Ne oldu böyle? Nasıl bu duruma geldi ülke ve ‘yurdum insanları’? Her alanda yozlaşma, ‘çeteleşme’ ve ‘saldırganlık hali’ neden bu kadar arttı? ‘İnsan türünün’ genlerindeki eğilim, ve “o” türün temsilcilerinin yarattığı vahşi kapitalizm uygulamalarının ülkeye egemen olmasıyla, daha bir su yüzüne çıktı sanki...
Doğal olarak böylesi bir ‘travma’ yaşayan toplumda ‘yazmak’ da zor elbette. Neden, bunları ifade ederek başladım yazıma belki anlamışsınızdır? Çünkü, bu köşede ne yazsam, hangi konuya değinsem, yazının ertesi pek çok e-posta, zaman zaman da telefon alıyorum. “Bunda ne var, yazdıkların yankı buluyor, ses getiriyor, daha ne...” diyeceksiniz belki ama... Sözünü ettiğim; yazdıklarıma beğeni ya da eleştirilerini ileten mektuplar değil. Onlar elbette -her şeye rağmen- yazma gücünü veren, motive edici, okurla doğrudan bağ kurmanın haz verici yanları... Sözünü ettiklerim açıktan, “küfür” ve “tehdit” mektupları. Bugüne dek sizlerle paylaşmasam da, o kadar çok ki...
Bunlardan biri, geçen hafta bu köşede yayınlanan ‘Yaşam savunucuları ve ‘toplu ölümler’’ başlıklı yazımdan sonra gelen mektup. Anımsayacaksınız, yazımda Tüprag Metal Madencilik A.Ş.’nin işlettiği, Kışladağ Altın Madeni' yakınındaki İnay Köyü'nde yaşanan ve hayvanların yüzde 80’ine yakınının topluca ölümüne neden olan, bağıra bağıra gelen ‘faciaya’ değinmiştim. Konuya duyarlı yaşam savunucularından pek çok olumlu tepki ve konuya ilişkin ilave bilgi aldım gönderdikleri mektuplarıyla. Kimileri de yazımın internet versiyonunu e-posta zinciri yapmış erişebildiği her yere ulaştırmış. Dediğim gibi, aşağı yukarı her yazımda olduğu üzere, bu yazımla ilgili de, açık ‘tehdit’ içeren bir mektup hemencecik çıkıverdi internet postasından.
Mektup gayet samimi. “Yalçın abi” diye başlıyor. Ve yumuşak yumuşak soruyor: “Yazını inernette sörf yaparken tesadüfen okudum. Bu haberi, yazını inandığın için mi yaptın. Yoksa haber değeri olduğu için mi? Yoksa, yoksa ....” Kaydı bende saklı mektubu yazan kişi “siyanür liçi” yöntemiyle altın aranmasına adeta övgüler düzüyor mektubunda. Ve sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor. “Bu madenin dibinde yaşayan köylülere bir şey olmuyor, hep madenin uzağındaki İnay'lılara ve Eşme'de oturan bir kaç kişiye mi bir şeyler oluyor?” diye soruyor ve ekliyor: “Sakın ha ‘siyanür’ bir de sizi seçmesin mazallah, sadece sizi de zehirleyebilir, dikkat edin!..”
* * *
‘Tehdit mektupları’nın içeriği yazdığımız konudan konuya değişiyor elbette. Ama ‘üslûp’, ‘saldırganlık’, ‘öldürme-yok etme’ diklenmeleri hiç değişmiyor. Mesela, ‘nükleer karşıtı’ tutumumuz da, “tehdit”i, “ortadan kaldırılmayı” hak eden yanlarımızdan. “Yalancısın sen!” diye başlayan mektubunda, “Ayşe” kod adlı tehditçimiz; yalan yanlış bilgilerle esip-gürlüyor: “ABD’de “100’e yakın nükleer santral var, Kanada’da 16 tane. Sen Türkiye’nin bu teknolojiye kavuşmasını istemiyorsun. Vatan haini senii...”
* * *
Bir merkezden servis edildiği pek bariz olan, Şah rejiminin “kravatlı” Bakanlar Kurulu’nun yanında “sarıklı” yeni dönem Bakanlar Kurulu’nun fotoğrafı internet aracılığıyla dağıtıma sokuluyor. Ben de tutup, İran’da mollalar rejimi gelmeden önce eli kanlı “Şah rejimi” olduğunu, demokratik bir düzenden ’Mollalar düzeni’ne geçilmediğini unutmuş olanlara anımsatan, Türkiye’deki “vesayet rejimi”ne karşı çıkan “Bir fotoğrafın hatırlattıkları...” başlıklı bir yazı yayınlıyorum. “ABD ve AB emperyalistlerinin kuklası AKP iktidarı yalayıcısı, liboş...” şeklinde devamını yayınlamadığım kaba küfürle besli mesajlar yığılıyor. “Müritleri Haydar Baş’a baş kaldırdı” başlıklı haberimin halâ internette dolaşan versiyonuyla karşılaşan “müritlerden” aldığım küfür ve tehdit mesajlarına burada hiç değinmiyorum... (Biliyorsunuz, 2005 yılında yayınladığımdan bu yana dava yağmuruna tutuldum. Davalar halâ sürüyor.) Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra devletin tutumuyla ilgili yazdıklarıma gelenler de değinmediklerim arasında...
* * *
Bakın, taze bir gelişme: “Danıştay, Bergama'daki altın madeninin "siyanür liçi" yöntemiyle işletilmesine olanak tanıyan Bakanlar Kurulu kararının iptalini onayladı.”
Ne yapalım, bedeli ne olursa olsun, yaşamı savunmaya devam...
Yalçın Ergündoğan
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy71614 = 'yergun' + '@';
addy71614 = addy71614 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text71614 = 'yergun' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
71614 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BİRGÜN - 23 Şubat 2008