The İmam filmini yakın bir zamanda seyrettim ve herhalde isabet oldu. Filmi izleyenler vaktiyle birçok eleştiriler yöneltmişti. Ancak, eleştiriler daha ziyade İslamcı kesimden gelen eleştirilerdi.
Filmin sinema sanatına ilişkin değerlerini tartışmaya değmez, çünkü vasatın altında. Ancak bu film, siyasal mesajları bakımından önemli. Belli ki, dinci gericiliğin modernist-Amerikancı ekolünü temsil edenlerce kotarılmış. AKP’nin yeni dönem Alevilik projesinin de ön habercisi gibi.
Filmde iki tip imamın çatışması anlatılır gibi. Biri köylü ve gelenekçi, İslamın şekli ve korkularla yoğrulmuş yorumunu temsil eder. Diğeri ise üniversite mezunu, motosiklete binen, şirket yöneten, bilgisayar kullanan, imam hatip mezunu bir modern imam. İslamın yayılması için korkuyu-dışlamayı değil, sevgiyi-kapsayıcılığı egemen kılmaya çalışıyor. Dinin çeşitli şekli yorumlarından feragat etmeye de hazır.
Modern imama kılavuzluk eden mir imam, cemaatin bölünmemesi için köydeki kaba-saba imamın yerine geçecek birini arıyor. Modern imam da, yıllarca imam hatipli olduğunu gizlemenin verdiği sıkıntının kefaretini ödemek ve sevdiği bir insanın son arzusunu yerine getirmek için köyde imamlık yapmaya karar veriyor.
Ramazan ayıyla sınırlı bu geçici imamlık dönemi boyunca, köyde görünen cemaatin bazı mensupları rakı içiyor. Adları Hasan, Haydar, Ali vs. olan bu kişiler, “göçerler” olarak adlandırılıyor. Geleneksel imam, onları İslam-dışı ilan edip hakaretler yağdırıyor. Oysa modern imam, onlara sevgiyle yaklaşıyor ve onlarla ilişkisinin sonucunda bu farklı kişilerden biri, ezan bile okuyarak cemaati camide namaza çağırıyor. Filmde, “Alevi” adı kullanılmadan Aleviler anlatılıyor. Seçilen adlandırma da ilginç aslında. “Göçerler” ismi, bir kısım bölgede “Çingeneler” için kullanılan bir adlandırmadır.
İşte filmin asıl vurucu noktası burası. Aleviler nasıl ehlileştirilip cami cemaatine dahil edilebilir? Uzun saçlı, bilgisayar kullanan, motosiklete binen, aşık olabilen bir modern imamla. Bunun siyasetteki karşılığı da modernist-Batıcı, ılımlı İslam olabilir.
AKP’nin, Alevilere Diyanet’te kadro verme ve cemevlerini “kültür evi” olarak sınırlandırıp, ibadet yeri olarak camiye çağırmaya varan projesi, Alevi orucunun iftar yemeğine katılma planları, Aleviliği Sünni İslam içinde asimile etmeye dayalı siyasal projesinin çeşitli unsurları.
The İmam filminin kıymeti, dinci kesimler tarafından anlaşılmamış, eleştiriler almıştı. Ancak, AKP’nin bu filmi anladığı ve gereğini yapmak için harekete geçtiği açık. Esasen hem filmi yaptıran, hem AKP’ye kılavuzluk edenlerin aynı dinci-stratejist ideologlar olması nedeniyle de şaşırtıcı bir durum yok.
Kuşkusuz, demokratik Alevi hareketi, AKP’nin sözde sevgisinin asimilasyoncu, antidemokratik, anti laisist karakterini görmüş durumda ve bu farklılıkları “öldüren sevgiye” karşı mücadele ediyor.
Geçtiğimiz hafta 24 Aralık 1978 Maraş Katliamı’nın yıl dönümüydü. Türk-İslam sentezcisi faşist hareketin, toplumdaki inanç farklılıklarını ve önyargıları istismarına dayalı provokasyonuyla başlatılan eşi az bulunur vahşet ve kıyımın failleri mutlaka yargılanmalı. Bu kıyımın siyasal sorumluları, mutlaka hesap vermeli, siyaseten mahkum edilmelidir. Katliam nedeniyle devletin, Alevi yurttaşlara resmi bir özür borcu vardır. İnsanlık suçları zamanaşımına uğratılamaz, Maraş Katliamı davası yeniden açılmalıdır.
Farklılıkları yok etmenin geleneksel-kaba yolları olduğu gibi modern-incelikli yolları da vardır. Kurbanın bunlardan birini tercih etmesi, “kurban olmayı” gerçekte ortadan kaldırır mı?
Yıldız İmrek Koluaçık
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy38943 = 'yimrek' + '@';
addy38943 = addy38943 + 'mynet' + '.' + 'com';
var addy_text38943 = 'yimrek' + '@' + 'mynet' + '.' + 'com';
( '' );
38943 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
27 Aralık 2007 - EVRENSEL - AHA