Tan Gazetesi Baskını (4 Aralık 1945)
derkenar: 4 ARALIK 1945'DE TAN GAZETESİNİ BASIP, YERLE BİR EDENLER: 'Kalkın ey ehli vatan!' dediler ve...Tan Matbaası tamamen yakılıp, yıkılmıştı. Ancak...
derkenar: 4 ARALIK 1945'DE TAN GAZETESİNİ BASIP, YERLE BİR EDENLER:
'Kalkın ey ehli vatan!' dediler ve...
Tan Matbaası tamamen yakılıp, yıkılmıştı. Ancak "duyarlı gençler" daha yeni yeni ısınmaya başlamışlardı. Yürüyüş, Galata Köprüsü'nden Taksim'e doğru devam eder. Tünel'de, "Yeni Dünya" ve "La Turquie" gazeteleri de Tan ile aynı kaderi paylaşarak yerle bir olur.
6 Aralık 1945
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle:
işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet...
Nâzım Hikmet, Piraye İçin Yazılmış : Saat 21-22 Şiirleri.
Yıl 1945... 3 Aralık günü, Ulus gazetesinden sonra ikinci "Halk Partici" gazete olan Tanin gazetesi iri puntolarla yazılmış bir başlıkla çıktı: "Kalkın ey ehli vatan!"...
Ünlü gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın'ın kaleme aldığı yazı, "hür vatandaşlara" hitaben yazılmıştı: "Büyük vatansever Namık Kemal'in sesi bugünün parolasıdır. Mücadele başlıyor. Ve başlamak lâzım. Çünkü en azgın ve insafsız bir propagandanın, Türk vatandaşlarının ruhuna her gün en yakıcı, yeis verici, ümit kırıcı bir propaganda zehirini dökmesine müsaade edemeyiz. Bir vatan sahibi olmak, bu vatanın içinde hür ve müstakil yaşamak isteyen her Türk bu propagandaya karşı koymaya mecburdur. 'Görüşler' Dergisini açıp da Bayan Sertel'in 'Zincirli Hürriyet' makalesini okuduğum zaman, sayfayı süsleyen bu kıpkızıl demirlerle, bize nasıl bir hürriyet hazırlamak istediklerini derhal anladım. Bayan Sertel şöyle diyor: 'Hür insanlar cemiyetinin en büyük şiarı, geniş halk kitlelerinin menfaati için ica-bederse, şahsi menfaatlerini feda etmektir.' Komünist edebiyatıyla meşgul olmamış olanlar bu satırların altında gizlenen mânayı gözden kaçırabilirler. Geniş halk kitlelerinin menfaati namına hürriyetlerin feda edildiği yer Rusya'dır. Bunları susturmak için, cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır."
Evet, yakın tarihimizin utanç sayfalarından biri olan "Tan gazetesi baskını"ndan söz ediyoruz. Hüseyin Cahit Yalçın; komünistlere, yani basının hedef haline getirdiği Zekeriya ve Sabiha Sertel'e, gazeteleri Tan'a karşı: "Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır." demekteydi. Eli kalem tutan gazeteciler kutsal görevlerini kat be kat yerine getirmişlerdi, şimdi sıra "hür vatandaşlardaydı...
Hüseyin Cahit Yalçın'ın başlığı Namık Kemal'den ödünç alınmıştı. Namık Kemal; "Kalkın ey ehli vatan!" derken, milleti Abdülhamit'in baskı rejimine karşı ayaklanmaya çağırıyordu, Hüseyin Cahit Yalçın ise, "demokrasi ve özgürlük" isteyenlere karşı saldırıya. Ne gam!..
"G" HARFİNİ TERS ÇEVİR...
4 Aralık 1945 günü olan olayları sadece Hüseyin Cahit Yalçın'ın sırtına yüklemek insafsızlık olur. Onun yazısı bir işaret fişeğidir. Hür (!) basının diğer ünlü kalemleri de, Sertellere saldırmıştı. Tan gazetesini yönetmekte olan Sabiha ve Zekeriya Sertel, 1 Aralık 1945 'te "haftalık düşünce dergisi" Görüşler'i çıkarmaya başlar. Görüşler dergisi çıktığı gün tükenerek ikinci baskısını yapar. Derginin kapağında; Bayar'ın, Menderes'in, Köprülü'nün ve Tevfık Rüştü Araş'in isimleri de derginin yazarları olarak duyurulur. Tanin ve Cumhuriyet gibi o yıllarda faşizmi savunan gazetelerde, Görüşler karşıtı yazılar yayınlanır.
Cumhuriyet gazetesinin 4 Aralık'ta birinci sayfadan yaptığı yorum tarihe geçecektir: "Görüşler kelimesinin 'G' harfi ters çevrildiğinde ve bir kısmı parmakla örtüldüğünde orağa benziyor. Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. 'Yeni Dünya' ve 'Görüşler' kızıl propaganda organlarıdır." Sertellerin komünist olduğunu ispat etmek için biraz fazla zorlamışlar değil mi? "G" harfini ters çevir, parmakla ucunu ört...
"Tan gazetesi baskını" olarak bilinen olaylara geçmeden önce birkaç satırla o günlerin Türkiye'sinden söz edelim. İkinci Dünya Savaşı'nı sıkıyönetim ile geçiren Türkiye'de, "Tek Parti" tartışmaları yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı İnönü, 1 Kasım 1945'de Mec-lis'te yaptığı konuşmasında "ikinci bir partiye" gerek olduğunu vurgulayacak, "demokrasiye geçişin müjdesini" verecektir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki muhalefet; Bayar, Menderes, Köprülü ve Ko-raltan yeni bir parti kurmak için hazırlıklara başlayacaktır. Her zaman olduğu gibi hükümet basının muhalif çizgisinden rahatsız olur ve...
Bu rahatsız edici sesi susturmak için kolları sıvar. Özellikle Tanin ve Cumhuriyet gazetelerinde sürdürülen yayın çizgisi ile Türk gençliğinin heyecanı kabartılır, planlar yapılır, hazırlıklar tamamlanır... 4 Aralık 1945 sabahı, CHP İstanbul İl Örgütü'nün "aktif katılımı" ile Beyazıt Meydanı'nda toplanılır. Önceki gece CHP'li "görevliler", İstanbul'daki bütün öğrenci yurtlarını dolaşarak, bu mitinge çağrı yaparlar. Sadece "CHP'li" gençler değil, "Milliyetçi, Turancı" gençler de davetlidir mitinge...
Kimler yoktu ki... Miting dediğimize bakmayın, plan bellidir ve eksiksiz uygulanır. On, on beş bin kişilik "hür vatandaş" grubu ellerinde Atatürk ve İnönü posterleriyle, "Kahrolsun Komünistler!", "Kahrolsun Serteller!", "Bundan daha fazla hürriyet mi istiyorsunuz?" pankartlarıyla Cağaloğlu'na doğru yürüyüşe geçerler. Kimler yoktur ki aralarında; eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eski bakan, Aydın Doğan Vakfı yönetim kurulu üyesi ve Cumhuriyet gazetesi yazarı CHP'li Orhan Birgit - ki kendisi 6/7 Eylül 1955'de bir kez daha "heyecana" kapılıp, olaylara karışarak tutuklanacaktır -, eski bakan CHP'li Ali İhsan Göğüs, 1996'da kurulan "Sertel Gazetecilik Vakfı"nın ilk ödülünü alan Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk...
Tan gazetesine giderken yol üstündeki sol kitaplar satan ABC Kitabevi'ne uğranır! Kitabevi yerle bir edildikten sonra, sırada Tan gazetesi vardır. Önce taşlamaya başlanır. Cam, çerçeve indirildikten sonra içeri girilir. Birinci kat, ikinci kat... O devasa baskı makinelerini kıra kıra çatıya kadar çıkılır. Milli duyguları kabaran, tahrik olan "hür vatandaşlar" hızlarını alamayıp, kağıt bobinlerini Sirkeci Vapur İskele-si'ne kadar sürüklerler...
Tan Matbaası tamamen yakılıp, yıkılmıştı. Ancak "duyarlı gençler" daha yeni yeni ısınmaya başlamışlardı. Yürüyüş, Galata Köprüsü'nden Taksim'e doğru devam eder. Tünel'de, "Yeni Dünya" ve "La Turquie" gazeteleri de Tan ile aynı kaderi paylaşarak yerle bir olur. Gelmişken, sol kitaplar satan Berrak Kitabevi'de yerle bir edilir..
Sabah başlayan ve saatler süren olaylar sırasında polis ne yapmıştı, diye sormayacaksınız değil mi? Seyretmiş, az şey mü... Ertesi gün Sıkıyönetim Komutanlığı bir bildiri yayınlayarak "olayların failleri hakkında derhal takibat ve tahkikata başlandığını" açıklar. Ancak tutuklanan, yargılanan olmaz. Daha doğrusu yargılanan olur da, yargılananlar failler değildir. Olaydan bir hafta sonra Serteller "halkı tahrik etmek", "Meclis'in ve hükümetin manevi şahsiyetlerine hakaret etmek" suçlarından tutuklanırlar. Dört ay tutuklu kaldıktan sonra, Yargıtay cezayı onamadığından serbest bırakılırlar...
Gazeteler olayı "milli heyecan" olarak görecek, olup biten bütün vandalizmi haklı çıkaracaktı. Olaylar unutulmaya yüz tuttuğunda, Tan gazetesi kapanmış, Serteller takibe alınmış, yazı yazamaz duruma gelmişlerdi. Serteller, 1950 yılında ülkeyi terk edeceklerdi. "Tan gazetesi olayı" ile CHP, bir taşla iki kuş vurmuştu. Muhalif solcuları susturmuş ve Ameriıka'ya komünizme ne denli düşman olduğunu göstererek para yardımını talep etmişti.
Taşlarla, baltalarla, balyozlarla İstanbul'da terör estiren, sol yayınevi ve kitabevlerini yerle bir edenler tarihe geçtiler. Ama "hür vatandaşlar", "vatanseverler" olarak değil, "barbarlar", "faşistler" olarak... Aziz Nesin, 1948'de Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı "Zincirli Hürriyet" gazetesinin ilk sayısında "Tan gazetesi baskını"nı "Ey Türk Faşisti!" yazısıyla hicvedecekti...
Peki "kalabalıkları" bu denli yoldan çıkaran, düşman eden neydi? Yanıtını, Nâzım Hikmet, "Tan gazetesi baskını"nın ardından 6 Aralık 1945'de yazdığı şiirde veriyor: "sona düşman, bana düşman, / düşünen insana düşman, / vatan ki bu insanların evidir, / sevgilim, onlar vatana düşman..."
Ey faşist yumurcakları!
EY Türk faşisti! Birinci vazifen, Türk matbaalarını yıkmak, makinelerini ısırmak, demirlerini dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel, partinin hazinesidir. Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın. Meydanlarda kitaplarını yaktığın namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabii tutulabilir. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zapt edilmiş, matbaaları yıkılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, Amerika'dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar, ziyafetlerde yenilebilir. Ey faşist yumurcakları! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, bütün bu yapılanları kafi görmeden; vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta, Halk Partisi'nin ambarında mevcuttur.
Aziz Nesin, Zincirli Hürriyet, 5 Şubat 1948.
***
FEZA KÜRKÇÜOĞLU
01.12.2007 - BİRGÜN
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.