Tunç: Sanat dünyasında gerçek dostluklara az rastlanır
''Ben ortaya çıkmış bu olumsuz baskıcı tabloya rağmen iyimserim. Zamanla sanat biçimlerinin de, sanat meraklısı insanlara ulaşmanın yollarının da çeşitleneceğini düşünüyorum.''
Sanatçı Ferhat Tunç ile hem sanat üzerine hem aşk üzerine konuştuk.
Sanat dünyasında gerçek dostluklara az rastlandığını belirten Tunç, ''Doğrusu son derece kaypak ve tutarsızlıklarla dolu bir dünya. Gerçek dost olarak kabul etiğim çok az sayıda sanatçı oldu hayatımda. Bunların başında sevgili Ahmet Kaya gelir'' diye konuştu.
Aşkın tarifini istediğimiz Tunç, yanıtının sonunda erkek dinleyicilerine de bir tavsiye de bulunarak ''Aşklarını kirletmemelerini; şiddetle, baskıyla aralarına kesin bir mesafe koymalarını tavsiye ediyorum'' dedi.
Ferhat Tunç'un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Sanat baskıdan doğar sözü ne kadar gerçekçi? Özgürlüğe giden yolda bünyesine aldığı yolcular için ruh mudur sanat?
Sanat baskıdan doğmaz, baskıyla tetiklenir. Baskı ifade olanaklarını ortaya çıkarabilir ama bunun için de baskı olması gerekmez. Varoluş, hayat, dünya, belli bir sanat ilhamını kendiliğinden getirir. Mesela çocuklar çok yaratıcıdır. Çocukken bir sürü başka şey yaparız; bedenle, sesle, dansla çok şey üretiriz Büyüyünce de devam ediyor. İnsan zaten ifade eden ve ifade etme isteği olan bir canlı. Bunun için zaten sanata ihtiyacı var. Fakat şunu eklemek gerekir ki bir baskı olduğunda zorlandığı için yeni ifade olanakları bulur ve bu da onu çeşitlendirir.
Ferhat Tunç şarkı ve türküleri bize iletirken bizi bu kadar etkilemesini neye bağlıyorsunuz?
Sanatla, şarkıyla, türküyle ilişkimi biraz da hayatı algıladığım yerden kuruyorum. Böyle olunca etkisi daha gerçek bir yerden dinleyiciye ulaşıyor olabilir. Aynı zamanda hitap ettiğim kitlenin dertleri, tasaları, umutlarını seslendirmemin de bu etkide payı var. Yaşadığım iklimin insanı olmak, sanatçılığımdan önce gelir. Dolayısıyla bu iklime ait ne varsa bunu yaşamımın her zerresinde hissettim. Ortaya çıkardığım her eserimi, duygu dünyamın bu yoğunluğuyla işledim. Güçlü bir karşılık bulmasının bununla ilgisi olduğu aşikardır.
Ülkemizin sanata bakış açısını değerlendirirsek, yeterli mi? Yoksa günden güne eriyen bir sanat kitlesine mi sahibiz? Sanatın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Kısırlaşma, odakların yitirilmesi, yerlerine yenileri koyamama bütün alanlarda var. Yaşadığımız günleri de bir geçiş süreci olarak görüyorum. Türkiye’de müzik, görsel ve çağdaş sanat alanlarında yenilikçi girişimler olduğunu düşünüyorum. Baskı ve sansürün yoğunlaştığı koşullarda sanatçılar, kendi ifade olanaklarını araştırır ve derinleştirir. Ben ortaya çıkmış bu olumsuz baskıcı tabloya rağmen iyimserim. Zamanla sanat biçimlerinin de, sanat meraklısı insanlara ulaşmanın yollarının da çeşitleneceğini düşünüyorum. Bu olumsuz tablonun sanatın çeşitlenerek zenginleşmesine yarayacağına inanıyorum. Dünyanın en bilinen sanat eserlerini ortaya çıkaran koşullara bakın, ne söylediğim daha net anlaşılır. Ben, direnerek var olmayı hayatımın düsturu olarak kabul ediyorum. Gerçek ve kalıcı sanat eserleri tam da böylesi koşullarda ortaya çıkar, çıkarılmalıdır.
Aşk nedir diye sorsam?
Cinsler arasındaki aşkın da bir mücadeleye veya inanca duyulan aşkın da başka arka planlarla, saiklerle tarifine ihtiyaç var. Cinsler arasındaki aşka dair hayli tanım varken yenisini eklemek istemem. Ama insanların birbirini fikren ve duygusal olarak düşüren değil de yücelten; özgür ve eşit, medeni, gerçek yerlerden anlamasının kalıcı bir aşkı, sevgiyi sağlayacağını-sağladığını düşünüyorum. Aşkla ilişki kurmak için özgürlüğün, en azından onu düstur edinmenin lazım geldiğini sanıyorum. 'Tutsaklığın' değil ama onun farkına varmamanın veya onu kabullenmenin, aslında her türlü aşkı yapaylaştıracağını tahmin ediyorum. Bu vesileyle, dinleyicim olan erkeklere de, aşklarını kirletmemelerini; şiddetle, baskıyla aralarına kesin bir mesafe koymalarını tavsiye ediyorum.
Sanatçı bir dostunuzla yaşadığınız bir anıyı anlatabilir misiniz?
Sanat dünyasında gerçek dostluklara az rastlanır. Doğrusu son derece kaypak ve tutarsızlıklarla dolu bir dünya. Gerçek dost olarak kabul etiğim çok az sayıda sanatçı oldu hayatımda. Bunların başında sevgili Ahmet Kaya gelir. Ahmet'le aramızda gizli sayılacak hiçbir şeyimiz yoktu. Karşılıklı güvene dayalı bu dostluğumuza birçok anı sığdırmışızdır. Hatırladıkça beni gülümseten anılardan birini anlatmış olayım: Birlikte üç ay süren bir Avrupa turnesine çıkmıştık. Avrupa’nın farklı kentlerine araçla seyahat ediyorduk. Bir Berlin-Stuttgart yolculuğu sırasında mola verdiğimiz bir benzincide yanımıza bir araç yaklaşmıştı. İtalyan plakalı, son derece lüks aracın sahibi bagajında deri mont bulunduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunda bunları satmak istediğini belirtmişti. Ahmet’e bunların sahte olabileceğini belirttiğimi hatırlıyorum. Ancak ikimiz de dayananamış, bagajdan çıkan bu montlardan birkaçını yüksek sayılabilecek parayla edinmiştik. Sabah uyandığımızda aldığımız bu montların deri değil, naylon olduğunu fark edince kahkahayla gülmeye başlamıştık. Türkiye’ye döndüğümüzde bu sahte montları yıllarca kullandığımızı hatırlıyorum. Merak edip sonlara Ahmet; montun İtalya’dan özel siparişle geldiğini ve son derece pahalı bir mont olduğunu söylerdi. Bir magazin haberine “Ahmet Kaya’ya İtalya’dan özel mont” şeklinde konu olduğunu hatırlıyorum.
Bütün türkülerimizi içten söylüyorsunuz biliyoruz; 'Yıllar var ki yaşanılan' türküsünü söylerken daha bir içten söylemişsiniz...
Seslendirdiğim her bir şarkının gerçek bir hikâyesi vardır. “Yaşanılan” Almanya’dan ülkeye geldiğim ilk yılların özlemini anlatıyor. Yaşanmış fırtınalı bir tarihin ardından yitirilmiş olana, her şeye, dostluklara, kavgaya ve aşka dair büyük bir özlemi dile getiriyor. Sizde böyle bir etki bırakmış olduğunu düşünüyorum. Ancak ben bütün şarkılarımı içten söylerim zaten. Sesimin titrekliğiyle dinleyiciye ulaşan, acıyla sınanmış bir tarihin hikâyesidir. Ben böyle bir tarihten geliyorum zaten.
Ali Haydar Çelebi / toplumsal.com.tr
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.