Tennur KOYUNCUOĞLU : Din dersi, Anayasayı bozar

Tennur KOYUNCUOĞLU : Din dersi, Anayasayı bozar   Din kültürü, temel hak olan 'eğitim hakkı' kapsamında katı bir inanç...

Tennur KOYUNCUOĞLU : Din dersi, Anayasayı bozar
 
Din kültürü, temel hak olan 'eğitim hakkı' kapsamında katı bir inanç edinmeye dönüştürülmemeli.
 
Düşünceyi dogmadan kurtarmanın yolu, inançları dayatmaktan değil, evrenin sırlarını ve varlık nedenini merak etmekten geçer. Herkes kendi gibi davranabilmeli

Anayasa'da temel haklardan biri olarak 'din ve vicdan' özgürlüğü düzenlenir. Bu özgürlük 'aydınlanma' sonucu modern dönemin bir ürünüdür. İnsan tekilini, onun aklını, eleştirel yeteneğini, tinsel zenginliğini, çok kültürlülüğü dile getirir. "Zorunlu din dersi"nin ya da "seçimlik din dersinin" anayasal düzenlenmesi, asıl korunması gereken ana özgürlük ilkesini indirger, inanç özgürlüğünün gelişmesini kısıtlar. Türk /İslam sentezini tek kültür olarak tanımlama riskini içinde barındırır. Tekil bir 'dinsel kimlik' kazandırmaya yönelir. Postmodern kaosu kişilerden başlayarak toplumsal kimliklere sıçratır. Çatışmayı hızlandırır.

Sorun verilen dersin içeriğinin demokrasiye katkısında gizlidir. Alabildiğince basit, alabildiğince karmaşık...

Din insanlığın binbir türlü inanç, mutluluk yol haritası içinde yer alır. Salt tek inancı, türlü biçimde inanma çeşitliliğini ve giderek inancını değiştirmeyi ve hiç inanmamayı birlikte kapsar. Üzerinde görüş birliği olan bir tanımla 'laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün garantisidir' derken, birbirinden ayrılamaz iki boyutu olduğu unutulmamalıdır. Birincisi dinsel inançların korunması ise ikincisi bu özgürlüğünün geliştirilmesi ve kötüye kullanılmasının engellenmesidir. Laikliğin arka planında hukukun üstünlüğü ilkesi, yani bireyin iktidar ve din baskısından korunması amacıyla devletin sınırlanması vardır. Bu nedenle laiklik toplumun özgür düşünebilme koşuludur, bence. Dogmaların aşılabileceği ortamın sağlanmasıdır. Çoklu dinlerin olabileceği, dinlerin tartışılabileceği demektir.

Genelde insanlar daha doğarken dinsel bir kimlik edinmiş olur. İnsanın toplumsallığı, aidiyeti, ailenin paylaşılan değerlerin anlamı yeni insanı oluşturur. Ancak bu tür dinsel benliğin kişisel içeriği henüz boştur. Dışardan yapılan din eğitimi ile küçüğün dinsel inancını, onu yetiştirenler, yani başkaları kurar. Kural olarak ergin kişinin inancına bağımsız olarak kendinin karar vermesi, insan haklarının ve özgürlük kavramının doğasıyla ilgilidir. Kişinin seçim hakkını kullanmaması, 'aynen olur' sayılacağı gibi, yeterli eğitim ve donanım eksikliğinden de kaynaklanabilir. Acaba tüm dünyada herkese, dinini seçme zorunluluğu getirilseydi, nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk?

