Suriye'deki olaylar ve Türkiye'deki Arap Aleviler
Suriye'deki olaylar ve Türkiye'deki Arap AlevilerSuriye’deki yaşanan olaylara bağlı olarak son günlerde Arap Aleviler hakkında yazılan...
Suriye'deki olaylar ve Türkiye'deki Arap Aleviler
Suriye’deki yaşanan olaylara bağlı olarak son günlerde Arap Aleviler hakkında yazılan çizilenler, konuşulanlar giderek artıyor. Suriye’deki mevcut yönetimin bir azınlık yönetimi, hatta bir azınlık diktası olduğu yönündeki ifadeler çoklukla göze çarpıyor. Suriye’deki iktidarın baskıcı rejimi ve anti-demokratik uygulamaları yadsınamaz. 1960’ların 1970’lerin politik konjektüründe Ortadoğu’da ve dünyada ortaya çıkmış tüm askeri yönetimler gibi Suriye de askeri güce dayalı bir baskı rejimi. Ancak bu rejimin ortaya çıkışının altında azınlık bir grubun güç mücadelesi veya iktidarı ele geçirmesinden çok, Baasçı ideolojinin Ortadoğu’da 1960’lardaki muzaffer egemenliği yatıyor. Dünyadaki siyasi ve sosyal gelişmelere kapısını kapatan, yeni jenerasyonun taleplerine kulak tıkayan tüm siyasi sistemler gibi küreselleşen bir dünya düzeninde bu tip yönetimler artık geçerliliklerini kaybediyorlar. Ortadoğu’da bir anda patlak veren Meksika dalgası şeklindeki birbiri ardına ortaya çıkan ayaklanmalar eski paradigmanın geçersizliğinin ilanı şeklinde. Elektronik müzik sistemleri çıkalı, cızırtılı gramafonlardan kimse müzik dinlemek istemiyor artık...
Bu ayaklanmalara Arap Baharı, Arap Uyanışı (el-Jezire), veya İslam’ın Uyanışı (İran ve Press TV) adları veriliyor. Ortadoğu halkları, diğer örneklerine göre çok daha uzun sürmüş olan ve sadece bir iki devletle sınırlı kalmayıp nerdeyse bölgenin tüm siyasi oluşumlarını kapsamış olan bu baskıcı yönetim anlayışına artık daha yüksek sesle hayır! diyor. Bu bağlamda Suriye’deki iktidarı Arap Alevi bir iktidarın, bir azınlığın çoğunluğa olan diktası şeklinde okumak, siyasi parametreleri din ve etnikçi/çatışmacı bir düzleme indirgemiş olmak demektir. Irak savaşı ardından Amerika’nın ülkedeki siyasi yapılanmayı Şii, Sünni ve Kürtler olarak belirlemesi, siyasi aktörlerin çizgilerini din ve etnik yapı etrafında kalınlaştırması, aynı şekilde Lübnan’da Alevi, Hristiyan (Maroni, Ermeni), Dürzü, Şii, Sünni gibi ayrımlar üzerinden siyasetin yapılıyor olması bölgedeki demoktratik talepleri duymaya çalışmaktan çok coğrafyamızı daha çatışmacı bir düzleme ve dolayısıyla istikrarsızlığa ittiğini görmek çok zor değil. Bu anlamda Suriye’deki demokratik talepleri Alevilere karşı bir Kürt ve Sünni ayaklanması olarak resimlendirmek bölgedeki demokrasinin gelişmesi ve olgunlaşması açısından hiç de doğru bir yaklaşım değil.
Türkiye’deki Arap Alevilerin (Antakya, İskenderun, Adana Tarsus ve Mersin ekseninde) Suriye’deki mevcut yönetim ve iktidar ile herhangi bir organik bağı yok. Anadolu’da yaşayan Türk Aleviler ve Türkiye’deki diğer alt gruplar gibi (Belki Kürtler kısmen dışında tutulabilir bunun) herhangi bir siyasi oluşum içerisinde değiller, ve böyle bir eğilimleri Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ve öncesinde de olmadı. 19.yy’da ortaya çıkan İslamcı ve daha sonrasındaki Kürtçü siyasi gelenek doğrultusunda dinin ve etnik yapının siyasetle ilişkisini anlamaya alışmış zihinlere bu yadırgatıcı ve tuhaf gelebilir. Ama gerçekten böyle. ( Bu yadırgatıcı durumu anlamayanlar için çok güzel yazılmış bir yazı // İftardan çalıştaya, açamadığımız Aleviler)
Hatta, Suriye’ye yapmış olduğum gezilerde dahi Alevi köylerdeki yoksulluk ve sefalet keskin bir şekilde dikkatimi çekmiş, ve orada yaşayan Alevilerin siyasi iktidarla doğrudan herhangi kolkola bir yapılanma içerisinde olmadığını farketmiştim. Otokratik rejimler sırtlarını sınırlı bir kesime dayasalar dahi, bu sınırlı zümreyi oldukça kısıtlı tutmak durumundalar. Suriye’de pastayı Arap Alevi halk değil, sadece mevcut yönetimin çevresidekiler yiyor. Arap Alevi halk için rejimin getirdiği belki de tek ve en büyük rahatlık, rejimin onlara sağladığı güvenlik. 1000 yıla yakın bir süre zarfında sürekli zulüm, horlanma, aşağılanma, itilme ve baskıya maruz kalmış Arap Aleviler, mevcut yönetimin şemsiyesi altında nispeten rahat ve güvenlikli bir dönem geçirdiler – tabi muhalifler hariç. Bu noktada, Surıye'de rejime yönelik tehditler, elde edilmiş bir takım ayrıcalıkların kaybına dönük bir endişeden ziyade ortaya çıkabilecek güvenlik endişesi ve problemin mezhepsel bir düzleme indirgenmesiyle alakalı kaygıları beraberinde getiriyor. Benim de, ve Türkiye’deki Arap Alevilerin de belki en büyük endişesi bu yönde. Demokratik eğilimler doğrultusunda başlatılan bir ayaklanmayı, başka bir halk kitlesine karşı bir intikam mücadelesine dönüştürmek, bizi endişelendiren bir durum. Çok da akla mantığa uzak gelmeyen bu ihtimal, Suriye’de daha demokratik bir yapıya geçişin, nispeten kısa bir zamanda ama daha yumuşak, daha az şiddet içeren, ve daha demokratik bir ortamda olması gerektiğini söylüyor bize.
Türkiye’de yıllardır – her ne kadar yüksek sesle olmasa da – demokratik özgürlükleri, azınlıklara karşı daha adaletli ve dengeli bir siyasi kültürü savunan, ve bu paraleldeki değerlere yürekten inanan Arap Aleviler, Türkiye’de hem Türk, hem de Sünni olmadan (ki bu ikisi çoğu zaman en güçlü ve en önemli iki değer olarak çıkıyor ülkemizde) nasıl barışçıl bir toplum olabileceğinin güzel bir örneğini sergilediler, sergiliyoruz ve sergileyeceğiz. Siyaset denince, din üzerinden siyaset, etnik kimlik üzerinden siyaset, memlekette ilk akla gelen opsiyonlar olsa da, ve ayrıca farklı bir etnik ve farklı bir dini yapıya mensup olmak insanlar tarafından bir tehdit unsuru olarak algılansa da biz Türkiye‘deki Arap Aleviler olarak, siyasetin, siyasi yapı ve yönetimlerin, insanların hayatının kolaylaşması, güzelleşmesi ve insanca birarada yaşamaları için var olduklarına inanıyoruz. Bu ilkeye kalpten bağlıyız. Devletin amaç ve görevlerini “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” olarak tanımlıyor anayasımızın 5. Maddesi. Biz de buna yürekten inanıyor, devletimizin ve insanlarımızın hiçbir ayırım yapmadan tüm vatandaşlarının/kardeşlerinin haklarını, huzurunu ve mutluluğunu temin etmesini, önümüzdeki süreçte Arap Alevilere karşı çıkabilecek olumsuzluklara karşı her türlü hassassiyeti göstermesini talep ve temmenni ediyoruz. Ve Yunus der ki: “Hakkı gerçek sevenlere, cümle alem kardeş gelir.”
KAYNAK: arapalevi.blogspot.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.