Türkiye'de egemen yapı Sünni mi?

Yusuf Gezgin/Aktifhaber Maksadım mezhep ayrımcılığı yapmak değil. Mezhepleri kıyaslamayı da düşünmüyorum. Alevi, sünni, caferi, Hanefi,...

Yusuf Gezgin/Aktifhaber

Maksadım mezhep ayrımcılığı yapmak değil. Mezhepleri kıyaslamayı da düşünmüyorum. Alevi, sünni, caferi, Hanefi, Şafii vs. hepsi bizim kültürümüzün parçası, İslam’ın farklı yorumları.

Niyetim Türkiye’de sıkça vurgulanan bir yanlışa dikkati çekmek.

Türkiye’de birileri tarafından Sünni egemenliğinin, hatta baskısının olduğu; Alevi kesimin ise dışlandığı ileriye sürülür. Sünniler hâkim ve etkin, Alevi- Caferi kesim mağdur ve edilgin olarak sunulur. Bu tez sıkça işlendiği için insanların zihnine adeta kazınmıştır. Alevilerin bazı haklardan mahrum edildiği doğrudur.

Ancak, Sünni İslam yorumunun tahakküm ettiği anlayışı yanlıştır. Türkiye’de İslam’ın bütün yorumlarına rezerv vardır. Özellikle aydınlarda ve yönetici elitlerde İslam’a şartlı bir bakış söz konusudur. Türkiye’de yönetici elitin, aydınların en fazla sempati gösterdiği, merasimlerine katıldığı, konuşurken ihtimam gösterdiği kesim Alevi kesimdir. Sünni yorumun müesseseleri ve temsilcileri her fırsatta aşağılanmaktadır. Ağzından salyalar akan tarikat şeyhleri, menfaatçi, ırz düşmanı hocalar ekranlarda gösterilirken Sünni yorumun tahkir edildiği kimsenin aklına gelmez. Bu durum laikliğin gereği gibi görülür. Sünni kesim tahkirler karşısında Caferilerin, Alevilerin gösterdiği tepkiyi gösteremez. Gösterse, laikçi cephe, egemen güçler ve yayın organları tarafından linç edilir, ülkede kıyamet kopardı. “Bir kalkışma var!.. Şeriat geliyor!.. Bağımsız bir medya kuruluşuna baskı var!... Bu ne geri kafalılık! ne yobazlık!” şamatalarını koro halinde duyardık.

Belki de tanklar yürürdü…..

Bir zaman meşhur bir sunucu Alevilere dokundurmuştu da, adamın başına gelmeyen kalmamıştı. Bunda Alevilerin, Caferilerin duyarlılığından öte, bir “tavır” söz konusudur. Sünni hassasiyetleri kaşıyan, rencide edici yayınlara her gün rastlanmakta, fakat vatandaş sadece yutmaktadır.

Alevi vatandaşlarımız haklı olarak “Diyanet Sünnilerin kontrolünde, imamlar Sünnilerden atanıyor, din eğitimi Sünni yoruma endeksli, Sünniler nasıl egemen olmuyorlar?” diyebilirler. Problem biraz da burada. Türkiye’de kontrol altında tutulmak istenen İslam’ın diğer yorumları değil, Sünni yorumudur. Bundan dolayı bütün kurumsal yapılar, eğitim sistemi devletin kontrolündedir. Camiler, kurslar devlet mülkiyetindedir. Fetvaları resmi bir kurumun memurları vermektedir. Bir “koruma” değil “kontrol” söz konusudur.

Oysa İslam’da içtihat müessesi egemen güçlerden bağımsız olmalıdır. Yetkin insanlar herhangi bir gücün beklentileri doğrultusunda karar almamalıdır. İmamı Azam egemen güçlerin istediği şekilde fetva vermemek için resmi görev almamış, bundan dolayı hücrelere kapatılmış, kırbaçlanmıştır. İmam Şafi, İmam Malik aynı akıbete uğramıştır. Türk dünyasının yetiştirdiği büyük âlim Serahsi bunun için ömrünü bir kuyuda geçirmiştir.

Türkiye’de egemen yapı Sünnilerin hamisi değildir. Bilakis sistem sanal korkular ve tehditlerle Sünni yorumu terbiye etmektedir. Devlet içindeki egemenler, medya ve aydınlar Alevi yoruma daha toleranslıdırlar. Hacıbektaş şenliklerine her yıl en üst düzeyde katılım olur. Cem törenleri imrendirici bir üslupla ve medeni formlarda verilir. Sünni tarikatlar tehdit vurgusuyla gündeme getirilirken, Bektaşilik oldukça “şirin” sunulur.

Siz hiç; Bektaşilikten soruşturma geçiren, hapse giren, semah döndüğünden dolayı başına iş gelen duydunuz mu?

Heteredoks tarikatları karalamak için Müslim-Fadime-Kalkancı mizansenleri tezgâhlandığına şahit oldunuz mu?

F1 pisti kurulacak diye yaşlı bir tarikat şeyhinin[1] jandarma marifetiyle, medya-menfaat gurupları operasyonuyla özel mülkiyetine el konulup linç edilmesini bir Bektaşi şeyhi için, bir cem evi için ihtimal dâhilinde görür müsünüz?

Türk ordusuna bazıları “Sünni eğilimleri ağır basan ordu” diyor. Dini guruplara mesafeli denebilir fakat ordunun Alevilere Sünnilerden daha mesafeli olduğu ileriye sürülemez. Mesela siz bir “Bektaşi Tekkesi” ile veya bir “dede” ile irtibatlı olduğu için atılan kimse duydunuz mu? Siz herhangi bir Bektaşi, hatta Caferi için “irtica soruşturması” açıldığından haberdar mısınız?....

Kadirilerin “şiş”li sahnelerine “vahşet” üslubuyla yaklaşan egemen medya zincirli, kanlı Kerbela (son zamanlarda terk edildi) merasimlerini “özendirici”, “duygulu” şekilde vermektedir. Çarşafa tu-kaka edenler çarşaf içindeki Caferi kadınlara sempatiyle bakabilmektedir. Çarşamba cemaati camide hocalarının öldürülüşüne maruz kaldıkları halde medyatik linçten kurtulamamıştır. Aynı şey bir “cem evi”nde, bir “dede”ye yapılsaydı sizce olaya nasıl yaklaşılırdı?

Hocaları İran’da eğitim gören, İran’la yakın teması bulunan Caferilerin Doğan Center’i basmaları (haklı olarak), kapıları zorlamaları karşısında gösterilen sükûnet ve anlayış sürekli ileriye sürülen “Sünni egemen bir devlet ve toplum” olduğumuz iddiasını sorgulamama gerekçe oluşturdu.

Ne Alevileri, ne Caferileri rencide etmek değil niyetim. Ancak bazı yanlışların düzeltilmesini lazım.

[1] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/20...21/gundem.html

http://www.aksiyon.com.tr/yazdir.php?id=2483

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...?id=121763&p=2


Yusuf Gezgin/Aktifhaber
31 Ağustos 2007

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku