Mevlana’yı ve Yunus’u yozlaştırıp müslümanlastıran ve nurculara, nakşibendilere malzeme haline getirenler, yeterli görmemiş olacaklar ki; Yunus’un en çok bilinen şiirine de el attılar.
10. sınıf ‘Türk Edebiyatı Ders Kitabı’nda yer verilen “Aşkın aldı benden beni” şiirindeki
…
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni
dörtlüğü, MEB’in talimatıyla kitabın yayınevi olan Fırat Yayıncılık tarafından ‘sansürlendi.
Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhında bulunduysa da, onu “Bizim Yunus” yapan ruhi yükselişini Hacı Bektaş Veli′nin kendisini yolladığı Taptuk Emre dir. Onun Dergâhı’nda yaşamıştır ve dergâha 40 yıl hizmet etmiştir. Taptuk Emre Hacı Bektaş-ı Veli’nin halefidir.
Sonuçta budaya budaya ve ona ait olmayan dini şiirleri o yazmış gibi göstererek Yunus’u bir dinci kılığına soktular. Halbuki tam tersine Yunus öz ve öz Alevidir.
Din-ü millet sorarısan aşıklara din ne hacet,
Aşık kişi harab olur, harab bilmez din-diyanet.
(Din ve millet sorarsan aşıklara din ne gerek
(Aşık kişi harap olur aşık bilmez din diyanet)
__
Oruç, namaz, gusül, hacc hicabdur aşıklara
Aşık bundan uzaktır, gerçeğe erenler içinde
—-
Kıl gibi köprü gerersin geç deyü
Gel seni sen tuzağımdan seç deyü
Ya düşer, ya dayanır, yahut uçar
Kıl gibi köprüden adem mi geçer.
—–
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
—
Yunus’un arşta tahtı olan bir tanrıyı-Allah’ı reddeden
ve Vahted-i Mevcut inancını dile getirdiği, bu inancı övüp yüceltiği, bu itikata karsı onları kötüleyip cehaletle itham ettiğine dair bazı beyitler:
Ete kemiğe büründüm …. Yunus diye göründüm.
Sıyırın eti kemiği, işte onun sesi, işte onun kendisi.
Ol kadiri kün feye kün, lutfedici sübhan benem.
Kesmeden rızkı veren cümlelere sultan benem.
Nutfeden Adem yaradan, yumurtadan kuş türeten.
Kudret dilini söyleten, zikreyleten sübhan benem.
Hem batinem hem zahirem, hem evvelem hem ahirem.
Bu cümlesini yaratıp tertib eden Yezdan benem.
Yoktur anda tercüman, andaki iş bana ayan..
Bin bir adı vardır bir adı da Yunus, ol sahibi Kur’an benem.
___
Ezelden benim fikrüm, “Enel-Hakk” idi zikrüm
Henüz dahi doğmadın ol Mansur-i Bağdadi.
___
İlm-ü ameli bırak, küfrü iman od’a yak
Mansurlayın “Enel-Hakk” demekliğe er gerek.
___
İkiliği terk et, birlik makamını tut
Canlar canın bulasın iş bu dirlik içinde
___
Şeriat oğlanları nice yol keser bana
Hakiykat denizinde bahri oldum yüzerem
Ben andan bundan geldüm, ben anı bunda buldum
Mansuram dara geldim, uş kül oldum tozaram.
(Şeriat oğlanları tabiri ile dini ayakta tutan İslam alimlerini kast ediyor.)
___
Ol Hallac-ı Mansurıla söyleridüm “Enel Hakk’ı”
Benem gine onun boynuna dar urganın takan benem.
___
Nice yıldan beri bu nimeti yer
İkilikten geçip te demedi bir…
Bunların birliğe ikrarı yoktur
Bunlarda her ne olsa güzeli yoktur…
___
Birlik Makamında/Vahted-i Mevcut Tanriya inanan ama Allah’a ve Kur’an’daki tehditlere, cennete, cehenneme anlam vermeyen Yunus, bu düşüncelerini şöyle ifade ediyor:
”Ey tanrım, ben kendime acı çektirdim, tatlı canımı sıkıntılara soktum, bunlardan sana ne, neden bana bir de sen ceza vereceksin, beni acılara atacaksın? Sen, bana iyi adam olamadın, benim karşıma suçlardan sıyrılmış. pırıl pırıl bir kimse olarak gelmedin. diye beni suçlarsın. Oysa beni suçlu yaratan, alınyazımı daha önceden belirleyen, beni sana karşı koyucu bir nitelikle var eden gene sen değil misin, senin yarattığın insanın sence suçlu olması nedendir? Benim yaptığım işler içinde utanılacaklar varsa, beni onları yapacak nitelikte yaratan gene sen değil misin? Gözümü kapkaranlık, içinde şeytanlıklar, uygunsuzluklar, kötülükler dolu bir dünyaya açtığımda, kendimi günahları biçilmiş kaftan olarak buldum, bunları da yaratan sensin de beni niçin suçlu tutuyorsun kendi yarattığın eylemlerden dolayı? Sen, kıyamet günü bütün kötülükleri ortaya koyup tartacaksın, onlara göre suçlar vereceksin. Kötülükleri ortaya koymak senin büyüklüğüne yakışmaz, bunları bırakman gerekir. Ben, senin varlıklarından ne aldım, neni eksilttim, egemenliğini mi elinden aldım, sözünü mü geçtim sözümle? Seni aç mı, susuz mu bıraktım? Kıldan ince köprü yapar da dersin ki: Ey kullarım gelin geçin. Oysa kıl gibi köprüden insan geçemez. Uçması, ya da düşmesi gerekir. Sonra köprü başkalarının kötülüğü için değil, iyiliği için yapılır. Senin köprün iyi bir köprü olmasa gerek. Bir de kötülükleri tartmak için ölçeğin varmış. Bunu ancak bakkallar, bir de alış-verişle uğraşanlar yapar, sana yaraşmaz bunlar. Senin büyüklüğüne bütün suçları bağışlamak, görmemek yaraşır. Ben, bu yaptıklarının bir tekini bile, senin bir tanrı olarak, yüceliğine yakıştıramıyorum doğrusu.”