Tevfik ÇAVDAR : Canlar sofrasında 'Sivas'ı anmak
Tevfik ÇAVDAR : Canlar sofrasında 'Sivas'ı anmak(...) AKP, hangi partinin türevi olduğunu unutarak riyakâr bir oyunu sergiliyor. Bu...
Tevfik ÇAVDAR : Canlar sofrasında 'Sivas'ı anmak
(...) AKP, hangi partinin türevi olduğunu unutarak riyakâr bir oyunu sergiliyor. Bu oyundaki ikiyüzlülüğü görmek için biraz tarih bilgisi yeterli. "Kerbela" kıyımını bilmeyenimiz yoktur. İşkenceyle öldürülen Pir Sultan Abdal'ın şiirleri Ruhi Su'nun yorumuyla şu an da bile kulaklarımızda çınlamaktadır. Öldürdüğü Alevi ve Şiilerin kelleleriyle kuyular dolduran "Kuyucu Murat Paşa" okullarımızdaki tarih kitaplarından yerini almıştır. Bırakalım bunları bir yana Bilkent Oteli'nin ziyafet sofrasında oruç bozanların kaçı "Sivas 1993"ü anımsıyor; anımsıyorsa o tarihte Erbakan'ın partisinin önde gelenlerinden Tayyip Erdoğan'la birlikte huzur içinde aşure yiyor....
Tevfik ÇAVDAR : Canlar sofrasında 'Sivas'ı anmak
Hicri takvimin bu ayında aşure yapmayan, ya da komşusundan gelen bir tas aşurenin girmediği kaç ev vardır çevremizde. Muharrem ayı Alevilerin kutsal ayıdır. Kerbela katliamının yası tutulur. Ağıtlar yakılır, oruç tutulur. Aşure hemen her muhallebici de bulunan bir tatlıdır. AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Beyoğlu'ndaki Saray muhallebicisinde kaç kez aşure yediğimi bilirim. Doğrusu güzel de yaparlardı. Aşure sözcüğünü bazen kavramları karıştırarak karman çorman konuşanlar ya da davrananlar içinde kullanırız: "Her şeyi aşureye çevirdin" diye. Bu kez Bilkent (Ankara) Oteli'nde Alevi iftarı düzenleyen Reha Çamuroğlu olayı "aşure"ye çevirdi. Alevi dernekleri ikiye ayrıldı. Bazıları iftar yemeğine katılanları bir çeşit "Aforoz" demek olan "Düşkün" diye nitelediler. 1950'li yıllarda başladığım yazı hayatımda insanların kutsal inançları için tek satır yazmadım. Ne var ki bu kez olay boğazına kadar çirkin bir siyasi istismar örneği olarak gelişiyor. AKP, hangi partinin türevi olduğunu unutarak riyakâr bir oyunu sergiliyor. Bu oyundaki ikiyüzlülüğü görmek için biraz tarih bilgisi yeterli. "Kerbela" kıyımını bilmeyenimiz yoktur. İşkenceyle öldürülen Pir Sultan Abdal'ın şiirleri Ruhi Su'nun yorumuyla şu an da bile kulaklarımızda çınlamaktadır. Öldürdüğü Alevi ve Şiilerin kelleleriyle kuyular dolduran "Kuyucu Murat Paşa" okullarımızdaki tarih kitaplarından yerini almıştır. Bırakalım bunları bir yana Bilkent Oteli'nin ziyafet sofrasında oruç bozanların kaçı "Sivas 1993"ü anımsıyor; anımsıyorsa o tarihte Erbakan'ın partisinin önde gelenlerinden Tayyip Erdoğan'la birlikte huzur içinde aşure yiyor.
O acı gün Sivas'ta değildim. Ama en aziz arkadaşlarım oradaydı. Asım Bezirci ile aynı otel odasını tam bir yıl paylaşmıştım. Cevat Geray'la yarım yüzyıllık bir tanışlığım, arkadaşlığım vardı. Aziz Nesin, Arif Sağ, Behçet Aysan, Lütfiye Aydın ve diğerleri hepsi o çılgınlar sürüsünün önüne atılmış "katli vacip" kurbanlardı. Ve bizler SHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olarak Erdal İnönü'nün odasında çaresiz izliyorduk kıyımı. MYK'nın diğer üyeleriyle birlikte her dakika Sivas'tan gelen "İmdat" telefonlarıyla çırpınıp duruyorduk. Arif Sağ her gelişimi telefonla Genel Sekreter Cevdet Selvi'ye aktarıyor, aman yardım edin diyordu. İnönü'ye, İstanbul'da Atom Enerjisi Enstitüsü'nün bahçesinde erişebildik. "Ben valiye haber veririm" dedi. Mecliste Tansu Çiller hükümetinin programı tartışılıyordu. Dışişleri Bakanlı Hikmet Çetin'e ulaşabildik. Ben ilgilenirim dedi. Ama hiçbirinden ses çıkmadı. Olaylar bittikten sonra Çiller "göstericilerden kimsenin burnu kanamamıştır" benzeri ilgisizliğini belgeleyen bir beyanat vermekle yetindi. Ağır yaralıların ve kurtulanların hemen nakli için THY'den bir uçak tahsisini istedik. Cevap olumsuzdu. Nihayet parti kendi olanaklarıyla bir uçağı kiralayıp Sivas'a gönderdi. Olayın gelişim sürecini merak edenler Genco Erkal'ın "Sivas 93" adlı belgesel oyununu izleyebilirler. O günün çaresizliğini vilayetin, hükümetin, ordunun, polisin ve nihayet hükümetin ilgisizliğini unutmak mümkün değil. Hele "tespih çeken eller tetik çekmez" özdeyişini toplumumuza adeta belleten dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in duyarsızlığına ne demeli.
Sivas kıyımını gerçekleştiren eli kanlıların savunma avukatı Şevket Kazan'ı aklımızdan çıkarmamalıyız. Şevket Kazan Adalet Bakanlığı da yapmış olan biridir. Bugünün Başbakanının önünü iliklediği (belki de elini öptüğü) siyasi önderlerinden, hocalarından biridir ve şimdi Reha Çamuroğlu bu başbakanın Alevi iftarını düzenliyor. Onu romanlarından tanıyan biriyim. "Son Yeniçeri" unutulmaz bir başyapıttır. Tevfik Fikret'in "Bir Lahza-i tahattur" şiirini irdeleyen o dizelerdeki kendine, ulusuna güvensizliği başarıyla sergileyen bir yazardır. AKP'ye yönelik siyasi tercihi kendisinin bileceği bir davranıştır. Sorumluluğu artılarıyla eksileriyle o yüklenecektir. Benim üzerinde durmak istediğim AKP'nin "asimilasyon" politikasına hizmet etmesidir. Bu sık sık kullandığımız yabancı bir deyimdir. Türkçemize en genel şekliyle "kendine benzetme" "tıpkılaştırma" biçiminde çevirebiliriz. Bu işi yapanlarda "Benzetici" "Tıpkılaştırıcı" vb. gibi adlandırılır. Din adamları bu "benzeticilerin" önde gelen örnekleridir. Kapitalist düzen en başarılı kendine benzeyeni, "tek tipi" yaratandır. Bu konuda AKP iktidarının da başarılı olduğunu kabul etmemiz gerekir. En azından kendi modelinin dışında kalanları "öteki" olmanın ezikliği ve yalnızlığına düşürmeyi bilmiştir. Bu konuda kapitalizmin temel ilkelerini yerine getirmiştir. Unutmayalım ki "küreselleşme" savı bir anlamda "tek tip düzeni ve insanı" yaratma yönünden kullanılabilecek en etkin malzemedir. İşbitiriciler (terminatörler) benzeticilerin başaramadıklarını temizlerler. Tıpkı ABD silahlı kuvvetlerinin, CIA vb. gibi örgütlerinin yaptıkları gibi. "Mahalle baskısı", "Din baskısı", "işsizlik korkusu", "yalnızlaşma korkusu" ve daha sayamadığım nice baskı ve korkular bu "benzetme", tıpkılama, tek tip yaratma için kullanılır. Amaç, kadim dostum Ünsal Oskay'ın altını çizdiği noktaya ulaşmaktır. O durak "Para azizdir" belgisinde simgeleşir.
Erbakan'ın Şevket Kazan'ın çizgisinden gelen Tayyip Erdoğan'dan beklenmesi gereken tek davranış "Sivas Kıyımı" için tüm vatandaşlardan özür dilemesidir. İftar ve saire sadece kafaları karıştıran, zamanla tıpkılaşmaya ulaşan üstü ustaca örtülü davranış ve sözlerdir. Bu arada Türkiye için "Muharrem" ayı bir başka olayı anımsatır. 1881 miladı yıla tesadüf eden muharrem ayında Osmanlının yarı sömürgeleşmesinin ilk adımı olan ünlü "Muharrem Kararnamesi" ile "Düyun-u Umumiye" idaresi oluşturulmuştu. 2008 Muharreminde ise Türkiye Cumhuriyeti gene tam bağımlılığa giden bir ekonomik istilanın ağır yükü altındadır. Aşurelerinizi yerken bu sonucu yaratan küreselleşen kapitalizmin Türkiye'deki temsilcilerine şükreder misiniz, bilmem!
Tevfik Çavdar
SOL GÜNLÜK SİYASİ GAZETE
14 Ocak 2008 - www.sol.org.tr
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.