Yüksel Işık(*)
Yaklaşan yerel seçimler öncesi AKP, Aleviliğe ilişkin yeni bir “açılım” yapmaya çalışıyor. Bu “açılım”ın nasıl sonuçlar doğuracağını yaşayarak göreceğiz; ancak, Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, Alevilik konusunda yaptığı enteresan açıklamalarla zihninin karışık olduğuna ilişkin ipuçları veriyor.
Geçen yıl bu tarihlerde, “asıl olan Alevilerin kendilerini tanımalarıdır” şeklinde bir çıkış yapmıştı. “Dün dündür, bugün de bugün” felsefesine derinden bağlı olacak ki, önceki söylediklerini unutarak, “Alevilik din değil, Diyanet’te temsil edilmeleri doğru olmaz” diye hüküm verebiliyor. Hükmünü rakamlarla güçlendirme ihtiyacı duyduğundan Alevilerin sayısının 7 milyon kadar olduğu açıklamış bulunuyor.
Sayının azlığı, talebi önemsizleştirir mi?
Soruyu soranın niyetini bilmiyoruz; muhtemelen sayısal ifadelerinin anlamıyla seçmen sayısı arasında bir ilişki kurmak maksadıyla sorulduğu anlaşılıyor. Hani, “attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağayı değecek mi?” mealinden bir çağrışım yapıyor. Hem Diyanet gibi bir kurumda başkanlık yapmış hem de Diyanet’ten sorumlu bakan olarak Yazıcıoğlu, sorunun mealini çözmüş olarak, bugüne kadar tahmin edilen en düşük rakamı vermeyi tercih ediyor.
Alevilerin sayısal ifadesinin ne kadar olduğu bilinmiyor; bu rakamı, bazen, 25 milyona çıkartanlar olabiliyor. Ama ilk kez bir bakan, bu sayıyı olabildiğince en düşük düzeyde tutuyor. Oysa problem rakamlarda değil, zihinlerde oluşmuş bulunuyor. Zira laikliği ilke edinen bir devletin, yurttaşlarının bir bölümünün sayısının azlığına ya da çokluğuna bakmadan, inanç sistemlerine uygun ritüelleri yerine getirebilecek güvenceleri vermesi gerekiyor.
Laikliği benimsemiş devlet, yurttaşlarının dini inançlarını konu etmez; bu konuda, olumlu ya da olumsuz görüş belirtmez; incitici davranışlarda bulunamaz; inanç ve ibadet özgürlüğünü sonuna kadar tanır; dini ritüellerini yerine getirebilecekleri mekanların yapılması konusunda hiçbir engel koymaz. Herhangi bir inancın azlığına çokluğuna bakmadan, bütün inançlar için her türlü güvenceyi sağlar. Laik devletin resmi dini olmaz; bir dinsel inanışın lehine düzenlemeler yapamaz.
Yavuz’dan bu yana, devletle zorlu ve meşakkatli bir ilişkiler süreci yaşamak zorunda bırakılan Alevilerin, bugün gelinen noktada, ortak paydalar etrafında bir araya gelmesi nedeniyle Hükümet’in bir şeyler yapma ihtiyacı duyduğu görülüyor. Bu konuyla ilgili kendisine görev verilen Yazıcıoğlu ise geçen yılın aksine, pek de sıcak ve samimi davranamıyor.
Daha da ileri giderek, kendisinin laik devletin bakanı olduğunu da bir yana bırakarak, Alevilerin Diyanet’te temsiline itiraz ediyor. İtirazlarını o derece yüksek yapıyor ki, Alevilerin zaten Diyanet’te temsil edilme gibi bir eğilimleri bulunmuyor. Hem resmi konsept, hem de resmi konsepte yaranma yarışındaki AKP, konu Alevilik olunca, bir yandan Sünni Müslümanlığın hanesine yazmakta hiçbir beis görmüyorlar; öte yandan da, illa bir şey yapılması gerekiyorsa, Kültür Bakanlığı yahut bağımsız bir Genel Müdürlük önerisinde bulunmaktan da geri durmuyorlar.
Devletin görevi tanımlamak değil, tanımaktır!
Oysa laikliği evrensel anlamıyla benimsemiş bir devlet, inançları tanımlamaktan titizlikle kaçındığı gibi, kendisini farklı tanımlayan herkesin talebini dikkate almak zorundadır. Sünni Müslümanlığın ibadetini gerçekleştirdiği, dini ritüellerini yerine getirdiği mekanların cami olması, ister İslam’ın içinde kabul edilsin, isterse de dışında olduğu iddia edilsin, Alevilerin ibadet mekanlarının Cemevi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Yıllardır söyleniyor; hiç kimsenin, hele hele, Anayasasında laiklik vurgusu bulunan devletin bir bakanının Alevilere ibadet yeri gösterme; Aleviliğin içeriğini tartışma hakkı olamaz.
Devlet, alevinin de, Sünni’nin de, Bahai’nin de, Hıristiyan’ın da, Musevi’nin de inançlarına ve ibadet yerlerine saygı göstermekten başka bir görevi yoktur. Herkesin ibadet yapma hakkını korumak devletin görevidir. Devletin bir telaş içinde, Alevilere bir “don” biçmesi yakışık almaz.
Bu çerçevede, velev ki Aleviler 7 milyon; Hükümet’in, bu 7 milyonun kendisini ifade edebilme hak ve hukukunu bir an önce hayata geçirmek görevi bulunmaktadır. Üstelik bu görevi, kendi partilerinin Alevi kökenli milletvekillerinin istek ve beklentileri doğrultusunda değil, doğrudan Alevi örgüt ve temsilcileri aracılığıyla yapması gerekmektedir. Öyle, “kendi aralarında bile birlik yok” gibi ucuz ajitatif kavramlara başvurmadan, doğrudan sorunun muhataplarıyla Aleviliğe ilişkin talepleri bir an önce yerine getirmek zorunludur.
Alevilerin taleplerinin çözümü, siyasete malzeme yapılan başörtüsü meselesinin çözümünü de kolaylaştırır. Zira her hak talebinde bulunan topluluk, kendisi gibi hak talebinde bulunan başka toplulukların acı ve sıkıntılarını daha kolay anlar. Bu nedenle ister bakan ister Diyanet İşleri Başkanı olunsun, hiç kimse, hiç kimseyi, tanımlamaya kalkışmadan ama mutlaka tanıma bilinci içinde hareket etme zamanıdır. Yazıcıoğlu’na nacizane tavsiyem budur!
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy93592 = 'isikyukselk' + '@';
addy93592 = addy93592 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text93592 = 'isikyukselk' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
93592 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
(*) gazeteci-yazar
Alevihaber.com - 3 Aralık 2008