AKP'nin türban yasağını kaldırmak isterken 301. maddeye hiç değinmemesi, anayasa değişikliği konusunda soru işaretleri yaratıyor
2 Eylül'de Samsun'dan İstanbul'a giden bir otobüs yolcuların ısrarı üzerine namaz molası vermek zorunda kaldı. Başka bir olayda da Gülcan Köse, Galata Köprüsü'nde balık tutarken dize kadar tunik ve tayt giydiği için 'teşhircilik' gerekçesiyle gözaltına alındı, direndiği için suçlamalara maruz kaldı. Bir zamanlar ramazanda açık olan restoranlar artık kapalı.
Türkiye'nin laikleri köşeye sıkışmış hissediyor. Bazıları, Atatürk'ün cumhuriyetinin 'bir diğer İran'a dönüştüğünü söylüyor. AKP seçim zaferinden ve ordu muhalefetine rağmen eşi başörtüsü giyen Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinden beri laiklerin korkuları büyüdü. Şimdi Başbakan Erdoğan, üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılması gerektiğini söyledi. AKP'nin hazırladığı yeni anayasa bu değişikliği içeriyor. Pek çok kişi, kadınlara yönelik örtünmeleri yönündeki baskının üniversitelerde başörtüsüne izin verilmesiyle şiddetleneceğinden endişeli.
Türkiye, İslami yeşile mi dönüyor? AKP'nin ilk beş yılı aksini gösteriyor. Erdoğan zinayı yasaklamaya kalkıştı ve bazı AKP'li belediyeler alkolün yasak olduğu bölgeler oluşturmaya girişti. Bu çabalardan sonunda vazgeçildi. Hatta feministler kadınlar açısından Atatürk'ten beri bazı en radikal düzenlemeleri AKP'nin yaptığını kabul ediyor. Birçokları, bir kadını örtündüğü için eğitim hakkından mahrum bırakmanın Atatürk'ün kadınlara dair öngörüsüyle çeliştiğinde hemfikir.
AKP'yi destekleyenler, laiklerin ümitsizliğe düşmelerinin asıl nedeninin gücü kaybetmeleri olduğunu söylüyor. Anayasa şu anki haliyle kabul edilirse, ordu nüfuzunu büyük ölçüde yitirecek ve Türkiye demokratikleşecek. Gelinen noktada liberal aydınlar dahi tedirgin. Başörtüsü yasağından hazzetmeyen siyaset bilimci Yeşim Arat, yeni anayasanın bunu kaldırmak için kullanıldığını düşünüyor. Arat'a göre başörtüsü, İslami kurallar uyarınca giyiliyor. Arat, "Bunu anayasaya sokarsanız hukuku din kurallarına göre şekillendirirsiniz. Bu da sorunlu" diyor.
Bazı kadınlar da devletin cinsiyet eşitliğini sağlamakla sorumlu olduğunu söyleyerek yasağın anayasadan çıkarılmasından korkuyor. Erdoğan'ın kabinesinde yalnızca bir kadın var. Oyların kazanılmasında büyük rol oynayan kadınlar şimdi kenara itildi: Bunlardan biri olan ve Gül'ün cumhurbaşkanlığına karşı çıkan Ayşe Böhürler, erkek meslektaşlarınca 'fahişe' diye yaftalanmaktan şikâyetçi. Ve laiklerin korkularını yatıştırmak yerine Erdoğan 'seslerini kesip kendi işlerine bakmalarını' söylemiş.
Erdoğan, birçok yazarın 'Türklüğü aşağılamaktan' yargılanmasına yol açan ceza kanununun 301. maddesinin kaldırılması yönünde planlarının bulunmadığını söylüyor. Ancak, muhalifler, 301'in kaldırılmamasının AKP'nin yalnızca İslam'ı yükseltmek ve ordu etkisini kırmakla ilgilendiğini kanıtladığını söylüyor. Eski bir askeri savcı olan ve generalleri eleştiren Ümit Kardaş, hükümetin 'demokrasi konusunda seçici' olmayı sürdürdüğünü savunuyor.
Nijeryalı mülteci Festus Okey İstanbul'da bir karakolda öldürüldüğünde resmi tepki gelmedi. Kardaş, bir yasanın polisin cezadan muaf olarak hareket edebilmesine olanak sağladığını söylüyor. Bunlar Türkiye'nin AB üyeliği umutları açısından iyiye işaret değil. Sükûneti sağlama ve AKP'nin laik sicilini güçlendirme işi, bir Avrupa sevdalısı ve bir demokrat olan Gül'e düşebilir.
(The Economist Başyazı, 27 Eylül 2007)
29/09/2007 - RADİKAL