Türkiye Solu ve Kürt Sorunu

Türkiye Solu ve Kürt Sorunu Prof. Dr. İrfan Açıkgöz / PSAKD GYK Üyesi   Yazının başlığı biraz iddialı oldu sanıyorum ama...

Türkiye Solu ve Kürt Sorunu

Prof. Dr. İrfan Açıkgöz / PSAKD GYK Üyesi
 
Yazının başlığı biraz iddialı oldu sanıyorum ama bu konular şimdi çok daha önemli ve çok fazla tartışılması gerekiyor. Önce, bazı gelişmelerden ve gözlemlerimden bahsetmek istiyorum izninizle. 24-25 Nisan 2010 tarihlerinde Ankara’da yapılan PSAKD (Pir Sultan Abdal Derneği) Genel Kurulu epey tartışmalı ve dinamik geçti. Sonuçta, eski Genel Başkan Avukat Fevzi Gümüş’ün listesi seçildi. Umarım ve dilerim ki benim de yer aldığım bu yeni yönetim, Alevilerin ve tüm ötekileştirilenlerin sorunlarının çözümü, halklar arasında dostluğun gelişimi ve demokratik bir anayasanın yapılması yönündeki mücadeleye bir ivme kazandırır. 1 Mayıs 2010’nun 29 yıl aradan sonra tekrar Taksim Alanında yapılması ve coşkuyla kutlanması, Tekel işçilerinin onurlu eylemiyle başlayan dinamik sürecin nitel bir sıçraması gibi değerlendirilebilir. 8-9 Mayıs 2010 tarihlerinde kadim şehir Mardin’in çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Nusaybin ilçesinde “Mezopotamya Tarihinde Nusaybin Sempozyumu” düzenlendi ve epey anlamlı sonuçlar sağlandı. Çeşitli ülkelerden çok sayıda akademisyen ve aydın çok güzel ve zengin içerikli bildiriler sundular. Bence en önemli sonuç, dünyanın ilk akademilerinden birine sahip Nusaybin’de konuyla ilgili bir Enstitünün kurulması kararıdır.

CHP’de Deniz Baykal’ın istifası sonrasında yapılan kongrede Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesi; doğru yerden ve doğru kararlarla başlanması koşuluyla dönüştürücü sonuçlara yol açacak gibi gözükse de verilen ilk demeçler ötekileştirici, yok sayıcı, statükocu ve ulusalcı-sol zihniyetin hala etkili olacağını işaret ediyor.

Ülkemizdeki gelişmelerin dışında bilimsel ölçekte çok önemli bir buluşu da anmadan geçmeyeyim: Craig Venter adlı ABD’li bilim insanı, canlı bir bakteri hücresine yapay DNA naklederek sentetik bir canlı üretti. Bu durum, bilim çevrelerince “yapay DNA tarafından kontrol edilen yapay bir canlı” şeklinde değerlendirilmektedir. Başka laboratuarlarda yapılacak deneylerle doğruluğu test edilerek onaylanacak bu nitel sıçramanın biyolojik bir savaş malzemesi yapılmamasını ve dünya ölçekli yaşamsal sorunların çözümü yönünde kullanılmasını diliyorum.

Sürdürülen askeri operasyonlar, tutuklu çocukların ve tutuklu Kürt siyasetçi ve yöneticilerinin durumları ile ilgili iyimser ve somut adımların atılmaması Türkiye Solundaki kafa karışıklığını arttırıyor ve yarılmaları derinleştiriyor bence. Her sol, durduğu yere(konuma) göre farklı bir Türkiye manzarası çiziyor adeta. Solun kendi içindeki ve dışındaki hızlı gelişmelere yabancılığı artarak devam ediyor diye düşünüyorum. Türkiye Solu, Türkiye’deki ve dünyadaki hızlı gelişmelerin nesnesi olma gibi bir rol üstlenmiş gibi gözüküyor bana göre. Özne olmak için harcanan enerjinin minimum düzeyde kalması bendeki bu kanıyı güçlendiriyor.

Bu olumsuz süreç bir boşluk doğuruyor ve meydana gelen boşluk muhafazakar ve milliyetçi güçlerin çabaları için bir alan yaratıyor. Bu anlamda kaybedilen zamanlar ve konumlar, güzel ülkemizi ve güzel insanlarımızı bir cemaatlar topluluğuna doğru sürüklüyor. İktidardaki gücün cemaatleştirme gayretleri bu alt-yapı üzerinden yürüyor. Üniversiteler başta olmak üzere tüm eğitim-öğretim-araştırma kurumlarından başlamak üzere hızlı bir cemaatleşme ve cemaatleştirmeye yönelik dönüşüm gerçekleş(tiril)iyor. Kendine özgü yöntemlerle zengin ve iddialı bir sınıf da yaratan bu sürecin aktörleri bu çabalarını geniş bir yelpazede ve hatta dünya ölçeğinde sürdürmeye çalışıyor. Otorite ile çatışmak yerine çatışır gibi yaparak ve yapay çatışma gündemleri yaratarak gücün hukukunu hızlıca tesis etmekte olan bu tehlikeli muhafazakar-milliyetçi cemaatleşme Türkiye Solundaki zayıflığa ve Kürt Sorunundaki yanlış yönelimlere güveniyor.

Dikkat edilirse BDP (Barış ve Demokrasi Partisi)’ne yönelik sindirme ve tutuklama operasyonlarından sonra gerek EDP (Eşitlik ve Demokrasi Partisi)’nin kurulması ve gerekse soldaki toparlanma ve etkili bir muhalefet olma gayretleri, CHP üzerinden geliştirilen dalgalanma ile boğulmaya çalışılmaktadır. Toplum Mühendisleri bence başlıca üç amaç güdüyor: 1. AKP Hükümetinin kurulu düzenin kırmızı çizgilerini zorlayan hamlelerine karşı gerçek sol bir muhalefet yerine yine ve yeniden CHP’yi iktidara hazırlamaktadır. 2. Buna bağlı olarak gelişen sol hareketleri ve kurulacak partileri CHP aracılığıyla zayıflatmakta ve toplumsal muhalefetin güçlenmesini önlemektedir. 3. Askeri operasyonlar ve sürekli çatışma durumunu koruyarak Kürt hareketinin eylem alanlarını daraltmakta, nefes aldırmamakta, ekonomik anlamda çöküntüye uğratmakta ve Kürt Hareketiyle Türkiye Solunun buluşmasını engellemektedir.

Tüm bunlar ortada iken Türkiye Sol Çevrelerinin büyük bir bölümü, her fırsatta Kürt hareketine ve BDP’ye sert eleştiriler yöneltmektedir. Bunun doğal sonucu şudur: Zaten zayıflatılmış ve toparlanması engellenmiş Türkiye Solu daha da zayıflatılmakta ve iş yapamaz duruma getirilmekte ve bence en önemli partnerini (Kürt hareketini) kaybetmekle yüz yüze kalmaktadır. Bu olumsuz durum, sendikaları, dernekleri, düzen dışında tutulan siyasi partileri ve doğru tutumla çözümde kilit rol oynayabilecek Alevi örgütlerini de zayıflatmaktadır. Temel sorunların çözümündeki  kararsızlık ve dışlayıcı tavır, Kürt Sorunu ve Demokrasi gibi belirleyici bir yapısal bağlantıyı gözlerden kaçırmaktadır. Toplum mühendisleri böylece çok bilinmeyenli denklem sistemleri yaratmış ve güçlünün hukuku yardımıyla bilinmeyenlerin sayısını yapay şekilde arttırmıştır.

Zaten zayıf olan bir hareket, partnerini ya da partnerlerini bu kadar kolayca kaybetmeyi nasıl kabullenebilir? Bilimsel bilgiyi kullanarak sınıf mücadelesi yürütme geleneğine ne oldu? Tekel İşçileri, her şeye rağmen ivme kaybetmeyen Kürt ve Alevi hareketi ve 1 Mayısta alanlara koşan irade hiçbir şey öğretmiyor mu? Yalnız bırakılmasına rağmen sürekli dinamizm içinde bulunan Kürt hareketine hala akıl vermeye ve bir tür ağabeylik etmeye devam mı edilecek? “Tüm işçiler ve ezilen halklar birleşin” şiarını ne çabuk unuttuk? Toplum mühendisliğinin ataklarına karşı ne zaman gerçek bir sol refleksle karşılık vereceğiz? İstanbul’da, Ankara’da ve Adana’da düzenlenen Alevi Mitinglerindeki iradeyi; Diyarbakır, Batman, Van başta olmak üzere iradelerini sergileyen yüz binleri nasıl kucaklayacağız? Bir umut ışığı bekleyen ve koşmaya gönüllü bir irade hazır bence. Çözümü zorlaştıran şeyler Türkiye Solundaki  ulusalcı, ötekileştirici, küçümseyici tavırların yol açtığı kafa karışıklığı ve yalpalamalardır.

Türkiye Solu, iktidara bir seçenek (alternatif) olmak istiyorsa öncelikle tarihin öznesi olmaya karar vermeli, kafa karışıklığı ve yalpalamalara son vermeli ve şu an için dinamik iki hareketi  yani, Kürt ve Alevi Hareketini olmazsa olmaz partnerleri olarak benimsemelidir. Ezilenlerin/ötekileştirilenlerin sorunlarını sahiplenmeyen ve bunların çözüm iradelerini göremeyen ve kucaklayamayan bir sol iktidara aday olamaz. Türkiye Solu için toplum mühendislerinin oyunlarını bozmanın ve güzelim ülkemizi düzlüğe çıkarmanın ilk adımı Kürt ve Alevi hareketiyle buluşmaktır. Bunun yöntemi, kapalı salon toplantıları ve akıl verici kuramsal makaleler yazmak değil alanlara sığmayan iradeyle birlikte olmaktır.

Diyarbakır - 24.05.2010

KAYNAK: Alevihaber.com

Diğer Haberler

AABF’ye karşı ‘hakkını arayan’ Beyhan İpek’ten çağrı!
Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Kerbela: Gerçek mi mitoloji mi?
Muharrem Orucu ve Yas-ı Matem Takiyyesi
Alevilik ve İslam farklıdır, Alevilik nedir?
12 imamlar bizden değildir
Minaresiz Camiye benzeyen Cemevleri
Metin Karataş: 'Alevilerin ibadethanesi dört duvar arası değildir!'
İzmir Kınık Alevi Köyleri
Alevi Köyleri Listesi