Yüksel Işık(*)
5747 Sayılı Yasa’nın çıkartılma süreci, kentlerimize dair atılacak adımlarda, ortak aklın önemini bir kez daha hatırlatıyor. Zira, atılan bu adım, AKP’nin Mart 2009 seçimlerini kazanmasını kolaylaştırıyor olmakla birlikte, gündelik hayatımızı çekilmez hale getiriyor.
Anayasa Mahkemesi, CHP’nin, ''Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun''un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle ilgili yaptığı başvuruyu bugün (30 Ekim) görüşüyor. 5747 Sayılı Yasa, nüfusu 2 binin altına düşen 862 belde belediyesi ile 283 ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliğinin kaldırarak, 43 yeni ilçe kurulmasını öngörüyor. Kurulan yeni ilçelerin hangi kriterlere göre belirlendiğini bir yana bırakalım; kapatılıp mahalleye dönüştürülen belediyeler için hangi kriterlerin kullanıldığı pek de anlaşılır görünmüyor.
Bazı Belediyelerin kapatılmasının, ikibin nüfusun altına düşmüş olan belediyelerin yasal zorunluluk nedeniyle kapatılması gerekiyor. Ancak diğerlerinin kapatılması için gerekçeler yaratıldığı anlaşılıyor. Yasanın gerekçesinde, bazı beldelerde dramatik nüfus düşüşleri yaşandığını; önemli bir bölümünün hizmet yerine borç ürettiğini; ilçe belediyelerine mahalle olarak katılması öngörülen yerlerin de gelirinden daha büyük bir borcun altına girdiğine işaret ediliyor. 700 bin nüfusa göre planlanmış Ankara-Temelli mahalleye dönüştürülürken, 105 bin nüfusa göre planlanan Başakşehir’in ilçe yapılması size de enteresan gelmiyor mu? Görülen lüzum üzerine TOKİ’nin üç bin konut yaptığı Ankara-Yenikent hangi gerekçeyle kapatılıp Sincan’ın mahallesine dönüştürüldüğü; Kıraç’ın niçin Esenyurt’a dahil edildiğini; Bahçeşehir’in mahalleye dönüştürülmesinde hangi kritere başvurulduğu, doğrusu merak ediliyor.
Amaç, 2009’u hasarsız atlatmak mı?
CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da yeni kurulan ilçelerin bir ihtiyacı karşılamaktan çok, AKP’nin Mart 2009 yerel seçimlerini kazanma stratejisi doğrultusunda gerçekleştirildiğini iddia ediyor. CHP’nin başvuru gerekçesine bakıldığında, düzenlemenin objektif kriterler dikkate alınarak yapılmadığını gösteriyor. Örneğin Diyarbakır’da ilçeye dönüştürülen Sur’a bağlanan Çarıklı beldesinin Sur ile coğrafi, ekonomik ve sosyal olarak hiç bir ilişkisinin olmadığı görülüyor. CHP’ye göre bu düzenlemenin gerekçesini AKP’nin Sur Belediyesi seçimlerini kazanmak için gerekli olan oy ihtiyacını Çarıklı’dan temin etmesi oluşturuyor. Peki CHP bu iddiasında haksız mı?
Pek haksız olmadığı İstanbul’daki düzenlemelere bakıldığında daha da net anlaşılıyor. Yeni oluşturulan ilçeler için doğal (göl, nehir) ve yapay (karayolu) eşiklerin dikkate alınmaması da bunu gösteriyor. CHP’nin iptal başvurusunda da örneklediği gibi, Bahçeşehir‘i de içine alan ve yeni kurulan Başakşehir ilçesi için öngörülen sınırlar incelendiğinde; bir yapay eşik olan TEM Otoyolu‘nu esas alarak başlayan sınırın anlamsız ve icapsız bir şekilde yön değiştirdiği görülüyor. Örneğin Bahçeşehir, ayrıca ilçe yapılmadığı gibi kendisine üç km uzaklıktaki Esenyurt yerine, Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde kurulan 30 km. uzaklıktaki Başakşehir’e dahil edilebiliyor. 2004 ve 2007 seçimlerinde partilere göre oy dağılımına bakıldığında bu düzenlemenin hakikaten objektif kriterlerden uzak ve seçim kazanma esasına göre yapıldığı anlaşılıyor. Aynı düzenlemenin İzmir için de yapıldığı, CHP’nin Anayasa Mahkemesi başvurusunda ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Yasanın gerekçesi, Ankara’da kapatılıp mahalleye dönüştürülen Temelli ve Yenikent için de geçerliliği bulunmuyor. Temelli, coğrafi olarak, Polatli’nın hemen yanıbaşındadır; Sincan ile uzaklığıysa neredeyse 50 km’den fazladır. Temelli, borcu olmayan, yapılan yeni yatırımlarla Ankara’nın gözde yerleşim alanlarından biri olmuştur; dahası, Eskişehir yolu üzerinden Ankara ile birleşmiş durumdadır. Benzer bir durum Yenikent için de geçerlidir. Sincan’ın hemen yanı başında bulunan Yenikent, hem ekonomik olarak kendisine yeterli; hem yeni yatırımlar için gözde bir alan; yukarıda da değinildiği gibi, TOKİ’nin gördüğü lüzum üzerine 3 bin konut inşa ettiği böyle bir merkezin ilçe olması gerekirken, mahalleye dönüştürülmesindeki tuhaflık, ilk bakışta kendisini gösteriyor. Tam da bu noktada, Ankara’da Çayyolu, Batıkent gibi yerleşim yerleriyle birlikte Temelli ve Yenikent’in ilçeye dönüştürülüp hizmetlerin etkinliği sağlanması gerekirken, hantal ilçe yapılanmaları yaratılması ilginç bir yaklaşıma işaret ediyor.
Özerklik şartı ihlal ediliyor
Hiç kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi, önüne gelen bu meseleye, kendi görev ve yetki alanına, yasal mevzuata ve yerleşmiş içtihada göre bir karar verecektir. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne olursa olsun; bu yasanın içeriği, hepimizin, ülkemizde hüküm süren demokrasi kültürünü sorgulamamız gerektiğine işaret ediyor. Milyonlarca yurttaşı doğrudan ilgilendiren bu yasanın yaratacağı sonuçlar nedeniyle o yörede yaşayan yurttaşlara sorma gereği duyulmuyor. Avrupa Yerel Yönetim Özerkli Şartı, yurttaşlara danışılmadan değişiklik yapılmasını kesin bir dille reddediyor. Hani demokrasi? Hani, yurttaşların sürece aktif katılımı? Hani, karar alma süreçlerinde objektiflik ve açıklık?
“Borçları var; gittikçe de borçlanıyorlar”, gerekçesinin objektif olmadığı görülüyor. Zira, borcu olan her belediye kapatılacaksa, Ankara’nın belediyesiz kalması gerekiyor. Çünkü, Türkiye’nin en borçlu belediyesi unvanını Ankara Büyükşehir Belediyesi taşıyor. Ankara, İstanbul, İzmir, elbette Diyarbakır ve diğer yörelerde, işlevsellik, etkinlik, demokratik katılım, ulaşılabilirlik, sosyal doku dikkate alındığında hem yeni düzenlemelere hem de bu yeni düzenlemeler çerçevesinde yeni ilçelere ihtiyaç olduğu kuşku götürmez. Bu çerçevede bakıldığında, yıllardır ilçe olmayı hak eden Ankara Batıkent’in ve Çayyolu-Ümitköy’ün neden hala hantal mahalleler olarak korunduğu sorusuna cevap verilemez. Ulaşımı itibariyle Çankaya’ya daha yakın olan Çayyolu’nun bütün iş ve işlemleri için Yenimahalle’ye gitmelerindeki zorluğu görmezden gelen AKP’nin Temellili yurttaşların benzer sıkıntılar yaşayarak Sincan’a gitmelerinde bir sakınca görmesi, fazla iyimser bir beklenti olur.
Halkın çıkarları doğrultusunda hizmet üretmeyi ve halkı doğrudan sürece katmayı hedef alan bir yönetim anlayışı için kentlinin gündelik yaşamını kolay ve çekilebilir hale getirmek, vazgeçilmez öneme sahip olmalıdır. Bu, üretilen hizmetin hem nitelik yönünden hem de sayısal anlamda kaliteli olmasının gerekliliği kadar, o hizmetin üretilmesinden sonra kent halkının hayatında kolaylaştırıcı bir işlev üstlenip üstlenmediğine de dikkat etmek anlamına gelir. Gündelik hayatı kolaylaştırma, esasen planlı, programlı ve halkın doğrudan katılımının sağlanmasıyla mümkün olabilecek bir süreçtir. 5747 Sayılı Yasa’nın çıkartılma süreci, kentlerimize dair atılacak adımlarda, ortak aklın önemini bir kez daha hatırlatıyor. Zira, atılan bu adım, AKP’nin Mart 2009 seçimlerini kazanmasını kolaylaştırıyor olmakla birlikte, gündelik hayatımızı çekilmez hale getiriyor.
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy32777 = 'isikyukselk' + '@';
addy32777 = addy32777 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text32777 = 'isikyukselk' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
32777 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
(*) gazeteci
Alevihaber.com - 29 Ekim 2008