Zorunlu Din Dersleri Kaldırılmalı

Zorunlu Din Dersleri KaldırılmalıRemzi AYDIN(...) Kendi inançlarına demokrasi ve özgürlük isteyen kafalar Alevilerin ve farklı inançtaki...

Zorunlu Din Dersleri Kaldırılmalı

Remzi AYDIN

(...) Kendi inançlarına demokrasi ve özgürlük isteyen kafalar Alevilerin ve farklı inançtaki insanların “DOĞAL HAKLARINI” vermemekte ısrar ediyorlar....

İlçenin birine yeni bir kaymakam atanmış. Jandarma komutanına birlikte köyleri gezelim, etrafı tanımak istiyorum demiş. Binmişler makam otosuna yavaş yavaş gezerlerken bir köye yaklaşmışlar. Köylünün bir yanında eşeğin yavrusu ile gelirken uzaktan, kaymakam jandarma komutanına dönerek; “şu köylüyle biraz sohbet edeyim, takılayım bakalım” demiş. Jandarma Komutanı Kaymakam’a, “sayın kaymakamım bu köylüler biraz hazır cevaptır, bir şey söyler mahcup oluruz, takılmasanız!” demiş. Kaymakam tüm kibirliliği ile şöyle yukarıdan bakarak; “onca üniversite bitirdik, onca kitap okuduk bir köylü mü bizi alt edecek” demiş. Araba köylüye yaklaştığında Kaymakam şoförüne durmasını emretmiş. Yanındaki camı aşağıya indirerek köylüye; “Merhaba amca! Yavrunla beraber yolculuk nereye?” demiş. Köylü bir süre Jandarma komutanı ve Kaymakamın yüzüne baktıktan sonra; “Mektebe götürüyorum Kaymakam bey. Şayet iyi okursa onu kaymakam, az okursa Jandarma komutanı yapacağım” demiş.

6 Kasım bir günlük Kadıköy Zorunlu Din Dersi Oturma eylemindeki izlenimim bana bu fıkrayı anımsattı. Hepimizin önemsediği bir yazar dostumuzla sohbet ederken bana bir eleştiri getirdi. Romanlarımda halkı övdüğümü ve onlara muhteşem özellikler verdiğimi bunu yapmamam gerektiğini, aslında halkın dönek ve zavallı olduğunu vurguladı. Bende, istediğim ve yaşadığım halk profilini yansıttığımı yazdım. Ve halkın duymasa da, görmese de zamanı gelince gerekli cevabı verecek özelliklerle donatıldığını anlatmaya çalıştım. Yazar arkadaştan ayrıldığımda kendi kendime şöyle düşündüm: “68 kuşağı halktan beklediği katılımı ve desteği alamayınca onlara küstü. Peki neden o desteği alamadı? Bunu gerçekten sorgulayabildi mi? Halkın değerleri ile oynadığımızda bize şirin gözükmesine rağmen zamanı gelince bizi yalnız bırakabileceğini öğrenmenin bedelleri olmalıydı ve oldu da. Hesaplaşmak iki ucu keskin bıçak gibi olmalı. Gerekirse sizi de kesebilmeli.

Oturma eyleminde keyifli sohbetlerimde oldu. Dostum Esat KORKMAZ ile uzun uzun sohbet etme şansım oldu. Geçmişte ciddi bedeller ödeyen bir insan olmasına rağmen, gözleri ve yüzü sürekli gülüyor. Tüm eylemlerde onu kimliği olmayan insanlar arasında görmek, onlarla yaptığı sıcak sohbetleri dinlemek sevindirici. Akan deryasından kana kana içtim gene.

Ha birde kısaca korteje ve ön saflardaki insanlara değinmeliyim. Sevgili Ali BALKIZ ile kısa bir sohbetimiz oldu. “ATEŞTE SEMAH DÖNENLER” romanında bana kattıklarını unutmam olası değil. Daha sonra çektiğim fotoğrafları incelerken bir şey dikkatimi çekti. Yüzlerdeki ifadeler. Belki yorgunluktandır diye düşünürken, arkasında on binlerle yürünen yolda “yorgunluk olmaz” diye kendime kızdım. O resmiyetin, sert, başı havada yürüyüşün ve ciddiyetin nedenini hala düşünüyorum. Ha! O arada aklıma bir hikâyecik daha geldi. Köyün birinde adamın biri muhtar seçilmiş ve öbür gün köylülerle sohbet ederken onlara; “daha dün bende sizin gibi sıradan bir adamdım. Ama görüyorsunuz ki bu gün koskoca muhtarım!”  Kaç dönem muhtar seçildi bilemiyorum ama bildiğim şey  “bu sözün bana kadar ulaşmış olması” demek ki halkın hafızası zayıf değil, sabırlı olması ve suskunluğu kimseyi aldatmamalı.

Gelelim zorunlu din derslerinin kaldırılması ile ilgili eyleme yine. Oldukça sakin, sabırlı, seviyeli insanların katılımı ile yirmi dört saatlik oturma eylemi gerçekleşti. Haklı istekleri vardı, çocuklarına zorla din dersinin öğretilmesini, Suni Ortodoks inancının şırıngalanmasını istemiyorlar. Çünkü onların felsefi öğretileri ile Suni Ortodoks’un o katı yaptırımları birbirine uymuyor. Aynı zamanda okullarda Din Dersi öğretmenlerinin Alevi çocuklarına ya da farklı inançtaki çocuklara baskı yaptığını, not ile korkuttuklarını ve şiddet uyguladıklarını hepimiz biliyoruz. Bilmekten öteye hepimizin okul yaşantısında buna benzer bir travma vardır. İstiyoruz ki bu baskı ve travmaları çocuklarımızı yaşamasın. Kaldı ki AHİM’de bu konu ile ilgili Uluslar arası alınmış, yasal kararlar var.

Kendi inançlarına demokrasi ve özgürlük isteyen kafalar Alevilerin ve farklı inançtaki insanların “DOĞAL HAKLARINI” vermemekte ısrar ediyorlar.”  Ana Dil-İnanç-ırk-cinsiyet gibi semboller sadece kendimizi ifade etmek için kullandığımız ama nefes almak kadar yaşantımızda önemli olan özelliklerdir. Ve hiç kimsenin bu özellikleri seçme hakkı yoktu. Bu nedenden dolayı doğumumuz ile bize yüklenmiş olan bu özellikleri hiç kimsenin yadsıma, küçük görme, ötekileştirme, yok sayma hakkı olamaz, olmamalıda. Bu özellikler ne efendi olma, ne de köle olarak görme, köleleştirme gerekçesi sayılamaz. Bu insanlık suçudur, insanlık onuruna vurulmuş bir karadır, zincirdir, hakarettir. Bir kez daha anlaşılıyor ki efendileştiğini sananların demokrasi ve özgürlükten anladıkları tek şey, onlara verildiği sürece olması gereken bir düzenleme olduğudur.

Son çıkan romanım olan “SAHİPSİZ ÇIĞLIKLAR’I”  Eşber YAĞMURDERELİ dostumla konuştuk. Oldukça keyifli ve beni yüreklendiren düşünceleri beni mutlu etti. Yakında faaliyete geçecek olan Televizyon ile ilgili sohbet ettik ve bu da beni sevindirdi. Farklı bir açıdan bakmanın zenginliğini sunmasını bekliyorum. Bir şey daha söylemeliyim. Yüreğindeki mücadeleci ruhu kaybetmeyen, halka güvenen ve küsmeyen yüreklerin olduğunu görmenin güzelliğini de yaşamış oldum.

TÜYAP Uluslar Arası İstanbul Kitap Fuarı’na da değinmek istiyorum.

Bir çok dost ile yan yana geldik, tokalaştık, gözden yüreklere yolculuk yaptık. Ama özellikle Hüseyin AYGÜN dostumun son kitabını ona imzalatırken çok mutlu oldum. Kitabına olan ilgi ve okurların duyarlılığı onun doğru yolda ilerlediğinin en önemli belirtisi. “DERSİM 1938-RESMİYET VE HAKİKAT” Kitabını bitirdim, inanılmaz keyif aldım. Dersim’in karartılan tarihini, resmi ideolojinin sahte ışıklarını yerle bir eden bir ışık gibiydi. Çünkü kaynağını sahte belgelerden ve resmi ideolojinin düzmece yazıtlarından değil, acıyı çeken ve o günleri yaşayan insanların belleğinden damıtarak almıştı.  Bunları belgelerle zenginleştirmiş, bizim yüreğimize ve bilgi depomuza sunmuş. Kendisini bir kez daha kutlamak istiyorum. Dersim ve ezilen halklar için yapılan her emeği, mücadeleyi saygıyla selamlıyorum.

Remzi AYDIN

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy47025 = 'remziaydin62' + '@';

addy47025 = addy47025 + 'hotmail' + '.' + 'com';

var addy_text47025 = 'remziaydin62' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';

( '' );

47025 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


KAYNAK : Alevihaber.com - 11.11.2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku