Neşe Düzel / PAZARTESİ KONUŞMALARI
Eğitimci Kemal Bülbül: Sünnilerin de zorunlu din dersinden şikâyet etmeleri lazım. Okullarda öğretilen, halkın ve İslam’ın Sünniliği değildir
ZORUNLU din derslerinde öğrencilere devletin biçimlendirdiği Sünniliğin dayatıldığını belirten Kemal Bülbül “Dayatılan Diyanet’in şekilllendirdiği Sünniliktir. Bu Sünnilik şekilcidir” dedi.
Neşe Düzel, Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticilerinden Kemal Bülbül ile konuştu.
Kemal Bülbül: ‘Aleviye bakışta AKP-CHP farkı yok’
“Alevilik, ‘Anadolu Müslümanlığı’ değildir. Anadolu Müslümanlığı, devletin Türk-İslam sentezci görüşüdür. Eğer Anadolu Müslümanı idiyseler, niye bu ülkede Aleviler yok sayıldı?”
“Cumhuriyet kurulduğunda Alevilere rol verildi. Laik cumhuriyetin güvencesisiniz, dendi. Biz laikliğin güvencesi olduk ama laik cumhuriyet bizim güvencemiz olmadı.”
“Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı, gerçeklerden kaçınmadır. Çünkü gerçeklerle yüz yüze gelindiğinde şu söylenecek: Dersim’de katliam yapıldı ve o sırada CHP iktidardı.”
* * *
NEDEN KEMAL BÜLBÜL
Türkiye’nin bütün sorunları çok büyük. Çünkü bu ülkenin bütün sorunları çok eski. Sorunlarımızın en eskisi, en acıklısı ve en kanlısı da Alevi sorunu. Aleviler tam bin yıldır gizleniyorlar. Selçuklu döneminde de, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nda da, 87 yıllık Cumhuriyet’te de hep gizlendiler. Çünkü inançları ve kimlikleri yüzünden hep baskı gördüler, hakarete uğradılar, ezildiler, katledildiler. Bu yüzden olmalı, diğer sorunlar için kullanılmayan başlıklar Alevi sorunuyla ilgili kullanılıyor. Aleviliğin gizli tarihi, Alevilerin büyük sırrı gibi... Alevilerin hâlâ devlet baskısı yüzünden tartışamadıkları gizli kalmış bir tarihi mi var? Bin yıllık eziyet ve inkârcılıktan yılıp açıklayamadıkları sırları mı var? Maalesef hepimiz için büyük bir utanç ama Alevilerin hâlâ bütün yönleriyle konuşamadıkları gizli kalmış uzun bir geçmişleri var. Alevilerin, cemevinin ibadethane olarak resmen tanınmasıyla ve okullarda Sünniliği öğreten zorunlu din derslerinin kaldırılmasıyla ilgili bugünkü temel taleplerinin ardındaki tarihî birikimi ortaya koymaya çalıştık. Alevilerin ortak bir Alevilik tanımı var mı? Alevilik nedir? Alevilik İslam’ın içinde midir, başka bir din midir? Alevilikle Hz. Ali arasındaki bağ nedir? Sünnilerle Aleviler arasındaki en önemli fark nedir? Alevileri Sünnileştirme gayreti var mı? Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te neler yaşandı? Alevilerin CHP’yle ve Kemalizm’le ilişkileri nedir? Aleviler AK Parti’den korkuyor mu? Bu konuları Eğitim-Sen ve Eğit-Sen’in kurucularından olan, bir dönem HADEP Ankara İl Başkanlığı yapan, o sırada bir basın açıklaması yüzünden Murat Bozlak’la birlikte iki yıl hapiste tutuklu kalan ve altı yıldır da Pir Sultan Abdal Derneği’nin ve Alevi Bektaşi Federasyonu’nun yönetiminde bulunan eğitimci Kemal Bülbül’le konuştuk. Aleviler, Ankara’da yaptıkları zorunlu din dersini protesto için bir günlük oturma eylemini, önümüzdeki cumartesi günü İstanbul’da yapacaklar
* * *
NEŞE DÜZEL: Bugün bazı Aleviler, Aleviliği Müslümanlığın bir mezhebi olarak görürken, bazıları onu bir başka din olarak tanımlıyor. Sizce hangi tanım doğru?
KEMAL BÜLBÜL: Önce izninizle şunu söyleyeyim. Ben sizinle bunları, federasyon veya dernek adına değil, kendi adıma konuşuyorum. Şimdi soruyu şöyle cevaplayayım. Bütün tevhit dinleri ve inançlar bir genel kültür atmosferi içinde yer alırlar. Dolayısıyla karşılıklı olarak etkileşirler. Coğrafi olarak yan yana, iç içe olan kültürlerin ve inançların birbirini etkilemesi çok doğaldır. Alevilik de çevresinde bulunan inançlardan etkilendi ve onları etkiledi.
Aleviliğin çevresindeki inançlar dediğiniz İslamiyet ve Hıristiyanlık mı?
Alevilik, İslam’dan etkilenmiştir. Bakın, şu var. Bir inancın ne oluğunu belirleyen şey, o inancın neye kutsal dediğidir.
Alevilik inancı neye “kutsal” diyor?
İnsana, “sen içinde yaşadığın kâinatın bir parçasısın” diyor. Alevilik, “Kâinattaki her şey sureti haktandır” der. Yani kâinattaki her şey hakkın bir yansımasıdır, hakkın bir parçasıdır. “Hak ile Hak olmak” deriz biz buna. O ve ben iç içeyiz. Ben oyum, o da ben. Ben O’ndanım, O’na aidim. O da bana ait. Vahdet-i vücut, varlık birliği, vahdet-i mevcut gibi tabirler budur. En el Hak kavramı da bununla ilişkilidir. Dediğim gibi inançlar arasında bir etkileşim vardır.
Aleviliği İslam dışı mı değerlendiriyorsunuz?
Birbiriyle etkileşim içinde görüyorum. Alevilik, Aleviliktir. Bir kere Alevilik semavi dinleri, hak dini olarak görür. “Bunlar hak dinidir kitapları da hak kitaplarıdır” der. Aleviliğin diğer dinlere ve inançlara saygısını Yunus şöyle ifade eder. “Hak bana bir gönül verdi, ha demeden hayran olur. Bazen gider şadan olur, bazen gider giryan olur. Bazen gider mescitlere yüz sürer anda yerlere. Bazen gider kiliseye İsa ile ruhban olur.” Yunus, mescidi de, kiliseyi de hak görüp, her şeyin kendine ait bir özgünlüğü olduğunu ifade ediyor.
Alevilik, Anadolu Müslümanlığıdır diyenler de var. Bu tarif hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu tarife katılmıyorum. Alevilik, sadece Aleviliğin kendisidir. Anadolu Müslümanlığı devletin resmî ideolojisinin şekillendirmeye çalıştığı bir bakış açısıdır. Bu, Türk-İslam sentezci bir bakıştır. “Dini, cinsi uludur” tabirlerini kullanan Türklük mantığı bu ülkede sadece devletin kurumlarına değil, topluma da sirayet etmiş durumda.
Sünnilerle Aleviler arasındaki en önemli fark nedir?
İnancı, yaşama biçimidir. Sünniliğin inanç merkezi camidir. Camide Sünni inancın gereği yapılır, namaz kılınır, Aleviliğin inanç merkezi cemevleridir. Cemevlerinde cem olunur. Farklılık buradan başlar. İnanç ritüelleri tamamen farklıdır. Geçmişte Aleviler Anadolu’da köylerde yaşıyorlardı. Köylerde dedenin, pirin, rehberin ya da köyde ileri gelen birinin büyük bir odası olurdu ve orada cem gizli yapılırdı. Anadolu Müslümanlığı diyenler bu gerçeği niye görmezden geliyorlar?
Gizliliği mi?
Evet. Eğer Alevilik, Anadolu Müslümanlığı idiyse, Müslüman olduğunu ileri sürenler niye bu inancın yaşanmasına, ceme ve cemevine karşı çıkıyorlardı, müdahale ediyorlardı? Bu ağır bir çelişkidir!
Cemevlerinin ibadethane olarak resmen kabul edildiği hiçbir dönem oldu mu?
Maalesef olmadı. Osmanlı’da da olmadı, Türkiye Cumhuriyeti’nde de olmadı. Cemevinin olmaması için sistem elinden geleni yapıyordu. Cem ve cem olmak yasaktı. Dedelerin sakalları yolunuyordu. Şimdi sakallar yolunmuyor ama bu zorlamalar, dayatmalar hâlâ bitmedi. Cemevinin hâlâ yasada karşılığı yok. Alevilik hukuki güvenceye kavuşturulmuş değil. Cemevinin ibadethane olduğu kabul edilmiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, “cemevi ibadethane değildir” diyor. 2002 yılına dek Alevi ismiyle bir dernek kurmak bile yasaktı.
Aleviler hâlâ korkuyorlar mı?
Bir çekince var. Çünkü devlet ve yasalar nezdinde Alevilik inancı ve kimliği kabul görmüyor. Devletin Türk-İslam sentezini savunan bakışı baskı yaratıyor. Üstelik devletin bu “tekçi” bakışı topluma da sirayet ettiğinden, Aleviler bulundukları mahallelerde, işyerlerinde kendilerini özgürce ifade edemiyorlar, kimliklerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Yunus, “Gelin tanış olalım. İşi kolay kılalım. Sevelim sevilelim. Dünya kimseye kalmaz” der. Sünnilerle Aleviler arasında tanış olma noktasında hâlâ bir sorun var.
Alevilerle Sünniler yüzyıllardır birlikte yaşıyorlar. Hâlâ mı birbirlerini tanımıyorlar?
Birbirlerinin niteliklerini, inanç özelliklerini, sosyal yaşam biçimlerini kabullenmek, doğal görmek, demokrasinin gereği olarak farklılıklara saygı duymak konularında sorunlar var. Çünkü devlete göre Alevilik yok. Devletin bu zihniyeti, eğitim sisteminde verdiği mesajlarla topluma yayılıyor. Selçuklu’dan ve Osmanlı’dan beri süregelen bu bakış, Cumhuriyet’e de sirayet etti.
Alevilerin en önemli farklarından biri sanırım kadının toplumdaki yeri. Alevilerde kadının toplumdaki yeri nedir?
Alevi dedesinin eşi de anadır. Yani dedenin Alevilikteki yeri neyse eşinin de yeri odur. Ana, canlar nazarında dedenin eşitidir. Alevilikte kadın sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamda üretici güçtür. Kadın ve erkek ayrı yaşamaz. Bizim evimize misafir geldiğinde annem ve ablalarım misafire hoş geldin der, hâl hatır sorarlar. Birlikte yemek yerler. Bizde ayrı gayrı olmaz.
Alevi kadınlar örtünür mü?
Örtünenler var ama günümüzde tartışılan türden saç görünmesin mutaassıplığıyla değil bu örtünme. Benim annemin beyaz bir tülbendi vardı, o tülbendi bir hareketle başına dolardı. Gerektiğinde de çıkarırdı. Bazen eşarp takardı.
Aleviler başörtüsüne nasıl bakıyor?
Başörtüyle ilgili rahat bir bakışları yok tabii. Örtünmeyle ilgili kendilerine bir baskı gelebilir diye çekinerek bakıyorlar. Aleviliğin inkâr edildiği, hukuki güvencenin bulunmadığı, katliamların yaşandığı, cemlerin yasaklandığı bir coğrafyada Alevi yurttaşlar devletin tekçi zihniyetine güvenemiyorlar.
Aleviler, zorunlu din dersine karşı. Çocuklarına hiç din dersi verilmemesini mi istiyorlar Yoksa Aleviliği öğreten din dersleri verilmesini mi istiyorlar?
Okullarda din dersi verilmemesini istiyorlar. Laik sistemin gereği olarak, devletin dinî kurumları kurmak, dini örgütlemek, finanse etmek ve dini öğretmek gibi bir görevinin olmadığını düşünüyorlar. Alevilerde çoğunluk, okullarda Aleviliği öğreten din dersini de istemiyorlar. Eğer bütün dinlerin ve inançların tarihini anlatan genel bir ders olacaksa, bu dersin de seçmeli olmasını istiyorlar. Aslında Sünnilerin de zorunlu din dersinden şikâyet etmeleri lazım.
Din derslerinde sadece Sünnilik öğretiliyor. Niye şikâyet etsinler?
Okullarda öğretilen, halkın, İslamiyet’in Sünniliği değildir. Onlara dayatılan devletin Sünniliğidir. Dayatılan Sünnilik, Diyanet’in biçimlendirdiği Sünniliktir. Bu Sünnilik şekilcidir. Yoksa Sünniliğin de, İslamiyet’in de devasa bir felsefesi var. Sünni tarikatların birçoğunda zaman zaman tasavvufi bakış açısı vardır. Ama devletin Sünniliğinde şekilci yaklaşım öne çıkarılmış ve tekleştirme yapılmaya çalışılmıştır. Alevilik ise tümden inkâr edilmiştir.
Alevileri Sünnileştirme gayreti var mı?
Var. Cemevlerinin ibadet yeri kabul edilmemesi, zorunlu din dersi, Alevileri Sünnileştirme gayretleridir işte! Zorunlu din dersinden öte, bizim bir de tarih dersi belamız var. Okullarda öğretilen sosyal bilgiler ve tarih derslerinde de tekçi bakış egemen. Bu bakış açısı Türk-İslamcıdır.
“Tarih dersi belası”na bir örnek verir misiniz?
Tarih dersinde Yavuz Sultan Selim’in bu kadar göklere çıkarılması, övülmesi Alevileri incitiyor. Yavuz, Alevi katliamı yaptı. Tarihte, “Alevilerin katli vaciptir” diye fetvalar veren şeyhülislamlar var, Kuyucu Murat Paşalar var. Ki aslında onun ismi Kıyıcı Murat Paşa’dır. Referandum sırasında Başbakan’ın Çorum’daki konuşmasında sözünü ettiği Ebusuud Efendi, Aleviler için “katli vaciptir” diye fetva verenlerdendir. Başbakan, Alevi katliamının olduğu bir kentte ondan söz etti. Siyasiler ve bürokratlar hâlâ kapsayıcı ve çoğulcu ve adil bir dil yakalayamadılar. Açılım diyorlar ama açılım için önce tarihte yaşanan felaketleri, baskıları olumlayan konuşmalar yapmayacaksınız. Farklı inançların ve kültürlerin varlığını kabul eden bir dil kullanacaksınız. Siyasetin de, eğitimin de, edebiyatın da dili böyle olmalı.
Alevilerin büyük bir kesiminin desteklediği CHP’nin kullandığı dil sizce nasıl? Dersimli bir Alevi Kürt olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine Dersim katliamı sorulduğunda, “Ben o sırada daha doğmamıştım” diye bir cevap verdi.
CHP o sırada doğmuştu ama! Tarihî gerçeklerle karşı karşıya gelmekten kaçınmadır bu. Çünkü bu gerçekle karşı karşıya gelindiğinde şu söylenecek: “Dersim’de bir katliam yapıldı ve o sırada CHP iktidardı.” Aleviliğe bakışta mevcut hükümet ile CHP’nin bakışı arasında büyük bir farklılık yok. Kılıçdaroğlu meseleye çoğulcu bakış açısıyla yaklaşmalı.
Alevilerin büyük kesimi referandumda CHP’yi destekledi. Niye CHP’yi destekliyorlar?
Şunun için destekliyorlar. CHP’nin şu anda genel başkanı Alevidir. Aleviler o kadar mahrum ve yoksun kalmışlar ki bunun bile çok değerli ve önemli olduğunu düşünüyorlar.
Aleviler Cumhuriyet döneminde sadece Dersim’i değil, Koçgiri Katliamı’nı da yaşadılar. Aleviler kendi tarihlerini açıkça dile getiriyorlar mı?
Aleviler kendi tarihleriyle yeterince yüzleşmiyorlar. Böyle bir sorunları var. İsmail Beşikçi, “Kerbela’da 72 kişi katledildi. Aleviler bunu unutmadı. Dersimde 72 bin kişi katledildi ama Aleviler bunu unutmak üzere” der. Bunun anlamı bellek yitimidir, kendi tarihine yeterince sahip çıkmamaktır. Egemen sistem hafızalarını nasıl sileceğini biliyor.
Alevilerin CHP ve Kemalizm’le ilişkileri nedir?
Aleviler kadim zamanlardan beri CHP’li değil. Alevilerin CHP’liliği 1970’ten beridir. Orta yaş Alevi kesim, “Biz Selçuklu’da katledildik. Osmanlı’da katledildik. Cumhuriyet döneminde katledildik. Dersim’de, Koçgiri’de katledildik. Bu katliamlardan bir korunma yolu olmalı” diye düşündüler. İnönü, “biz ortanın solundayız” deyince, bu bir korunma yolu olabilir düşüncesiyle CHP’ye tutundular. Ama ortanın solunu üreten CHP Alevi toplumunun demokratik haklarının tanınması için bir proje üretmedi. Sol siyaset, Sivas gibi katliamlar karşısında bile gerekli demokratik, siyasal ve hukuksal tutumu takınmadı.
Aleviler statükoyu, sistemi pek sorgulamıyor ama... Niye?
Cumhuriyet kurulduğunda Alevilere bir rol verildi. Siz laik cumhuriyetin güvencesisiniz dendi. Aslında biz Aleviler laik cumhuriyetin güvencesi olduk ama laik cumhuriyet bizim güvencemiz olmadı. Koçgiri’de, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Sivas’ta, Gazi’de katliamlar yapıldı.
Aleviler AKP’den korkuyor mu?
Bir çekince var. AKP’nin baskın Sünni zihniyetinin Türkiye’nin sorunlarına demokratik çözüm getireceğine inanmıyorlar. Başbakan’ın belediye başkanıyken, “cemevi, cümbüş evidir” dediğini Aleviler unutmuyorlar. Devlet katı tekçiliğiyle tutucu ama, AK Parti hükümeti de Sünniliği öne çıkararak çoğulcu değil. Aksine statükocu. Aslında temel sorun şu: Toplumda farklı adacıklar ve bu adacıklarda yaşayan insanlar var. Eğer bu ülkede etnik ve inançsal sorunlar çözülecekse, çoğulcu bakabilen, herkesin haklarının savunulduğu bir ortak algıyla çözülecek. Bugün Kürt demokratik hareketi Alevileri görmeden ya da Aleviler, Kürt demokratik hareketini görmeden bir gelişmenin olması mümkün değil.
Aleviler de üniversiteli kızların başörtüsü özgürlüğünü savunmak zorunda değiller mi bu durumda?
Önce Alevilerle Sünniler bir tanış olmalı. Çünkü tarihten gelen yabancılık var. İlk adım Sünni bakış açısından gelmeli. Cemevini ibadethane olarak kabul etmemek, Sünni kesimin demokrasi mücadelesini eksik bırakıyor. Okullarda okutulan Yüz Temel Eser arasında, Ömer Seyfettin’in, Haldun Taner’in, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun kitaplarında, Aleviliğe hakaret eden, Aleviliği iten kavramlar ve yaklaşımlar var. Bunu hükümet yetkililerinin bilmemesi mümkün değil.
Sizce bu cumhuriyet laik mi?
Bence, “Türkiye laiktir laik kalacaktır lafı” bitti. Türkiye laik değil ama laik olacak! Devletin, dini örgütleyen, bir inancın, bir dinin tarafı, eğiticisi, örgütleyicisi, finansörü olan bir kurumu olmayacak. Okullarda eğitim programı, etnik ve inanç kimliklerinin kabul edildiği çoğulcu bir yapıya kavuşacak. Devletin dinle ilişkisi kesilecek ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum bulunmayacak. Dinî inançları sivil toplum örgütleyecek. Sünniler de kendi camilerine, kendi imamlarına sahip çıksınlar... Kendi cami hocalarının maaşını kendileri versinler. Aleviler, “Diyanet İşleri kalksın” diyor.
Aleviler bu konuda bir bütün değiller. Bir kesimi Diyanet’in içinde Alevilere ait bir bölüm olsun istiyorlar ama...
Alevi Bektaşi Federasyonu ve ona bağlı birçok Alevi kurumu Diyanet’in kaldırılmasını istiyor. Aleviler Diyanet İşleri Başkanlığı’nı istemezler. Çünkü Diyanet, devlet İslamiyeti’ni ve Sünniliğini örgütlüyor. Aleviler, devlet Alevisi olmak istemezler. Aleviler, tarihten gelen kendi Aleviliklerini olmak isterler. Özleri neyse onu olmak isterler. Zaten çoğulcu, laik, demokratik bir Türkiye’de Diyanet’in olmaması gerekiyor. Şu anda Diyanet’in 130 bine yakın çalışanı var. Diyanet mart ayından beri aile imamlığı projesini uyguluyor.
Nasıl?..
Bu proje, Tekirdağ, Ankara, Amasya, Elazığ, Karabük’te beş pilot ilde başladı. Örneğin, Ankara’nın Çankaya, Beypazarı, Keçiören ilçelerinde cami hocalarına, mahallede çok çeşitli etkinlikler düzenleme, evleri ziyaret etme, spor organizasyonları, sempozyumlar yapma gibi yetkiler verilmiş. Diyanet İşleri Başkanı, “cami hocalarıyla toplum arasında kopukluk var. Bu kopukluğu gidermek için biz bunu yapıyoruz” diyor. Aslında bu bir asimilasyon projesidir. Alevileri asimile etmek istiyorlar.
Bunun için ne yapıyorlar?
Herkesi Sünni olarak algılıyorlar. Çankaya’nın İlker semtine gidin bakın. Orada yaşayan toplumun büyük çoğunluğu Sivaslı, Çorumlu Alevidir. Beypazarı büyük bir Alevi nüfusun yaşadığı bölgedir. Tekirdağ’daki Bedrettiniler, Gülşaniler Alevidir... Zaten 12 Eylül’den beri Alevi köylerine sistematik olarak cami yapılıyor. Mülki amirler, muhtara, “köyünüze yol, su istiyor musunuz” diye soruyorlar. Onlar da doğal olarak istiyorlar tabii. Caminiz de olsun istemez misiniz diyorlar. Yani cami isterseniz diğerlerini de yaparız demek istiyorlar.
Aleviler orduyu destekliyor genellikle ama orduda açıkça Alevi olduğunu söyleyen çok fazla subay yok. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Devlette ancak, Aleviliğini unutmuş, bir yana bırakmış olanlar bir şey olabilirler. Çünkü Aleviler devlete göre hâlâ potansiyel suçludur. Mesela Alevi bir general olamaz. Mesela yargıda da, Aleviliği Kemalizm’le özdeştirdikleri zaman bir şey olurlar. Aleviliği resmî ideolojiyle özdeşleştirdikleri zaman devlette bir şey olurlar.
Aleviliğin Kemalizm’le ilişkisi nedir?
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sürecinde, Samsun, Amasya, Erzurum Sivas güzergâhından Ankara’ya gelirken Hacıbektaş Dergâhı’na uğradı. O sırada bir Osmanlı subayıydı. Aleviler onun gelişini çok büyük olay olarak değerlendirdi. Zira o güne dek Osmanlı Alevilere zulmetti. Aleviler Osmanlı’ya, “Şalvarı şaltak Osmanlı. Eğeri kaltak Osmanlı. Ekende yok, pişende yok. Yiyende ortak Osmanlı” diyordu. Aleviler, Mustafa Kemal’e değer verdiler ve desteklediler. Cumhuriyet kurulduktan sonra şeriat mahkemelerinin, saltanatın ve hilafetin kaldırılması Alevileri memnun etti. Ancak Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla, Mustafa Kemal’in ziyaret ettiği Hacı Bektaş Veli Dergâhı da dâhil, Alevilerin dergâhları, tekkeleri kapatıldı. Bugün Kızılay Meydanı’na çıksanız ve insanlara “Alevi misiniz” diye sorsanız...
Alevi olduklarını söylemezler mi?
Büyük çoğunluğu söylemez Alevi olduğunu. Yaşananlar zihinlerden atılamıyor. Türkiye’de toplum eksik biliyor. Aleviler sadece Yozgat, Tokat, Amasya’da katledilmedi. Aleviler tarihte Trakya’da, Akdeniz’de de katledildi. Alevilik için sözlü kültür deniyor. Yazılı kültür bıraktınız mı ki! Dergâhlar basıldı, yağmalandı, yakıldı, yıkıldı. Hacı Bektaş Veli velâyetnamesi ölümünden iki yüzyıl sonra döneminin zihniyetiyle tekrar yazıldı. Bu yüzden de birileri Hacı Bektaş Veli’ye Yeniçeri Ocağı’nı kurdurttu. Oysa Hacı Bektaş Veli’nin yaşadığı devirde Yeniçeri Ocağı yok ki...
Yeniçerilerin Alevi, Bektaşi olduğu doğru değil mi?
O Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli’nin Bektaşiliği değildi. Şöyle anlatayım.. Osmanlı, Alevileri hep tehlike olarak görmüş. Bu tehlikeye karşı da Hacı Bektaş Dergâhı Osmanlı tarafından kuşatılıp Osmanlı’ya benzetilmeye çalışılmış. Hacı Bektaş Veli’nin yolundan gidenler buna itiraz etmişler. Belli bir dönem sonra ikili bir iktidar oluşmuş ve Bektaşilik ortaya çıkmış. Hacı Bektaş Veli Alevidir ve cem yürütür. Hiçbir zaman ben Bektaşi’yim dememiştir. Sistemle Aleviler arasında bir noktada durdular Bektaşiler...
Taraf - Istanbul - 01.11.2010