Yusuf Baran Beyi / EVRENSEL
Bir çocuk doğarken isim ve inancını belirleme olanağına sahip değildir. İsim ve inanç etiketini, anne ve babasından kalıtsal bir genmiş gibi alır. Çocuk anne ve babasıyla yaşarken kaçınılmaz olarak, onların inanç tabularıyla büyür. Tapındığın şeye, tapındığın gibi tapınması için onu itekleyip durduğunda, çocuğun algıları doğal olarak senden farklı olmayacaktır. Buraya kadar dünya insanlarının yaptığının bir ortalaması diyebiliriz. Ancak çocuğumuz büyüyüp/kavrayıp tanıdıkça, farklı bir algı ve farklı bir düşünceye yöneldiğinde, acaba biz onun tercihlerine karşı ne kadar tolerans sahibiyiz? Biz dinler tarihini acaba ne kadar objektif olarak onlara aktarabiliyoruz? İnanç ve düşünce bazında, onları ne kadar özgür bırakabiliyoruz? Tüm bunlar bizim ne kadar özgürlükçü ve tolerans sahibi olup olmadığımızı gösteren karinelerdir. AİHM’in kararı olmasına rağmen, dışımızdaki topluluklara dayattığımız zorunlu din dersi, aslında bizim ne yapmaya çalıştığımızın bir özetidir.
“Zorunlu din dersi, Alevi çocuklara uygulanan bir asimilasyondur” dememek için bir yazar olarak kendimizi boyuna zorluyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ise Alevi vatandaşların ödediği vergilerle, Alevilere yönelik bir ‘misyonerlik’ faaliyeti yürüttüğü, Alevi inanç önderleri tarafından sık sık dile getiriliyor. Zorunlu din dersi uygulamasının bir hak ihlali, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğu keza belirtiliyor. Onun için Aleviler, AİHM kararının uygulanmasını bekliyorlar. Sorunu örterek, öteleyerek, çağdaş dünyayı kandıramayacağımızı artık anlamamız gerekir. Din dersi kitaplarına Aleviliği yazıp koyanların Sünni, bu dersi veren öğretmenlerin yine Sünni ilahiyatçı olmasına bakılırsa, okullarda ‘diğerleri’ne din eğitim/öğretiminin objektif ve orantılı olarak verilebileceğini kim doğrulayabilir? Oysa Aleviler, böyle bir uygulamayı kabul etmiyorlar.
Kuran kursu sayısı, verilere göre çoktan 60 binleri geçti ve öğrenci sayısı 1.5 milyonu aştı; 90 bin cami ve imamıyla Sünni mezhebinin öğretisi orantısız bir şekilde topluma enjekte edildi. Bunları bugüne kadar hep yaşadık. Tüm bunlara rağmen, hükümet halen bu ülkede Müslümanların inanç sıkıntısından söz edebiliyor. ‘Türbana özgürlük’ derken, Alevilerin ve diğerlerinin inanç hakları görmezden geliniyor. Sünni mezhebi öğretisiyle yazılmış zorunlu din dersi uygulaması, okullarda azınlık ve Alevi çocuklarını, adeta asimilasyona tabi tutuyor. Bu, diğer inançları bu coğrafyada bir şekilde eritmeye çalışan bir tablo oluşturuyor.
Ancak tüm zorlamalara, AİHM’in ve Danıştay’ın kararına rağmen, halen zorunlu din dersi uygulamasına inatla devam ediliyor. 12. sınıfların din kültürü ve ahlak bilgisi kitabında kendilerince ayarlanmış olan, 5 sayfalık bir yere sığdırılan Alevilikle ilgili ulu orta izahatlara yer verilmesi (AHA), Alevilerin talebi olmadığı gibi, onların taleplerine de yanıt olamayacağı aşikardır. Onun için laiklik ilkesi gereğince devlet, tüm dinlere karşı tarafsızlık pozisyonunu korumalı ve inançlara eşit uzaklıkta durmalıdır. Zorunlu din dersini kaldırıp çağdaş, bilimsel ve laik bir eğitim için adım atmalıdır.
Alevilik inancı bu coğrafyanın gerçeğidir. Bu çağdaş dünyada diğer sorunlar gibi bu soruna da bu ülkenin yöneticileri bir çözüm bulmak zorundadırlar. Alevi ve diğer azınlık çocuklarına dayatılan asimilasyonu, herkesten önce ülkemizde misyonerlik faaliyetlerinden şikayetçi olanların görmesi gerekiyor. Bu ülkenin aydınlarına “sözleriyle gözlerinin aynı şeyi söylemediğini” söyleyen hükümetin Milli Eğitim Bakanı H.Çelik’in gözü-sözü ve özü bir ise, gerçekten yüreğinde ve kafasında zerre kadar adalet ve özgürlük duygusu var ise okullarda zorunlu din dersini behemehal kaldırsın. Nerede o yürek, o samimiyet?..
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun, okullarda zorunlu din dersi uygulamasının olduğu ve laik devletin resmi okullarında Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin yapıldığı bir ülkede, laiklik ve demokrasi, herhalde tartışma konusu olur. Bu durumda çağdaş, bilimsel ve laik bir eğitimden yoksun olan bir gençliğin, gözleriyle sözlerinin bir olabileceğini kim söyleyebilir?
Yusuf Baran Beyi
EVRENSEL - 23 Eylül 2008