Temmuz ürpermesi

Temmuz ürpermesiHafta içinde kaybettiğimiz Füsun Akatlı.KARİN KARAKAŞLI / Radikal IIBirbirimizin içine ancak o zaman işleriz, kavurucu...

Temmuz ürpermesi

Hafta içinde kaybettiğimiz Füsun Akatlı.

KARİN KARAKAŞLI / Radikal II

Birbirimizin içine ancak o zaman işleriz, kavurucu sıcakta birlikte üşüyebildiğimizde...

Ölüm üşütür. O yüzden yaz ölümleri daha da çarpar insanı, mevsimsiz üşüttüğünden. Kuru ayaz bahanesine bile sığınamazsın titrerken. Ve bir ölüm diğer tüm kayıpları da getirir beraberinde. Hatırlarsın, çünkü ölümün öğrettiği derslerden biri de hayatın sürekliliğini kutsamak, biricik insan hayatının benzersizliğini teslim etmektir. Koca kainatta bir toz zerresi olduğun gerçeğini de hiç unutmadan hem de.

Edebiyat ve tiyatro eleştirmeni, yazar, felsefeci, eğitmen Füsun Akatlı bir Temmuz günüyle noktaladı dünya yolculuğunu. Edebiyat felsefesine adanmış hayatında edebiyatı ve felsefeyi, hayatın parçası kılan, onlardan alınacak zevki tattırmanın derdinde olan bir yazardı Akatlı. Felsefenin soru sorma cesareti ile edebiyatın, duymaya hazır olduğun cevapları bulma becerisini hem kendi benliğinde birleştirmiş hem de bu sihirli iksiri mümkün olduğunca paylaşmaya hazır bir yürekti. Söze bu denli kıymet verişiyle, dünyaları onunla var eden ve yıkan yönüyle biricikti elbet buralar için. Hastalığı bilinse de üretmeye adanmış hayatındaki o irade ve inat herkes için ani kıldı ölümü. Ve o beklenmedik ölüm yine kendi zincirini oluşturdu. Her halka yad edilmeyi bekledi belleklerde.

Aydınlanma anı

Füsun Akatlı’nın yakın dostu yazar Tomris Uyar da 2003’ün 4 Temmuz’unda süzülmüştü dünyadan. Hep fazla eşliksiz geldi o kayıp da bana... Sessiz, bir başına. Oysa kitapları en diri halleriyle yanıbaşımızda. Onunki de öyküye adanmış bir hayattı en çok. Öyküyü, “Bir insanın hayatındaki bir ânı ele alıp onun ışığında o kişinin vereceği kararların, yaşayacağı değişimin ve hayatının alacağı yönün işlenmesi” diye tanımlıyordu ve o ânı hissedilebilir kılmak için yoğun, kısa, yepyeni dilli öyküler sunuyordu bize. Açık uçlu öyküleri birer serüvendi; neyi yaşamayı göze alıyorsak onu kurabilirdik son diye, yeter ki çaba harcamaya hazır ve farkında olalım...

Farkında olma halinin adı aydınlanma anı’dır Tomris Uyar’da. O anın hakkını vermek için okurunu bekler sabırla. Ve paylaşır işin sırrını: “Aydınlanma ânı öykünün omurgasını oluşturur. Siz eğer o ‘aydınlanma ânı’nı doğru bir biçimde ve tabii kimin gözünden olacağını saptarsanız öykünüz kendiliğinden yolunu bulur... Öyküde, siyah-beyaz kişiliklerden çok, bir durum yaratılır... Yazar yalnızca, size karar vermeniz için bir şey anlatır; hiçbir zaman yargılamaz.”

Karar vermek inisiyatif kullanmak demek, sorumluluğu üstlenmek, teslim olmak demek. Ne çok şey demek... Tam da bu yüzden eskimez Tomris Uyar öyküleri. Üstelik aynı hayatın farklı dönemlerinde yepyeni ayrıntılar sunar o eski, bildik öyküler çünkü sen o ayrıntıyı görmeye ve gereğini yerine getirmeye ancak hazır olmuşsundur.

Ve Füsun Akatlı’nın eski eşi, kızı Zeynep’in babası şair Metin Altıok da bir Temmuz ödeşmesindeki yerini alır. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nin yakılmasıyla yaşamını kaybeden 35 candan bir candır o da. Bir vakit lokantası hizmette olan, bugün daha yeni kamulaştırılabilmiş ama hâlâ otel diye anılan o cehennem, köz olarak tüter içimizde.

Çünkü ancak bu yıl aradan koca 17 yıl geçtikten sonra devlet yetkilileri anma etkinliklerinde yerini alabilmiş. Devlet Bakanı Faruk Çelik’e AKP’li milletvekilleri, Sivas Valisi ve Belediye Başkanı, CHP heyeti, Alevi- Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, EMEP, TKP, BDP, KESK ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcileri toplanmış da köz dipten tütmüş ısrarla. Nasıl tütmesin, onca Alevi yurttaş, kültürün taşıyıcısı nice ozan şenlik diye geldikleri yerde devletin gözü önünde kurban edilmiş. Nasıl tütmesin, nice zaman sonra yargılanan sanıklar adaleti getirmemiş. Ve nasıl tütmesin, orası hâlâ müze kılınamamış, acıda, utançta ortaklaşılamamış.

Yapılamayan her şey yine bir Temmuz günüyle karşımızda. Güvenlik kuvvetlerinin seyrettiği bu katliam başka hakikatleri görünür kıldı. Kışkırtma oyunlarını, derin yapıların mekanizmalarını ve bugün halen açığa çıkarılması için mücadele verilen darbe planlarını.

Ödeşmek sadece geçmişe dair bir eylem değil. Yanılsamalara son verdiğin noktada sen aslında geleceğini belirliyorsun en çok, geçmişinden farklı bir geleceğe kapı aralıyorsun. İşte yakın tarihimizin ödeşilmemiş acıları bu yüzden en çok da geleceğimizi ipotek altına alıyor. Bitmek bilmeyen o toplumsal bıkkınlık duygumuzun altındaki öz de bundan başka bir şey değil. Tamamlanmamış hesaplaşmaların, yaşanmamış zamanlarımızı gölgeleyeceği bilgisi.

Ölüm, yaşamı çağırır en çok. Her biri derstir kendi içinde. Kalanlara yeniden gözden geçirme fırsatı verir ölüm ve hatırlamaktan korkmamayı öğretir. Çünkü ölüler hakkını ister. Bedenen görünür olmamanın ruhen varoluş karşısındaki kifayetsizliğinin idrakini ister. Sağ olanı ölüden ayıran fazlaca bir şey yok. O boyut sıçrayışını dayatır hayat, ki yenebilsin ölümü.

Metin Altıok, küçük bir boşluk diler sevdiğinden ödeşme niyetine.

Bir cam gibi önünde
Yüzümü elinle sil,
Hohlayarak üstüne.
Seyret boş bir sokağa
Hüzünle yağışını yağmurun.
Sonra kaplasın yavaşça,
Ilık buğusu soluğunun
Yüzümü baştanbaşa.
Ve bırakıp gittiğinde
Bir küçük boşluk kalsın
Alnını dayadığın yerde;
Bir yalnızlık işareti
İşleyen ta içime.

Temmuz sıcağında ürperebiliyorsak bu da bizim Metin Altıok’a işaretimiz sayılır. Birbirimizin içine ancak o zaman işleriz, kavurucu sıcakta birlikte üşüyebildiğimizde.

RADİKAL 2  - 11.07.2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku