Zaman’dan alınan bir haber dikkatimi çekti: “Yüksek Yargı'yı ‘semahla’ karşılayacaklar.”
Acaba böyle bir şey olur muydu? Daha açıkçası, yüksek yargı buna izin verir miydi? “Sanmam” dedim ama, duygularımı da not ettim.
Ama olay gerçekleşti. Benim onlar namına gösterdiğim hassasiyeti yargıçlar kendileri için göstermemişlerdi. 01 Haziran 2008’de www.habervaktim.com’da olayı okudunuz. Vakit Gazetesi de olayı manşetten verdi. Ben o duygularımı değiştirmeden yayınlamak istiyorum.
Gizlemeye gerek yok, dikkatimi çeken “semah” kelimesidir. “Halayla” deseler, “halk oyunlarıyla” deseler dikkatimi çekmezdi. Bunlara alışığız. Yıllardır “resmi törenlerde devletliler buna nasıl tahammül ederler” diye düşünsem de onlar, ister istemez sanırım çok da sevmedikleri davul zurnayı, kızlı oğlanlı çor çocuk oyunları eşliğinde dinleyip dururlar. Kanıksadık artık.
Ama “semah” deyince dikkatimizi çekti doğrusu.
Neden mi?
Nedeni basit: semah alevîlere mahsus bir oyun. Aslında oyun mudur, âyin midir, o da tartışmalı. çünkü onlar “cem evi”ne “mabed”, “semah”a da “zikir” gibi bir çeşit “ibadet” diyorlar.
önce ilk haberi bir okuyalım, sonra da bir iki soru soralım:
“Alınan bilgiye göre aralarında Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay daire başkanları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Mahmut Acar, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın ve Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin eşlerinin de bulunduğu grup Kapadokya'yı gezecek.
Ankara'dan yarın Kapadokya'ya hareket edecek olan grubun ilk durağı Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesi olacak. Burada Semah gösterileri ile karşılanacak olan heyet, Hacıbektaş Veli Türbesi ve Müzesi'ni ziyaret edecek. Daha sonra Gülşehir ilçesi sınırlarındaki ''Açık Saray Harabeleri''ni gezecek olan grup, aynı günün akşamı ise ürgüp'te bir eğlence merkezinde yapılacak olan Türk gecesine katılacak.”(1)
Allahınızı severseniz, şöyle bir haber okusaydınız sizin de dikkatinizi çekmez miydi?:
“Yüksek yargıyı mevlütle karşıladılar”
Veya “Yüksek yargıyı “sema” ile karşıladılar.
Veya “Kadiriler, şazeliler, rufaîler yüksek yargıyı ayakta zikirle karşıladılar”
“Evet, çekerdi” dediğinizi duyar gibiyim.
Ben “semah” da dâhil, bunların tümüne de karşı değilim. Hatta hoşuma da gider.
“Ee, derdin ne?” diyenlere bir sorum var:
Acaba yüksek yargı mensupları, kendilerinin mevlüt ya da ayakta zikirle karşılanmalarına izin verirler miydi? Ya da bundan rahatsız olmaz, hatta memnun olurlar mıydı?
Meselenin “püf noktası” burada…
“Evet” diyorsanız, mesele yok.
Ama “hayır” diyorsanız, oturup biraz düşünmeniz gerekmez mi?
“Neyi?” mi?
Eşitlik üstüne mesela. Denklik yani. Terazinin kefelerinin aynı hizada bulunması. Buna adalet mi diyorlardı?
Haberdeki gezi yerlerine baktım, tarihî bir cami, türbe, dergah, tekke bulamadım. Niye mi baktım? İşte malum o “denge” için. Ama boşuna baktım…
Biri çıkar da “aman ne kadar alıngansın” derse, “mazeretim var” derim. “Sebebi var cancağızım” derim. “Hele sor bir, neden böyle düşünüyorum?” derim.
Hatırlar mısınız, 28 Şubat sonrasında İmam Hatip Liselerini yok etmek için 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasını meclisten çıkarır çıkarmaz Hacı Bektaş’a gidip “Size hediye” getirdim diyen Mesut Yılmaz’ı?
“çağdaş Türkiye” sloganlarıyla oraya büyük bir şovla giden Demirel’i?
Neden Hacı Bektaş?
Halk sokaklarda hak aradığında “kuru gürültüye pabuç bırakmayız” diyerek itilip kakılırken, neden post modern darbe sonrası İmam Hatip Liselerini yok etmek için çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası alevî kardeşlerimize müjde ve hediye olarak sunuluyor?
Bunlar alevî Sünnî çatışmasını zihinlerde besleyen olaylardır. Bu tuzağa ne Sünniler, ne de aleviler düşmemesi gerekir. Ama her şeyden evvel yargının dikkat etmesi gerekmez mi?
Yoksa bu da mı bir mesaj?
Bugün kaç gazeteye baktım, birçok yazar “yargıya saygıdan” ve “yargıca güvenmek”ten bahsediyor köşelerinde. çok da hoşa gidecek yazılar değil yargı ve yargıçlar açısından…
Evet, yargı önemlidir ve yargıya güvenmek gerekir. Peki, bu güveni kim verecek?
Elbette bu güveni öncelikle yargı emekçileri verecek. Bunun bir yolu da ulu orta “mesaj verme”den vazgeçmekten geçer.
(1) http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=322695
Cemal NAR
VAKİT - 2 Haziran 2008