Temmuz sıcağında ölüme gülümsemek...

Temmuz sıcağında ölüme gülümsemek... MEHMET SOYLU / EVRENSELKaçımız ölüme gülümsemeyi öğrenebildi, kaçımız...

Temmuz sıcağında ölüme gülümsemek...

MEHMET SOYLU / EVRENSEL

Kaçımız ölüme gülümsemeyi öğrenebildi, kaçımız ölüme giderken barış ve sevda şarkıları söyleyebildi ve kaçımız bir daha yaşanmasın diye katliamlar, temmuz sıcağında ölüme de tilili okuyabildi? Cevabı ben olanlar, sol yumruklarını kaldırsın havaya ve özgürlük marşları okusun Sivas’ta yatan canlar için. Cevabı ben olanlar, durmadan umudun sloganlarına koşsun. Yoksa tarih denilen hasta isim bizleri lanetleyecek.

Sadece 2 Temmuz diye biliyorum canlı yayından izlediğimiz katliamın tarihini. Yılını ve yaşını bilmek istemiyorum, zira her yılın 2 Temmuz’u içime cinayetler yerleştirir. Zira alçak ve ilkel vahşeti yaşamış bu coğrafyanın her an kendini temizlemesi gerektiğini düşünüyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinde, bunca bir vahşetin yaşanması olası değil. Aslında çok da garipsememek gerek belki, bu coğrafya Çorumları, Maraşları, faili meçhulleri gördü ve belki de alıştı. O yüzdendir ki bize olağanüstü gelmedi Sivas katliamı. O yüzdendir, yüzlerine tükürsek şükür diyecekler, hâlâ ortalıklarda volta atmaktalar. O yüzdendir hâlâ birilerimiz, o güzel insanların yanmış etleri üzerine sadece ağlayıp konuşuyoruz.

Sivas bir katliam mıydı? Evet, düpedüz bir katliam ve hem de sözde sosyal demokratların iktidar olduğu bir dönemde yaşanmış canlı, kanlı ve aşağılık bir katliam. Demokrasi diyerek insanların içini ve duygularını okşayanlar, Sivas’ta canlar ateşe düşerken ellerini ovuşturuyorlardı eminim. Eminim, sırça köşklerinde kadeh tokuşturmanın keyfini 35 canın ölüm feryatlarına değişmediler. Saatlerce ateşle dans edercesine yaşama tutunmaya çalışanlara, sosyal demokrat iktidarın ortakları tarafından, kurtulacakları sözü verilmesine rağmen yapılan bir şey olmamıştır. Olay yerini yatıştırması istenen ve ‘ruhlarına Fatiha okuyalım’ diye söze başlayan dönemin Sivas belediye başkanı, mücahit sloganlarıyla taltif edilmiş ve bu belediye başkanı daha sonra parlamentoya gönderilmiştir.

Herkesin katliam konusunda bir bildiği ve söylediği vardır kuşkusuz. Ama hangimiz, saatlerce ateşle meşgul olanların sevdasına ve acısına kulak verdik? Kaçımız ellerinde sazları ve dillerinde barış şarkıları olan ateş yürekli aydınların sevdalarına ekmek taşıyabildik? Ekmeği tuza banarcasına sevdiğimiz hangi yanlarımızı ateşe yollayabildik? Şimdi kaçımız bu katliamın yaşandığı sırada iktidarda olanlara hâlâ yaltaklanıyoruz? Kaçımız bu vahşiyane katliamdan kendimizi paklayabileceğiz? Çocuklarımızın yüzüne nasıl bakınacağız? Bu soruların altında yatan gerçekçi cevaplar, ruhumuzun derinliklerindeki vicdanımızı sorgulayan, ülkemin aydınlık yüzlerinin ruhlarının şad olması için gerekli.

Ama bizler, katliamı gerçekleştiren katiller kadar cesur değiliz demek. Hesap sormayı sadece 2 Temmuz’da yürüyerek, şiir ve şarkılarla anmalar yaparak sağlayacağımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Koltuğumuzun altındaki hesap ve vicdan defterimizin alnındaki lekeyi, ancak katil ve ortaklarının yüzüne tükürerek temizleyebiliriz. Öyle sıradan tepkiler ancak katilleri cesaretlendirir. Oysa daha gür ve samimi bağırmalı ve bağlanmalıyız birbirimize. Şimdi susmama zamanı, zira sustukça sıra bize de gelecek diye belleğimizde bir şiar var. Şimdi hanginiz bu şiara el vereceksiniz?

EVRENSEL - 6 Temmuz 2009

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku