Ünal ÖZMEN / BirGün
Öğrencisinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (din) dersine girmesini istemeyen velilerin açtığı davalar ardı adına zorunlu din dersi uygulamasının aleyhine sonuçlanıyor. 2007’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM), 2008’de Danıştay’dan benzer gerekçelerle çıkan kararlara bir yenisi daha eklendi. Üstelik Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin (Esas No: 2006/4107) verdiği bu son karar, önceki iki yargı kararlarını aşan ifadeler içeriyor.
Davacıların Alevi olmaları ve dava gerekçelerinde “inanç ve ibadet farklılıkları”nı öne sürmeleri ilk iki kararın gerekçesinin dersin içeriğine ilişkin verilmesine neden olmuştu. Ancak Antalya’da açılan davanın dava ve karar gerekçesi, din ve ibadet farkının ötesinde felsefi görüş farkını (ateistleri) da kapsıyor olması bakımından önceki davalardan oldukça farklı: AİHM’in ve Danıştay’ın zorunlu din dersinin mevcut içeriği ile uygulanmasının 'özgürlük ihlali' olduğu yönündeki kararları dersin zorunluluğuna değil, içeriğine ilişkindi. Oysa, Antalya 3. İdare Mahkemesi’nden çıkan karar, doğrudan dersin kendisini hedef alıyor.
Pedagojik kaygılarla güçlendirilmiş “felsefi görüşlerimle uyuşmuyor” gerekçesiyle açılan davanın karar gerekçesi, yeni bir sürece girildiğinin habercisi. Çünkü mahkeme, oybirliği ile aldığı kararda, AİHM ve Danıştay kararlarının ötesine geçerek din dersi uygulamasını özgürlükler açısından ele alıyor. Mahkemenin dini inancı olmayanları da gözeten karar gerekçesi şöyle: “Okulda zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu olduğuna bakılmaksızın, temel hak ve hürriyetlerden olan dini inanç özgürlüğünün uygulanması kapsamında çocuğunun zorunlu sayılan dersten muaf tutulması gerektiği sonucuna varıldığından, bu istemin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden, yürütmesinin durdurulmasına oybirliğince karar verilmiştir.” Kuşkusuz bu, hukuki bir gerekçedir.
Hükümet, Anayasa’nın 24. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” hükmüne dayanarak ilk iki kararı uygulamıyor. Oysa, bağlayıcı olmayan AİHM kararını değilse bile Danıştay kararını dikkate alıp ona göre yasal bir düzenlemeye gitmesi gerekiyor. Hükümet, Danıştay karar Anayasa’nın üstünde değildir diyerek işin içinden çıkamaz. Sonuçta yargı da kararını yasalara dayanarak veriyor. Üstelik, imzaladığımız uluslararası sözleşmelerle Anayasa’nın 10 (Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.), 15 (kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz), 24 (Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.) ve 25’inci (Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.) maddeleri yargı kararı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Henüz son karara karşı devlet tepkisi belli olmadı. Ancak biliyoruz ki devletin tepkisi, ilk yargı kararlarına verdiği tepkiden daha yumuşak olmayacak. Muhtemelen, Müslümanlarla diğer dini gruplar (ve hatta bir kısım Aleviler), aralarındaki inanç farklılıklarına bakmaksızın son kararla seslerini yükseltecekleri düşünülen ateistlere karşı ortak tutum bile geliştireceklerdir. İngiltere’de yaşayan başta Müslümanlar olmak üzere diğer dini grupların, kilise ile İngiliz ateistleri arasındaki tartışmada aralarındaki biçimsel farkı tali plana atarak kilisenin yanında yer almalarına bakılırsa sözünü ettiğimiz ittifakın kurulması zor olmayacaktır. BBC’den dinledim: İngiliz ateistler, kilisenin yoğun propagandasına karşı “Muhtemelen Tanrı Yok. Tasayı bırakın, hayatın tadını çıkarmaya bakın” sloganı ile karşı kampanya başlatmış, yapılan kamuoyu yoklamalarında Müslüman ve diğer dini grupların kiliseye destek verdiği ortaya çıkmıştı.
Acaba bizde de böyle kampanyalar olur diye mi korkuluyor?
ÜNAL ÖZMEN /
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy51699 = 'unalozmen' + '@';
addy51699 = addy51699 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text51699 = 'unalozmen' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
51699 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BİRGÜN - 3 Mart 2009