Yüksel IŞIK
Ankara, bir süredir, referandum kavramı üzerinden “içki yasağı” tartışması yapıyor. Çankaya Belediye Meclisi’nin Tunalı Hilmi ve Bahçeli 7. Cadde’nin yaya bölgesi haline getirilmesine ilişkin kararı, Melih Gökçek’in, “halka soralım” önerisiyle, Başkan Tanık’ın da, “yaya bölgelerinin artırılması konusundaki görüşleri” nedeniyle Gökçek’e teşekkür etmesiyle yeni bir aşamaya taşınmış bulunuyor. Çok geçmeden Tanık’ın iyi niyetinin, “her şey değişir, Gökçek de değişir” diyalektik kuralına dayandığı; Gökçek’in 15 yıllık pratiğininse diyalektiği inkar eden bir seyir izlediği açığa çıkmış bulunuyor. 15 yıllık pratiğini bilenler, Gökçek’in halkın görüşlerini asla önemsemeyeceğini bilmesi gerekiyor. İşte o Gökçek, “yaya bölgesi yapılsın mı” sorusunun yanına, “içkili yerlere izin verilsin mi?” sorusunu da ekleyerek, CHP’yi, en çok oy aldığı semtte vurmayı amaçlıyor.
Referandum, halkın iradesini belirlemek amacıyla ve kaptı kaçtı yöntemlerle yapılmadığında bir çeşit doğrudan demokrasinin aracıdır. Temel hak ve özgürlükler ve dolayısıyla halkın yaşam tarzının sorgulanmasına neden olacak sorunlar, referandum konusu yapılamaz. Zira dünya ölçekte gerçekleştirilen referandum pratikleri, birisinin yapmaktan keyif aldığı şeyi, başkalarının iradesiyle engellemeyi amaçlamadığını gösteriyor.
Gökçek’teki “demoklesin kılıcı”!
Dolayısıyla trafiğe açık bir alanın yaya bölgesi haline getirilmesi önerisi halka sorulabilir; ancak, “içkili yerlere izin verilsin mi, verilmesin mi” tartışması referandum konusu yapılamaz. İlki, halkın gündelik hayatını kolaylaştırmayı ve dolayısıyla bir ortak paydaya işaret ediyor; ikincisi, bir yaşam biçimine müdahale anlamına geliyor. İşin içine müdahale girdi mi, demokrasi aracı olarak kabul edilebilecek referandum kavramı, bir çeşit “demoklesin kılıcı”na dönüştürülebiliyor. Gökçek’in birden bire demokrasi havarisi kesilmesi de böyle bir arkaplana dayanıyor.
Kent yönetimleri, halkın gündelik hayatını kolaylaştıracak, kent yaşayanlarının ortak paydası niteliğindeki iş ve eylemler amacıyla kentin sakinlerini, kentin sahipleri haline getirebilecek mekanizmaları kullanabilirler. Benzer örneklerine dünyanın her yerinde rastlanabilecek Semt Meclisleri, semte dair kararların alınması sürecinde oynadığı rol nedeniyle büyük önem taşıyor. Türkiye’de de yakın zamanda tartışmaya açılan Semt Meclislerinin, ne yazık ki, önerenler de dahil olmak üzere, henüz uygulama aşamasına geçilememiş olması da Gökçek tarzı politikacıların elini kuvvetlendiriyor. Israrla yazıyorum; “dediğim dedikçi”lerin kullandığı mekanizmadan farklı bir mekanizma kuramıyorsanız, O’nun argümanlarına mahkum olmanız bir çeşit mukadderata dönüşüyor.
Gökçek’in pratiğinden, kararları tek başına almayı, kendi ifadesiyle Ankara’nın bağrına saplanan Akay gibi problemleri doğuran uygulamaların projesini bile kendisinin yaptığı biliniyor. Bir çeşit “dediğim dedikçi”lik olan bu uygulamalar, anlaşılan o ki, halkın nezdinde de onay görüyor. Öyle ya dört dönemdir seçiliyor olması, başka nasıl yorumlanabilir ki? Gökçek’in panzehiri, alternatif demokratik uygulamaların yaygınlaştırılmasından geçiyor. Nihayetinde demokrasi bir bilinç işidir; bilinçte dönüşümün yaşanması için pratiğe ihtiyaç bulunuyor. Mevcut anti demokratik belediyecilik anlayışına karşı duranların farklı belediyecilik modelini yaşama geçirememeleri, Gökçek’in elini kuvvetlendiren önemli nedenlerden biri olarak görünüyor.
Gökçek’in panzehiri, daha fazla demokrasidir!
Dikkat edilirse hergün tarafların neler söylediğini öğrenebiliyoruz. Peki ya Bahçeli 7. cadde sakinleri ne düşünüyor? Tek tek görüşlerine başvurulmasından bahsetmiyorum. Her gün, her an yaşadıkları semte dair görüşlerini dile getirebilecekleri bir mekanizmaları var mı? Hadi Büyükşehir Belediyesi demokratik kurum ve kurallardan hazzetmiyor; peki ya diğerleri? Bu vesileyle Başkan Tanık’ın “anayasaya göre referandum yapılamaz” açıklamalarını, hukuki bir hatırlatmanın ötesinde bir anlam taşımadığını vurgulamak gerekiyor. Evet doğrudur, referandumun nasıl yapılacağı Anayasa’da yazılıdır; ancak, kamuoyuna hergün, her an demokrasiyi içselleştirdiğine ilişkin izlenim veren Başkan Tanık’ın argümanlarının güçlü olmadığı da anlaşılıyor.
Bahçelievler 7. Caddede yapılacak referandum sonucunun Gökçek’in istediği gibi çıkabilme ihtimalinin güçlü olması, halkın içki içilmesine karşı olduğundan ve yasakçılığa prim vermesinden kaynaklanmıyor. Gökçek de biliyor ki, 7. Caddenin, bir kent için vazgeçilmez özelliklerden biri olan 24 saat yaşayan bir alana dönüşebilmesi için bütünlüklü bir alt yapıya ihtiyaç bulunuyor. Örneğin Bahçelievler’de otopark sorunu yaşanıyor. Bütün sokaklar, 7. Cadde’de eğlenmeye gelenlerin araçları tarafından işgal ediliyor. Eski tarz plana uygun yapılanmış Bahçelievler sakinleriyse araçlarını binalarının önüne bile park edemez hale geliyor.
Evet, yaşam referandum konusu yapılamayacağı gibi, belediyenin gerçekleştireceği bir proje için halkın görüşlerine başvurmak gibi doğru bir hareket noktasını yanlış bir zeminde gerçekleştirilmesi de yeni problemlere kaynaklık edecektir. Bölgeye ilişkin bir projenin bütünlüğünden kopuk ele alarak gerçekleştirmeye kalkışılması sorunu daha da çetrefilleştireceği anlaşılıyor.
Habercek.com - 15 Eylül 2009