmesi için başta belediyeler olmak üzere kamunun gerekli alt yapıyı sağlamlaştırması gerekiyor. 1990’da kurulan Avrupa Yoksullukla Mücadele Ağı(EAPN) da, yoksulluğun salt gelir eşitsizliğiyle ele alınabilecek durumdan öte yapısal sorunlara dayanan ve fırsat eşitsizliği yaratan bir sorun olduğuna işaret ediyor.
Başa dönelim. Yaklaşan yerel seçimler öncesi, belediyelerin kent kaynaklarını fütursuzca kullanmaları, yoksulluğu azaltmaktan çok, kendi politik partilerine payanda yaratma uğraşına dönüşmüş bulunuyor. Bu yaklaşım, yoksulun ihtiyacının yardım paketi ve kömür torbasıyla sınırlayan dar bir perspektifi de işaret ediyor. Kendisine yapılan kömürü satarak elektrik borcunu ödemeye çalışan İstanbullu yoksulun durumu, herkes için uyarıcı bir nitelik taşıması gerekiyor.
Kent hepimizindir; olanakları da öyle! Bu olanakların kırıntılarını nüfusun beşte birine sadaka olarak vererek işin içinden çıkılamaz. Yoksulluğu sadaka ile çözmeye kalkanların Hükümet ettiği bu ülkede, başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermek, bu ülkenin solcularına düşüyor.
(*) CHP Çankaya Belediye Başkan aday adayı
KAYNAK : Alevihaber.com - 8 Ocak 2009
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.