UĞUR MUMCU'NUN ARDINDAN
Zeynep Altıok Odatv’ye yazdı...
Geçtiğimiz temmuz ayı yaklaşırken Umag tarafından hazırlanan Sivas kitabı için bir yazı hazırlamam istenmişti. Ne yazacağımı düşünürken “tekrarın tekrarsızlığı” üzerine düşünmeye başladım. Tam 17 yıldır bir tekrarı yaşadığımı düşündüm. Tekrarın ağırlığı üzerime çöktü. Bozuk plak gibi devamlı aynı şeyi söylediğimi ama kendi kendime hiç bir şeyi değiştiremediğimi bir kez daha fark ettim. Yazıyı yazamadım. Hayat başka oyunlar oynadı bana bitiremedim. Bugün Uğur Mumcu’nun yokluğunu bir kez daha - hatta her geçen gün daha da fazla -hissederken bu duygu yakamda uykulardan kalkıyorum, uykulara dalamıyorum. Tekrarlarda boğuluyorum.
Hep aynı acılara uyanmak, hep aynı yalnızlığı çekmek, söyleyecek yeni bir şey bulamamak rahatsız ediyordu beni yıllardır. Sonra bir gün onurlu bir yaşam sürmüş, ülkesi için, insanlık için ömrünü adamış, ilkeli, dürüst, vatansever aydınların çocukları, kardeşleri, aileleri bir araya geldik. Bizleri birbirimize bağlayan ortak nokta faili meçhul cinayetler değildi. Bizi birbirimize adeta kenetleyen yakınlarımızın uğuruna hayatlarını verdiği bu ülkenin kendini tekrar eden çocukları olmaktı.
Onca yalnızlık, yalnız bırakılmışlık, adaletsizlik, açılamayan dosyalar, yakalanamayan katiller, yüzümüze gülen vahşiler, sahip çıkmayan sözde aydınlar, sadece haber atlamamak kaygısı ile sabun köpüğü hafifliğinde ve özensizce yapılan yayınlar, onca üzüntü, onca kırgınlık, onca yılgınlık…
17 yıl boyunca aynı şeyi istedim ben. Adaletin yerini bulmasını ve daha çok da unutulmamayı… Söyleyecek yeni bir sözüm olduğunda da aynı tekrara mahkûmdum. Çünkü iyiye, ileriye bir adım atamayıp daha kötüye, geriye bir değil birkaç adım atıyordum. Benim ortaçağ karanlığımın yakalanamayan sanıkları, kalabalıktan toplanan sanıkların bir bir tahliyesi, dün örgütsüzüz diyen sanıkların işine geldiğinde eve dönüş yasasından yararlanmak için aslında örgütlüydük demesi, sanıkların avukatlığını üstlenen bir adalet bakanı, Sivas yangınına ait bu ülkenin tüm kanallarında defalarca gösterilen görüntülerin sanat eserlerinden çıkarılması, sansür, “yeter artık Sivas’ı ısıtıp ısıtıp gündeme getirmeyin” diyen / diyebilen gazeteciler ve son olarak da zaman aşımı tehlikesi yeniydi belki. Ama tüm bunları duyurun, tepki gösterin, unutmayın, unutturmayın demem hep aynıydı. Tekrarım tekrarsız değildi bir başka deyişle…
Hepimiz tek tek benzeri süreçlerle aynı acılardan geçtik. Hepimiz ayrı ayrı detaylarda hep aynı şeyleri istedik, aynı şeyleri tekrar ettik. Biz 27 aile şimdi daha büyük bir tekrarı yaşıyoruz. Faili Meçhul cinayetlerin aydınlatılması için meclis komisyonu kurulması isteğimizi tekrar ediyoruz. Bu cinayetlerin “insanlık suçu olduğunu” haykırıyoruz. İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz diyoruz. Adalet istiyoruz. Bizi duyun diyoruz. Biz hiç yeni bir şey söyleyemiyoruz. Sadece tekrarın soğuk ve sevimsiz yüzünü paylaşıyoruz. Bugün hepimiz Uğur Mumcu’nun oğulları kızları olarak buradayız ve onunla birlikte tekrar etmek için geldik.
Nazım “Tekrardaki mucize gülüm, tekrarın tekrarsızlığıdır” diyor.
örülen örgüdeki tekrar,
yıldızlı gökyüzündeki tekrar
ve bütün dillerde 'seviyorum'un tekrarı
ve yapraklarda ağacın tekrarı.
ve her ölüm döşeğinde acısı tez biten yaşamanın.
(…)
yürümek iyiye, haklıya, doğruya
dövüşmek yolunda iyinin, haklının, doğrunun
zapt etmek iyiyi, haklıyı, doğruyu.
(…)
tekrardaki mucize gülüm,
tekrarın tekrarsızlığı!
Bizler sırf susturulmak için öldürülen, dövülen, yakılan, işkence edilen pırıl pırıl yürekli insanların çocuklarıyız. Bizler onların sesiyiz. Susmayacağız. Tüm yaşadıklarımıza rağmen umudumuzu yitirmedik. İyiyi, haklıyı, doğruyu özleyen vicdan sahibi herkesin bizimle tekrar edeceğine inanmak istiyoruz. Mucizeye inanıyoruz ve tekrarın tekrarsızlığı için sizlere sesleniyoruz.
“Vurulduk ey halkım, hatırlat bizi”
Zeynep Altıok Akatlı
Odatv.com - 25.01.2011