Sessiz Alevilere kimse kulak vermeyecek mi?
Sessiz Alevilere kimse kulak vermeyecek mi?AK Parti tarafından başlatılan ve Alevilerin sorunlarını çözmeyi hedefleyen sürecin çalıştaylar...
Sessiz Alevilere kimse kulak vermeyecek mi?
AK Parti tarafından başlatılan ve Alevilerin sorunlarını çözmeyi hedefleyen sürecin çalıştaylar ayağı sonu erdi. Bir çalıştayına katıldığım bu sürecin önemli bir eksiği var. O da örgütlü vakıf ve dernekler dışında kalan Aleviler. Bence sürecin en önemli muhatapları onlar.
Murat AKSOY / Yeni Şafak
Hükümetin Alevilerin yaşadıkları sorunları çözme niyeti ile başlattığı çalıştaylar sona erdi. Çalıştaylara katılanların görüşlerini ifade ettiği söylenen ön rapor yayınlandı. Bu rapora yönelik olumlu ve olumsuz tartışmaları medyadan izliyoruz. Hasbelkader ilgilendiğim için bende kısa birşeyler yazmak istedim.
Öncelikle ön rapor hakkında şunu ifada etmek yanlış olmayacaktır. Ön ropor her ne kadar katılımcıların görüşlerin ifada etse de raporu yazanların görüşlerinden bağımsız değildir. Ki bu konu rapor üzerine yapabileceğim tek yorumdur. Ön raporu tartışmaktan ziyade başından beri eksik gördüğüm bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da Alevileri temsil iddiasıyla örgütlenmiş vakıf ve dernekler dışında kalan Aleviler ne düşünüyor? Onlar bütün bu tartışmanın neresindeler? Acaba kimse onları dinlememiş olmanın bir eksiklik olduğunu düşünüyor mu? En azından ben düşündüğüm için yazıyorum bu yazıyı.
Aleviler, Osmanlı'dan bu yana gündelik hayatın içinde sürekli olarak bir tür "öteki" olmuştur. Osmanlı'da 'millet sistemi'nde Sünni/Hanefi cemaat hiyerarşinin en üstünde konumlanırken, iktidarın meşruiyeti olan Müslümanlığı paylaşan diğer cemaatler adeta dışlanmıştır. Mesela Rum ya da Ermeni cemaatler hak ve özgürlük olarak Alevilerden, Melamilerden daha üsttedir. Çünkü sistem gereği gayrimüslim cemaatlere tanınan hakların yönetim tarafından geri alınması çok kolaydır. Bu açıdan Alevilerin Osmanlı'dan bu yana kendilerini mağdur hissetmeleri Sünni geleneğin dışlamasından değil, var olan sistemin meşruiyetinin gereğidir.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş ile birlikte Aleviler için geçmişle kıyaslandığında algı düzleminde kalan bir iyileşme söz konusudur. Bununda başlıca nedeni, özellikle Kurtuluş Savaşı döneminde başta Atatürk olmak üzere kurucu kadronun tüm toplumsal kesimlerle olduğu gibi Alevi önderleri ile de kurmuş olduğu iyi ilişkilerdir. Şüphesiz Cumhuriyet'in laiklik nosyonu Aleviler için kısmı bir kazanımı işaret etse de özellikle Cumhuriyet'in din algısının inşasının Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine olması Aleviler için kamusal alanda geçmişle kıyaslandığında hiçbir değişikliğin olmadığını göstermektedir. Yani Cumhuriyet ile birlikte Aleviler açısından geçmişle kıyaslandığında bir kazanım olmadığı açıktır.
KEMALİZMLE YÜZLEŞME ŞART
Bu durumda karşımıza şu soru çıkmaktadır; Aleviler, Cumhuriyete ideolojik neden bu kadar bağlıdır, laikliği kendilerine neden bu kadar rehber edinmekte ve Kemalizmle hesaplaşmaktan neden bu kadar çekinmektedirler? Galiba bugün Aleviler açısından en büyük soru/n, bu sorulara verilecek cevaplardadır. Her toplumsal kesim için tarihten gelen büyük anlatılar vardır ama Alevilerin ki, bir noktadan sonra patolojik bir hal almaktadır. Bunu söylerken şu notu da eklemek gerekiyor ki, özellikle örgütlü vakıf ve dernekler dışında kalan birçok genç Alevi bu sorunlarla yüzleşmekte ve bu döneme eleştirel bakmaktadır.
Aleviler için gündelik hayatta karşılaşılan en büyük sorun ayrımcılıktır. İnsanların daha 20 yıl öncesine kadar Alevi kimliğini söyleyemezken bugün hükümetin süreç ve sonucunda bağımsız olarak Alevilerin sorunlarını çözmek için gündemine alması, bunun için çalıştaylar düzenlemesi önemlidir. En azından baştan karşı çıkılmaması gereken ve her aşamada etkilenebildiği ölçüde etkilenmesi gereken bir süreçtir. Siyaseten doğru olan ve yapılması gereken budur. Bunu yapması gereken tabi ki bütün Alevilerdir. Sıradan bir Aleviden, dernek ve vakıf yöneticisine hatta Milletvekiline kadar.
Ne yazık ki, Aleviler bu açıdan heterojen yapılarına uygun davranıyorlar. Bir kısmı çalıştaylara katıldı, bir kısmı katılmadı. Bir kısmı çalıştayların sonucunda çıkan ön rapora itiraz etti, bir kısmı buna katkı yaptı. Bu süreçte galiba sesi en az çıkanlar, örgütlü Alevilerin dışındakilerdir. Yani bu yazının yazılmasına vesile olanlar. Şimdiye kadar sesleri az çıkan ya da çıkmayanlar. Onlar ellerindeki tek gücü, belli sürelerde kullanabildikleri oylar ile fikirlerini ifade edebiliyorlar. Bu tabi ki katılımcı demokrasiye uygun değildir. Yapılması gereken kendilerini ilgilendiren her sorunla ilgili olarak ara mekanizmalar kurmak; düşüncelerini kamusal alana ve siyasete yansıtmalarına olanak sağlamaktır.
ALEVİLER VE SOL
Aleviler söz konusu olduğunda görüşlerini kamuoyuna yansıtan örgütlü vakıf ve dernekler, ne kadar Aleviyi, nasıl temsil ediyor? Şu anda kamusallaşmış Alevi vakıf ve dernekleri, kültürel bir kimlik olan Alevilik üzerinden siyasal bir kimlik üretme ve bundan aldıkları gücü siyasete tahvil etmenin peşindeler.
Alevilerin tarihten gelen mağduriyet damarı üzerinden solla teorik düzlemde kurdukları ilişki haklı, anlaşılabilir ve doğrudur. Cumhuriyetin başında pozitivizm üzerinden tanımlanan CHP solculuğu ile kurdukları patolojik ilişki bugün Alevilerin açıklayamadıkları bir durumdur. Gerçekten bugün solu temsil eden siyaset CHP ve onun temsil ettiği gelenek midir? Şüphesiz hayır. Bugün CHP, siyasi yelpaze içinde AK Parti'nin sağında kalan bir partidir. AK Parti şu anda siyasi yelpazenin en solunda duran muhafazakâr demokrat bir partidir.
Bugün Alevilerin yapması gereken gündelik hayatta yaşadıkları sorunların çözülmesinde AK Parti'den (ve diğer tüm partiler) yararlanmak olmalıdır. Bugün hangi partide olursa olsun Alevi kökenli olmak, bir ayrıcalık ve imtiyaz sağlamaz ama bu sorunların çözülmesinde onlara daha fazla sorumluluk yükler. Bildiğimiz kadarıyla, AK Parti, CHP ve BDP içinde Alevi kökenli vekiller bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz süreç onların daha aktif olmaları gereken ve onlara daha fazla sorumluluğun düştüğü bir dönemken ne yazık ki, sesleri güçlü çıkmamaktadır. Alevilerin yaşadıkları sorunların çözülmesinde bırakın Alevi kimliklerinden dolayı, bir vatandaş olarak sorumlulukları vardır. Ama şunu da kabul etmek gerekiyor ki, sırf Alevi kimliklerinden dolayı da, bu süreç hiç kimseye özerk bir alan ve imtiyaz sağlamaz. Sonuçta Milletvekilleri bir vatandaş olarak partilerin içinde, partilerinin siyasal duruşlarına bağlı olarak toplumsal talepleri meclise taşımak ve çözmekle mükelleftirler.
AK PARTİ'NİN YARATTIĞI İRONİ
Alevilerin yaşadıkları sorunların (ve diğer bir çok büyük siyasal sorunu) çözmeye kendine muhafazakâr demokrat tanımlayan bir partinin soyunması sadece ironik olmakla kalmıyor aynı zamanda Türkiye için bir şansı da ima ediyor. Çünkü Alevilerin sorunlarını muhafazakâr ve çoğunlukla Sünni/Hanefi gelenekten bir partinin sahip çıkması, Alevileri tanımak ve bir anlamda ilişki kurmak tanımak ve dönüşmek için önemli bir fırsattır. Geçtiğimiz günlerde Alevi çalıştaylarından sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik ile konuştuğum zaman, bu konuyu açık biçimde ifade etti. Bakan Çelik, çalıştaylar sürecin kendisi için öğretici olduğunu söyleyerek empati duygusunun geliştiğini ve Alevileri ve yaşadıkları sorunları daha fazla anladığını söyledi. Bu az bir şey değildir. Eminim ki bu sadece Sayın Çelik ile de sınırlı değildir. Başbakan Erdoğan'ın da benzer duyguları hissettiğini düşünmek çok abartı olmayacaktır. Burada AK Parti için yapılacak eleştiri, partinin yönetim merkezinde var olan bu öğrenme dönüşme sürecini, çevreye yani il, ilçe ve taşra teşkilatlarına taşıyamamasıdır. Çünkü demokratik açılım örneğinde ve en somut halini medyaya yansıyan Kenan Evren'in adının taşıyan bazı semt, cadde, okul isimlerinin değiştirilmesi ve Ergenekon Caddesi'nin adının Hrant Dink Caddesi olmasına bizatihi karşı çıkanlar bizzat AK Partililerin olmasıdır. Bu örnekler belki tekil olarak küçümsenebilir ve genele teşmil edilemeyebilir ancak gene de bunu dikkate almakta fayda olduğunu düşünüyorum. Eğer böyleyse karşımızda çevrenin/taşra teşkilatının fikren merkezin gerisinde kalmaya başladığı bir siyasi parti görüntüsü çıkar ki, bu AK Parti için gelecek seçimlerdeki en büyük tehlikeyi ima eder.
Evet Alevilerin sorunlarının çözülmesi için başlayan süreç ilerliyor ve bu süreçten en fazla etkilenecek olan Alevilerin çoğunluğu sessiz. Muhtemelen oy verecekleri ilk seçimi bekliyorlar. Ve ilk seçimdeki oyları büyük önem taşıyor. Çünkü tercihleri ya devlet- toplum ilişkisinin demokratikleşmesine ya da var olan asimetrik durumun devamına katkı sunacak?
Yeni Şafak - 17.02.2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.