Sivas'ta niye diri diri yakıldık?
Zalimler mazlumları sindirmek ve teslim almak için katliamlar yaparlar. Bu bilinen bir gerçektir. Tarihin kanlı sayfalarına bakan herkes bu gereçekle yüzyüze gelir. 2 Temmuz katliamı, bu amaçla yapılmış olan bir katliamdır!
Dünya’da ve Türkiye’de oluşmaya başlayan “yeni politik ortam” her kesimin olduğu gibi, Alevilerin örgütlenmesininde yolunu açmıştı. Çarkı bozuk düzeni için Alevileri “baş tehlike” olarak gören devlet, bu sürecin önünü kesemeyeceğini hesaplayarak, Alevilerin örgütlemesine yeşil ışık yaktı. Alevi toplumu örgütlenecekti. Fakat bu örgütlenme düzene hizmet etme temelinde olacaktı. Böylece hem Aleviler düzen için “tehlike’’ olmaktan çıkarılacaktı hem de Alevilik, Emevi İslam anlayışının potasına çekilip özünden uzaklaştırılacaktı. Devlet işte böylesi bir politik hesapla birlikte, düzenin koltuk değneği olacak bir Alevi örgütlenmesi yaratmanın arayışı ve uğraşı içine girdi. İzzettin Doğan’ın önderliğinde kurulan “Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı” (CEM VAKFI) bu arayışın ürünü olarak ortaya çıktı..
Devletin bu planı tutmadı.
Çünkü Aleviler kendi öz zeminlerinde örgütlenmeye başladılar. Alevi yol önderlerinin adına kurdukları derneklerle, devletin Alevisi ve Alevi örgütü olmayacaklarını açıkça ortaya koydular. Bu süreçte, Pir Sultan Abdal’ın adıyla ortaya çıkan örgütlülük, Alevilerin kendi özleriyle var olmaları açısından atılmış olan olumlu ve önemli bir adımdı. Alevi toplumu, eksikliklerine ve zaaflarına rağmen PSAKD örgütlemesine yinede umutla baktı. Yolundan dönmeyen pirinin adıyla kurulan bu örgütlenmeyi destekleyerek, Hızır Paşa’cılığa açıktan tavır aldı. Bu sıradan bir gelişme değildi. Kökü tarihin derinliklerinde olan bir hesaplaşmaydı. Pir Sultan Abdal ile Hızır Paşa arasında yaşanan yol ayrımının, 450 yıl sonra birkez daha yeniden yaşanmasıydı.
Bu durum devleti çok rahatsız etti.
Planlarının suya düştüğünü gören devlet, Alevi felsefesi ve inancı temelinde oluşmaya başlayan ve giderek yaygınlaşıp gelişen örgütlenmelerin önünü nasıl kesebileceğinin hesaplarını yapmaya başladı. Çünkü devlet Alevilerin Pir Sultan Abdal’ın yolundan yürümelerini istemiyordu. Bunu tehlikeli bir gelişme olarak görüyordu. Pir Sultan Abdal, Osmanlı’nın bozuk düzenine biat etmemiş bir Alevi piriydi. Kendi taliplerinin ihanetine uğramış, idam sehpasına çıkarken yolundan dönen bu hainler tarafından taşlanmıştı. Yaşadığı ihanet çok büyüktü ve korkunçtu. Fakat buna rağmen, O yine de yolundan dönmemişti. Darağacında inancını haykırarak zalimlere meydan okumuştu. Zalimler, O’nu öldürdüler ama yenemediler. Pir Sultan Abdal bu duruşuyla, yol ve dava adamı olmanın örnek ve önder bir temsilcisi olarak Alevilerin yüreklerine bir kara sevda olup düştü. Sivas katliam, Alevi örgütlenmesinin böylesi bir soylu damara yöneldiği ve bu damardan beslenmeye başladığı bir süreçte yapıldı.
Zalimler mazlumları sindirmek ve teslim almak için katliamlar yaparlar. Bu bilinen bir gerçektir. Tarihin kanlı sayfalarına bakan herkes bu gereçekle yüzyüze gelir. 2 Temmuz katliamı, bu amaçla yapılmış olan bir katliamdır! Sivas’ta diri diri yakılarak katledilen 35 canımızın şahsında, örgütlü Alevi uyanışı ateşe verilmiştir. Katliamın en temel nedeni budur.
EĞER DEVLET İSTESEYDİ SİVAS’TA TEK BİR KİŞİNİN BURNU BİLE KANAMAZDI !
Bilindiği gibi, şeriatçı-faşist çeteler katliamdan günler önce dağıttıkları bildirilerde tehditler savuruyorlardı. Aynı bildirilerde, müslümanları din ve Allah adına “cihat etmeye” çağırıyorlardı. Bu bildirilerden herkes gibi devletin de haberi vardı. Fakat devlet gözle görülen bu tehditlere rağmen herhangi bir tedbir almamıştı.
Etkinliklerin birinci günü sakin geçti. Şeriatçı-faşist çeteler dağıttıkları bildiriler doğrultusunda herhangi bir çıkış yapmadılar. Bunun nedensiz olduğunu düşünmek saflık olur. Bu sessizlik katliamı 2 Temmuz’da yapmayı planlayanların yarattıkları bir sukunetti!
Katliamcılar inlerinden çıkıp saldırıya geçtiklerinde devlet ortada yoktu. Katiller sürüsü ellerini kollarını sallayarak saldırıyordu. Anma etkinliğinin düzenlendiği Kültür Merkezini taş yağmuruna tutup, Pir Sultan Abdal’ın heykelini yerlerde sürüklüyorlardı. Bu saldırıları yapan güruhun sayısı fazla değildi. Devlet isteseydi bunları dağıtıp, sokaklara hakim olabilirdi. Fakat yapmadı. Katliamcıların sayısının onbinlere ulaşmasına “seyirci kaldı.” Katiller Madımak Otel’ini “devletin bu seyirciliği” altında kuşattılar. 8 saat sürdü bu cehennem kuşatması. Canlarımız diri diri yakılırken devlet güçleri bu vahşeti izlemekle yetindiler…
Sekiz saat içinde, Kıbrıs’a çıkartma yapan ve adayı büyük oranda ele geçiren bir devletin, Madımak Oteli’ni kuşatıp canlarımızı diri diri yakan katiller sürüsünü dağıtmaya veya engellemeye gücünün yetmediğine inanmak için aptal olmak gerekir.
Katliam devletin gözetimi altında gerçekleştirildi.
Katiller Madımak Oteli’ni kuşatmışken dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; “Orduyu halkla karşı karşıya getirmeyin” diye açıklama yaptı. Demirel’in bu açıklaması devletin yakılanların değil, yakanların yanında olduğunun ve onları koruduğunun açık bir göstergesidir.
Dönemin Başbakanı olan Tansu Çiller’in katliamın ardından yaptığı açıklama, Demirel’in yaptığı açıklamadan daha beterdi: “Allahıma çok sükürler olsunki otelin dışındaki vatandaşlarıma bir şey olmamış…” Tansu Çiller, bu sözleriyle canlarımızı vatandaş olarak görmediğini itiraf etmiştir. Devletin Alevilere bakışı ve Sivas katliamındaki rolü işte bu kadar açıktır!
Devlet Bilinci Bulanık Olanlar Gerçeği Göremediler!
Devlet bilinci bulanık olan bazı Alevi kesimleri, bu bilinç bulanıklığının yarattığı körlükle devletin katliamcıların yanında olduğunu göremediler. Katliam görüntülerinde şeriatçı çetelerin öne çıkmaları, bu kesimlerin bilinçlerini dahada bulanıklaştırdı. Katliamı bu bilinç bulanıklığıyla değerlendirdiler. Görüntülerde öne çıkan güçlere bakarak, katliamın İran tarafından desteklenen şeriatçı çeteler tarafından planlanıp gerçekleştirildiğini söylediler. Katliamdan birkaç gün önce dağıtılan bildirileri ve katliam sırasında atılan “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, burada yıkılacak”sloganını bu görüşlerine dayanak yaptılar.
Katliam birleşik faşist cephe tarafından yapıldı.
Bu insanlık düşmanı cephenin içinde şeritçı güçlerde vardı. Şeriatçı çetelerin katliamı gerçekleştiren insanlık düşmanlarının en saldırgan kolu oldukları bir gerçektir. Benzini döküp, kibriti çakanlarda bunlardır. Ama bu durum ve görüntü, katliamın devlet içindeki bazı güçler tarafından planlanıp uygulandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Devlet MİT ve Kontrgerillası ile katliamı yapan güçlerin içindeydi. Bundan dolayı, canlarımızın diri diri yakılarak katledilmelerini engellemedi.
Kaldı ki, Aleviler yalnızca Sivas’ta katledilmediler.
Koçgiri ve Dersim’de onbinlerce canımız katledildi. Bu katliamları Cumhuriyet devletinin ordusu yaptı! Maraş’ta, Çorum’da, Malatıya ve Gazi’de kanımızı akıtanlar ile, Sivas’ta canlarımızı diri diri yakanlar aynı güçlerdir!
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.