Şarkıların özgürce söylenmediği, sansüre uğradığı, sanatçıların hapishanelere atıldığı yedi ülkeden biri Türkiye. Freemuse, (Dünya Müzik ve Sansür Forumu) dünya çapında müzisyen ve bestecilerin ifade özgürlüğünü savunan, sekretaryası Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da olan ve üyelik kriterleri ile işleyen bir örgüt. Freemuse, her yıl bir veya iki sanatçıyı yılın 'Özgür Müzik' ödülüne layık görüyor. Bu ödül, muhalif kişiliğiyle bilinen ve hayatı sansür ve yasaklarla mücadele içinde geçen sanatçılara veriliyor. Ödüle layık görülen sanatçılarla ilgili olarak uluslar arası insan hakları kurumlarının da fikrine başvuruluyor. Ülkemizde müzik yapan farklı etnik kimliklere sahip müzisyenlerlerden biri olan Ferhat Tunç, bu yılki Freemuse Özgür Müzik ödülünü, Marcel Khalef ile birlikte aldı. Ferhat Tunç ile aldığı ödül, Freemuse ve yasakları konuştuk...
Freemuse (Dünya Özgür Müzik Formu) nedir ve Freemuse'un faaliyetleri arasında neler var?
Freemuse 'Dünya Özgür Müzik Forumu', şimdi başkanı olan Ole Raitov'un girişimi sonucunda 1998 yılında Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da toplanan 'I. Dünya Müzik ve Sansür Konferansı'nda' alınan kararlar doğrultusunda kuruldu. Dünyanın farklı bölge ve ülkelerinden gelen araştırmacılar, müzik kayıt sektöründe çalışan uzmanlar ve insan hakları savunucuları müzik üzerindeki ihlalleri sorgulayarak, giderek yaygınlaşan sansür ve yasaklara karşı, yeni bir örgütlenmenin yaratılmasına dikkat çektiler. BM İnsan Hakları Belgesi'nde tanımlanan ilkeler, müzisyenler ve besteciler için kurulan bu örgütlenmede de yol gösterici olarak kabul edildi. Kısaca faaliyetlerini sıralarsak; müzikte yaşanan ihlalleri belgelemek, bu ihlallerin müzik hayatı üzerindeki etkilerini tartışmak ve oradan çözümlere ulaşmak. Yapılan bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan bilgi ve belgeleri uluslararası medyaya taşımak ve hem medyayı, hem de medya üzerinde insan hakları örgütlerini, hükümetleri ve kamuoyunu bilgilendirmek. Dünyanın neresinde olursa olsun baskı ve tehditlerin hedefi haline gelmiş sanatçılara duydukları desteği sunmak ve bu sanatçıların mahkemelerini izlemek. Sanatçıların tehdit ediliyor olmalarına karşı uluslararası destek ve izleme ağı oluşturmak. Freemuse, bütün bu çalışmaların yanı sıra her yıl dünyanın farklı ülkelerinde yaptığı konferans ve konserlerle tehdit, sansür ve yasakların mağduru olan sanatçıları bir araya getiriyor ve bu birliktelik ortaya farklı bir dayanışma ve birlikte mücadelenin de yolunu açıyor.
Freemuse (Dünya Özgür Müzik Formu) ile ilişkiniz nedir ve nasıl başladı?
2003 yılında Doğubeyazıt festivali kapsamında verdiğim konserde yaptığım bir konuşma gerekçe gösterilerek, gözaltına alınmıştım ve bir gün sonra da kendimi cezaevinde bulmuştum. Bazı Avrupa gazetelerinde bu sorunun gündeme gelmesi Freemuse'nin de dikkatini çekmiş ve karşılıklı yazışmalarımız oldu. Freemuse Başkanı Ole Raitov, beraberinde bir heyetle Türkiye'ye geldiler ve beni bir haftalık bir program için Danimarka'ya davet ettiler. Danimarka parlamentosunda biri Kürtçe olmak üzere iki şarkı söylemiştim ve bu olay ilgiyle karşılanmıştı. Freemuse ile sonrasında çalışmalarımız devam etti ve 2008 ile 2009 yıllarında ilkin Norveç ve sonrasında İsveç'te gerçekleşen 3 Mart Dünya Müzik Özgürlüğü Günü etkinliklerine çağrıldım ve bu konserler Avrupa medyasında çok geniş yer buldu. 2008 yılından beri aynı zamanda Freemuse'nin Türkiye elçisi olarak tayin edildim ve bu onurlu görev ve sorumluluğun gereğini yapmaya çalışıyorum.
Bu eksende Türkiyeli sanatçıların bir araya gelerek ortak bir zeminde çalışmalar yapması mümkün değil mi?
Türkiye'de bu alanlarda oluşan birliktelikler daha çok grupsal ve ideolojik bir anlam taşıyor. Benzer örgütsel ilişkiler içinde bulunanlar kendilerini ilgilendiren yasak ve ihlaller söz konusuysa bir araya geliyor ve çeşitli kampanyalar yürütmeye başlıyorlar. Benzer sorunlarla yaşayan bir sanatçı olarak bu tür kampanyalarda yer almış ve her zaman destek olmaya çalışmışımdır. Ancak bugüne değin kendimle ilgili yaşadığım sıkıntılarda bu çevre ve kişilerin en küçük bir dayanışmasını görmüş değilim. Bana yönelik destek ve dayanışma, daha çok demokratik kitle örgütleri, insan hakları örgütleri ve çeşitli siyasi partiler düzeyinde olmuştur. Bu durumun son derece düşündürücü ve bir o kadar da değerlendirilmeye muhtaç olduğunu düşünüyorum. Bu alanda son olarak oluşturulan birlikteliklerden biri 'Barış için sanat grubu' dur. Sanatçıların Türkiye'nin toplumsal barış ve özgürlükler mücadelesinde etkin bir rol üstlenmeleri mutlaka çok önemlidir.' Demokratik açılım' sürecinde böyle bir oluşumun ortaya çıkmasını ben de büyük bir heyecanla karşıladım ve destek sundum. Ancak bu oluşumda daha aktif olarak bir rol üstlenmem ne yazık ki mümkün olamadı. Bunun sebebi hiç şüphesiz benden kaynaklanmıyor. Bu konuda ortaya çıkan çekincelerin ne anlama geldiği konusunda bir polemiğe girmek istemem. Her şeye rağmen bu oluşumda yer alan arkadaşlarımızın önemli bir çaba içinde olduklarını kabul ediyor ve dışarıdan da olsa elimden geldiğince destek vermeye çalışıyorum.
'Dünyanın Yasaklı Şarkıları' isimli albümde siz de varsınız. Bu albümün çıkış amacı, kimler var, ne zaman yayınlanacak?
Evet, İran'dan Mahza Verdat, Batı Sahra'dan Aziza Brahim, Lübnan'dan Marcel Khalife'nin yanı sıra diğer bazı ülkelerden Amal Murkus, Jah Fakoly ve Türkiye'den benim de bulunduğum 'Dünyanın Yasaklı Şarkıları' ismini taşıyan albüm fikri bir yıl önce oluştu. 3 Mart 'Dünya Müzik Özgürlüğü Günü' kapsamında ele alınan bu çalışmanın mimarı Freemuse ve Amerika'da yaşayan Hint kökenli şarkıcı Deeyah'dır. Dünyanın farklı bölge ve ülkelerinden yasaklı olan sanatçılar arasında seçilen 14 kişi bu albümde bir araya getirildi. Albüm 3 Mart itibarıyla Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin müzik marketlerini yerini aldı. Bu albümle amaçlanan tek şey dünya kamuoyunu müzik adına yaşanan yasak ve ihlaller konusunda duyarlı kılmaktır. Albümün sloganı da zaten 'yasaklı dinle' şeklinde formüle edildi. Albüme diğer sanatçılar gibi ben de kendi anadilim olan 'Zazaca' bir şarkımla katkıda bulundum.
Freemuse'nin her yıl baskılara karşı savaş yürüten iki sanatçıya ödül veriliyor. Bu yılki ödüle siz ve Marcel Khalef layık görüldünüz. Ödül töreni ne zaman. Bu ödülü hangi sanatçılar neden hak ediyor?
Bu yılın ödülüne benim layık görülmüş olduğumu duyduğumda ne söyleyeceğimi bilemedim. Çünkü 30 yıla yakın bir zamandır sürdürdüğüm zorlu sanat hayatımın hiçbir evresinde hiçbir ödülle tanışmadım. Ahmet Kaya'nın yaşadığı ödüllü linç gecesinden sonra da kendimi bir bütün olarak televizyon ve magazin aleminden uzaklaştırdım. 30 yıla varan sanat hayatımda payıma ödül yerine hep yasaklar, hep gözaltlıları, tutuklamalar ve ölüm tehditleri düştü. Doğrusu bundan yana da şikayetçi değilim. Halkın davasına kendini adamış bir sanatçının zaten başka türlü bir hayat sürmesi de mümkün değildir. Yine benimle birlikte bu ödülü paylaşacak olan Lübnan kökenli Marcel Khalifa var. O da Ortadoğu'da Siyonizme karşı direnen başta Filistin halkı olmak üzere barışa ve özgürlüğe susamış yoksul Arap halkının sesi oldu hep. Bu topraklarda yaşayan insanların çığlığını müziğiyle bütün dünyaya taşıyabilen ender isimlerden biri. Dolayısıyla kendisiyle birlikte böyle bir ödülü paylaşıyor olmak son derece gurur verici.
'Demokratik açılım' hakkında sizin muhalif bir sanatçı olarak düşünceleriniz nedir?
'Demokratik açılım süreci'nin başlamasını herkes gibi ben de sevinçle karşılamıştım. Bu sürecin doğru bir şekilde işlemesi durumunda ülkemizin barışa kavuşacağına herkes kadar inandım. Çünkü bu ülkede sırf barış istediğim ve halklarımızın barış içinde özgürce yaşamalarını istediğim için mağdur edilen ve giderek ırkçı, faşist çevrelerin gözünde hedef haline getirilen biriyim. Bu sürece olan inancımı gittiğim her platformda dile getirdim ve bu yüzden bazı çevrelerce AKP'ye yakın durmakla bile suçlandım. Özellikle Dersim kırımına ilişkin Onur Öymen'in çıkışıyla ilgili Başbakan'ın tavrını alkışlamıştım. Geliştirdiği tavır ve söylemler herkes kadar beni de umutlandırdı. Ancak Başbakan sadece söylemleriyle yetindi ve aradan geçen bunca zamana rağmen bu konuda en küçük olumlu bir adım atılmadı. 'Dersim belgeleri elimdedir' diyen aynı Başbakan açıklamak yerine bu belgeleri rakibi olan Deniz Baykal'a sadece karşı propaganda aracı olarak kullanmaktadır. Gelinen noktada 'Demokratik açılım süreci'ne olan inancımın kalmadığını ifade etmeliyim. Ben artık bu hükümetin 30 yıldır süren bu savaşı bitirmek gibi bir derdinin olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu hükümet, Kürt açılımının Kürt siyasal iradesiyle geliştirilecek diyalogla hayat bulacağını anlamaktan uzak bir hükümettir. DTP'yi kapattırdı ve sonrasında seçilmiş belediye başkanları da dahil bin beş yüze yakın yönetici ve parti çalışanını kelepçeleyip tutuklattı. TMK mağduru Kürt çocuklarını dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş 15 yıla varan cezalarla hapiste tutuyor. Bütün bu gelişmelerin barışçıl ve demokratik olduğunu söylemek mümkün olabilir mi? Hangi barış, kiminle barışacaklar merak ediyorum. AKP hükümeti Kürt sorununu çözmek adına kendi kendisiyle mi oturup konuşacak? Yani nasıl bir politika bu ben anlamakta zorlanıyorum doğrusu.
Başbakan Erdoğan ile ünlü kahvaltı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hükümet bu konularda toplumda ismi, cismi olan aktörler peşinde. Ben AKP politikalarının aktörü olmak yerine halkımın sözcüsü olmayı ve halkımın değerlerini doğru bir şekilde temsil etmeyi önemsiyorum. Başbakan eğer toplumda bu ülkenin sanatçılarını da kapsayan geniş bir mutabakat oluşturmak istiyorsa bunu doğru bir şekilde yapmalı. Sanatçılar arasında ayırım yapmadan ve dahası barışmak istediği Kürt halkının sanatçılarını dikkate alarak bunu yapmalı.
ROPORTAJ: Nesrin Aksu /
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy1044 = 'nesaksu' + '@';
addy1044 = addy1044 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text1044 = 'nesaksu' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
1044 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
- GÜNLÜK Gazetesi - 6 Mart 2010