Din kültür dersi

Konda'nın anket sonuçlarına göre (Milliyet, 8.12.2007) dini eğitimin ailede verilmesi isteğinde olanlar yüzde 44.2 ile çoğunlukta. Başka seçenekleri kullananların imam hatip okulları da içinde olmak üzere yine bir tür özel sayılacak yolları yeğlemeleri dikkat çekiyor. Örneğin Kuran kursları ile verilsin diyenler yüzde 26.1, imam hatip okullarına gidenler yüzde 5.9, kitaplar diyen yüzde 3.4. Toplam yüzde 35.4'lük bu kesim de eklenince yüzde 79.6 oranında bir çoğunluk 'özel din eğitimini' yeğliyor. ODTÜ Eğitim Fakültesi'nin yaptığı yeni bir ankette (Hürriyet, Pazar 23.12.2007) öğretmen adaylarının yüzde 72'si okulda Türklük ve dinin öğretilmesini önemsiyor. İstekler doğrultusunda İsmet Berkan'ın dediği gibi; matematik dersi gibi bir din kültürü dersi (Radikal, 23.9.2007) desteklenebilir. Ancak din düşüncesini bir yaşam şekline dönüştüren kılgısal yöntemlerin okullara sokulması çok tehlikelidir. Daha olgunlaşmamış beyinlerin gösteri cazibesine kapılmasına yol açar. Din kültürü temel hak olan 'eğitim hakkı' kapsamında katı bir inanç edinmeye dönüştürülmemelidir. Demokratik bir toplumda nasıl sağlık, ekonomi herkesin ortak çıkarı ise, din eğitimi de laik yani nesnel tartışılabilir yöntemle soyutlanarak öğretilmelidir.

Anne babanın düşüncelerine saygı, devlet için dokunmama ilişkisidir. Yoksa onların dediğini yapmak, olumlu bir edimde bulunmak zorunluluğu yüklemez.

Devletin tarafsızlığı
 
Çocuğun dinini belirleme hakkı, elbette vardır. Bilinç erişkisine göre küçük, önce anne babasına karşı, ergin olduktan sonra da devlete karşı bu hakkını kullanabilir. Bu noktada negatif din özgürlüğü ile pozitif din özgürlüğü birbirinden ayrılır. Anne babanın çocuğuna dinini öğretmesi velayet hakkı kapsamında, onların pozitif anlamda kişisel özel eğitim hakkı çerçevesinde değerlendirilirken, çocuğun da negatif din ve vicdan özgürlüğünü oluşturur. Devletin ve anayasadaki 'temel hakların birey ilişkilerine yansıması kuramı' uyarınca bireylerin bu haklara 'dokunmama' ilkesi geçerlidir. Bireyler dinsel ve siyasal tüm inançlarını serbestçe oluşturabilmelidir. Ergin olanlar inançları ile topluma katıldığında 'pozitif din özgürlüğü' devreye girer. Devlet inançları ne olursa olsun herkese eşit koruma sağlamakla yükümlüdür. Buna devletin dinler karşısında 'tarafsızlığı' ilkesi denir. Devletin tarafsızlığı ilkesi aynı zamanda "devletin gözetim sorumluluğu" ile tamamlanır.

Din ve vicdan özgürlüğünün temelinde 'bireysellik' üstün değerdir. Cemaatlerin de bireylere baskısı kabul edilemez. Din ve vicdan özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne ve kendini ifade etmeye dönüşebilme olanağı amaç olmalıdır. Anayasanın bireyi temel değer almasının özü ve sivilliği buradadır. Anayasa toplumsal bir sözleşme metnidir ve toplumun karmaşık çıkarlarını dünyasal ortaklık temelinde karşılamayı sağlar. Devlet bu anlamda siyasal özellikte bir tüzel kişiliktir ve yöneticiler, laik bir anayasa yapmak zorundadırlar. Bu temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, bir başka anayasal düzenleme konusudur.

Yeni anayasada salt bir din ve felsefi düşüncenin benimsetilmesini öngören dersler yer almamalıdır. İnsan hakları bağlamında bireyi inanmadan önce kuşku duymaya, varoluşunu sorgulamaya, dinler tarihini ve insanlık kültürünü öğrenmeye yöneltecek, mutluluğunu kurmada kendine güvenmeyi sağlayacak 'ideolojilerden bağımsız eğitim' ilke olmalıdır. Öyle ki, bu eğitimin sonunda çocuk kendi din ya da felsefi inancını seçebilecek ya da yepyeni bir arayışa girebilecek güçle donanmalıdır.

İnsan olarak doğmak, ölümlü olmak, öbür dünya kaygısı taşımak doğal bir içgüdüdür. Kendini tanıma fırsatı bir ömürlüktür. Düşünceyi dogmadan kurtarmanın yolu, inançları dayatmaktan değil, evrenin sırlarını ve varlık nedenini merak etmekten geçer. Herkesin kendi gibi davranmaya hakkı olmalıdır.

TENNUR KOYUNCUOĞLU
30 Aralık 2007 - RADİKAL 2

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku