Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) olağanüstü toplantısı sonrasında açıklanan bildiride, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’a "Türk üniversitelerini temsil edemez konuma geldiği" gerekçesiyle istifa çağrısında bulunuldu.
Üniversitelerarası Kurul’un (ÜAK) Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın başkanlığında, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde gerçekleştirilen olağanüstü toplantısı sona erdi.
Akaydın, toplantının ardından oybirliğiyle kabul edildiğini belirttiği bildiriyi açıkladı.
Bildiride, YÖK Başkanı Özcan’ın son dönemde rektörlere yönelik olarak sık sık soruşturmadan sivil amirliğinden söz ederek baskı yapmaya çalıştığı savunularak, şu ifadelere yer verildi:
"Başkan olduğundan bu yana başta Yükseköğretim Kurulu olmak üzere tüm yüksek öğretim kurumlarında uyumlu ve verimli bir çalışma ortamı yaratmak yerine, yeni sorunlar yaratması, göreve geldiği günlerde ifade ettiği özgürlük ortamının tam tersine merkeziyetçi ve otoriter bir durumun ortaya çıkmasına sebep olması ve ’cumhuriyetin temel nitelikleri kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlanmasına gerekçe gösterilemez’ gibi sözlerle kişi hak ve özgürlüklerine sanki cumhuriyetin temel nitelikleri engelmiş gibi asla kabul edilemeyecek ifadeler kullanması nedenleriyle Türk üniversitelerini temsil edemez konuma geldiği için istifaya davet ediyoruz.
Sayın Yükseköğretim Kurulu Başkanı bu davete uymadığı takdirde Sayın Cumhurbaşkanımızdan üniversitelerimizin içine düşürüldüğü kaosun daha da büyümemesi ve Yükseköğretim Kurulu’nda hukukun üstünlüğünün geçerli kılınması için kendisini görevden almasını arz ederiz."
LAİKLİK İLKESİ ZEDELENİYOR
Bildiride, ÜAK’nın 1 Şubat 2008 tarihinde yaptığı toplantıda aldığı kararla "Başlatılan Anayasa değişikliği süreciyle getirilmek istenen kuralların laiklik ilkesini zedeleyeceği, sürecin uygulamaya esas olacak kanuni düzenleme de dahil tamamlanmadan değişikliklerin uygulamaya konulmasının üniversitelerde kargaşa ortamı yaratacağı uyarısında bulunulduğu" hatırlatıldı. Bildiride, şöyle devam edildi:
"Geçen zaman içinde maalesef endişe ettiğimiz hususlar yaşanmaya başlanmış ve az sayıda da olsa bazı üniversitelerimizde türbanın hukuken serbest olduğu sanılarak uygulama yapılmış, bu ortamdan yararlanarak hatta kanunların suç saydığı ve bölücü örgütün kullandığı bazı renk ve giysilerle üniversitelere girilmeye teşebbüs edilmiştir. Ülkemizin en çok birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olması gereken bu günlerde şehitlerimizin acısını paylaşıp dayanışmamızı gösterme yerine bu konuyu tekrar görüşmek zorunda kalmamız da kaygımızı bir kat daha artırmıştır.
Bununla birlikte geldiğimiz noktada hukuki durumu bir kez daha belirleyip tüm anayasal yetki kullananların ve kamuoyunun bilgisine sunuyoruz." Bildiride, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan son değişikliklerin Cumhurbaşkanı’nca onaylanıp Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden sonra YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan tarafından yapılan değerlendirmeyi içeren ve rektörlüklere gönderilen 24 Şubat 2008 tarihli yazının, "Üniversitelerin çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasına yol açtığı" ifade edildi.
"Bu bağlamda, bu yazı doğrultusunda türbanlı öğrencilerin az sayıda bazı üniversitelerde bugüne kadar bütün üniversitelerde sürdürülen uygulamanın aksine üniversite binalarına ve yerleşkelerine alındıkları" belirtilen bildiride, şöyle denildi:
"Üniversitelerimizdeki kurallara uygun ve uyumlu uygulamanın aksine bir örnek teşkil eden bu durum beraberinde üniversitelerimizde mevcut olan sorunları aynı şekilde anlama, çözme ve bu kuralları birlikte ve aynı şekilde uygulama anlayışını sarsarak bir kargaşaya yol açmış bulunmaktadır. Bir daha vurgulamak isteriz ki, çok nadir görülen somut düzenlemeler dışında (milletvekili yemini metninde olduğu gibi veya Milli Güvenlik Kurulunun kimlerden oluşacağını belirten hükümler gibi) anayasa kuralları soyut hükümler öngörürler. Soyut anayasa hükümlerinin ışığında ve çizdiği çerçeve içinde kalmak koşuluyla uygulanacak kurallar ayrıntılı olarak kanunla belirlenir. Nitekim Anayasa’nın 42. maddesinde yapılan son değişikliğin de bir genel çerçeve çizdiği ve buna uygun bir düzenlemenin kanunla yapılması gerektiğinde kuşku yoktur. Bizzat 42. maddede yer alan ’Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir’ ifadesinin başka bir şekilde anlaşılması mümkün değildir.
Nitekim anılan anayasa değişikliğinin onaylanması hakkındaki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı yazısında ’bazı vatandaşlarımızın endişelerinin de anlayışla karşılanmasında ve bu endişeleri giderecek düzenlemelerin hayata geçirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır’ denilmektedir. Bu ifadede sözü edilen düzenlemenin kanunla yapılması gereken bir düzenleme olduğu ve 42. maddede sözü edilen bir kanun olduğuna kuşku yoktur."
YÖK BAŞKANI TEHDİT EDİYOR
Aynı şekilde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 17. maddesinde değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifi gerekçesinde de böyle bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunun açıkça belirtildiği vurgulanan bildiride, şunlar kaydedildi:
"Bu kadar açık bir anayasa buyruğu ve hukuki düzenleme karşısında sözü edilen sınırların kanunla belirlenmesi yerine YÖK Başkanı’nın anayasal ve yasal dayanağını göstermeden kendisinde olmayan yetkileri kullanarak rektörler ve üniversitelerin yetkili kurullarını adeta suç işlemeye teşvik eden veya bu yönde yazılı baskı uygulayan, anılan yazısında belirtildiği gibi ’toplumumuzun estetik anlayışını yansıtma, bir hakkın kötüye kullanılmasına izin verilmeme’, kimin nasıl belirleyebileceği veya teşhis edebileceği belli olmayan şekilde ’kimlikleri teşhis edebilme’ gibi son derece sübjektif ve kişiden kişiye değişecek ölçütler ileri sürülerek anılan anayasa değişikliğinin doğrudan uygulanması gerektiğini söyleyebilmenin hukuki temeli olamaz. Olsa olsa bir siyasi değerlendirme veya beklentiye cevap verme olabilir. Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin gerekçelerinin de bu hükümlerin doğrudan doğruya uygulanmasını zorunlu kılması bir yana uygulanması gerektiği yönündeki görüşlerin dayanağı da olamaz. Bu gerekçeler konuyu kanunla düzenleyecek olan kanun koyucuya ışık tutabilir. Bu nedenle Yükseköğretim Kanunu’nun ek 17. maddesinin bu madde hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ve yasama, yürütme ve yargı organlarıyla gerçek ve tüzel kişileri bağladığı Anayasa’nın bir başka hükmünde açıkça yer alan karar doğrultusunda uygulanmaya devam edilmesi bir hukuki zorunluluktur.
Sayın YÖK Başkanı’nın basın ve kamuoyu önünde rektörlere yönelik sık sık soruşturmadan, sicil amirliğinden söz ederek onlara baskı yapmaya çalışması başkan olduğundan bu yana, başta YÖK olmak üzere tüm yükseköğretim kurumlarında uyumlu ve verimli çalışma ortamı yaratma yerine yeni sorunlar yaratması, göreve geldiği günlerde ifade ettiği özgürlük ortamının tam tersine merkeziyetçi ve otoriter bir durumun ortaya çıkmasına sebep olması ve ’Cumhuriyet’in temel nitelikleri kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına gerekçe gösterilemez’ gibi sözlerle kişi hak ve özgürlüklerine sanki Cumhuriyet’in temel nitelikleri engelmiş gibi asla kabul edilemeyecek ifadeler kullanması nedenleriyle Türk üniversitelerini temsil edemez konuma geldiği için istifaya davet ediyoruz. Sayın YÖK Başkanı bu davete uymadığı takdirde Sayın Cumhurbaşkanımıza üniversitelerimizin içine düşürüldüğü kaosun daha da büyümemesi ve Yükseköğretim Kurulunda hukukun üstünlüğünün geçerli kılınması için kendisini görevden almasını arz ederiz. Oy birliğiyle alınan bu karar kamuoyuna saygıyla duyurulur." Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın bildiriyi okumasının ardından salonda bulunan ÜAK üyeleri ayağa kalkarak alkışladı.
MİLLİYET - 28 Şubat 2008