Alevileri İslamcı bir çizgiye çekme çabalarının sonuçlarını birçok yerde görüyoruz. Yüzlerce Alevi gencinin IŞİD vb cihatçı oluşumlara katılması, önemli bir kısmının ise Şiacı İslamcılığın esiri olup kayıp bir nesil olarak inancı ekseninden kaydıran bir minvalde ilerlemesi tesadüf değil. Öte yandan Aleviliği neredeyse uzaya kadar götüren, fantastik tarih yazımları da söz konusu.
Aleviliğin başlangıç noktası olarak ne zamanı veya neyi alırsanız alın, tarihte her şeyi bir blok olarak düşünüp ona göre konumlandırmak her zaman doğruyu göstermez. Tarih modern zamanlar öncesi her yerde ayrı ayrı günümüzden çok daha farklı dinamiklerle ve ihtiyaçlarla şekillenen akımların izlerini bizlere yansıtabilir. Bu konuda tarihi polemiklere girmek, günümüzde Alevilerin yaşadığı sorunlara ve tehditlere çözüm bulmaz. Aksine yüz yıllar öncesindeki batıni anlamlar, çağımızdaki egemen şer'i anlayışların zahiri tahakkümü altında çok kolay ve rahatça eriyip sizi kendisine benzetmesinin kullanışlı bir zaafı olabilir. Kullanılan kavramlar ve semboller zaman içinde toplumlar arası etkileşimin hızlanması ile, nasıl anlamlara büründüğü ve bunu kullanmaya çalışan güçlerin olduğu gerçeği ortadadır. Aleviliği, hiçbir gücün etki alanına sokmadan varlığını devam ettirebilmesi için ne yapmamız gerekiyorsa, her türlü kompleksten arınıp sadece ona odaklanmamız gerekmektedir.
Burada asıl olan Aleviliği yüzyıllardır var olan haliyle yaşatabilmekse, tarih boyunca katledilmesine neden olan kendi özgünlüğünü bir yana bırakıp egemen olana benzeştirenin günümüzdeki "inanç kırım" silahlarını elinden almak için uğraşılmalıdır. İçinde bulunduğumuz çağda bu inanç kırımındaki en etkili silah Şii veya Sünni İslamcı akımlardır.
Bugün bu İslamcı akımların etkisi altındaki kişilerin kurumsallaşıp, cemevlerinden birçok Alevi örgütlenmesine kadar yayılmasından ötürü, Alevilikteki sürek çeşitliliğinden öte yoldan sapan gerici bir bataklığa doğru sürükleme potansiyeli olan çeşitli güruhlar söz konusudur. Özellikle AKP sonrası İslamcılığın artık mutlak bir egemen trend olmasıyla beraber, Alevilik ismini kullanıp yönünü onunla aynı taraflara odaklayan kesimlerin sayısında bir hayli artış olmuştur. Alevilikle ilgili birçok tartışmada bunun sonuçlarını görmekle beraber, en son Engin Nurşani'nin cenaze merasimi sonrasında bu durum çok net bir şekilde ayyuka çıkmıştır.
Bu gerici kesimin en fazla kullandığı argüman; “Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in veya Hz. Ali’nin nasıl cenaze erkanları olduysa tüm Alevilerin de öyle olmalıdır.”
Avrupa’da İslamcıların sözde Alevi oluşumlarına öncülük yapıp, İran’ın dini üniversitelerinden mollalar getirtip konferanslar verdirten bir zat dahil bizzat bu söylem üzerinden, canların bağlama ve deyişlerle beraber sırlanmasına karşı çıktıklarına dair beyanları mevcuttur.
Yine bu zihniyette olanların Kadına bakış açısı; “Kadından ana veya zâkir olmaz, inancın ve ibadet ritüelinin hiçbir yerinde yeri olamaz.” Buna da şöyle bir gerekçe sunmaktalardır: “Hz. Fatıma anamız veya Hz. Zeynep bağlama mı çalıyordu?”
Bu bakış açısının; Hz. Muhammed, Sahabeler ve onları görerek tabi olanların izinden gittiklerini ileri süren, ancak bu şekilde dinde hata yapmayacaklarına, onların anlayış ve icraatlarına hiçbir yorum, ilave veya eksiltme yapmaksızın uygulamanın kurtuluşa götüreceğine inanarak, her şeyi 1400 yıl önceki haliyle devam ettirebilme eğiliminde olan selefilerden zerre farkı yoktur.
Selefilik ve Alevilik gibi birbirine taban tabana zıt kavramları bir arada görmek kulağa çok tuhaf gelebilir ama maalesef son yıllarda birçok tuhaflıkla savrulmaya çalışılan bir Alevi realitesi de söz konusudur.
Selefilerle benzer argümanlarla Alevi ibadetine, ritüeline, hakka uğurlanmasına selefilerle aynı yerden bakarsanız, yüzlerce Alevi gencinin İslamcı cihadist örgütlere gitmesi elbette sürpriz olmaz. Aleviler yüzyıllarca bu bakış açısından uzakta bir yerde konumlandıkları için Anadolu hümanizmasının sembolü haline gelmiştir. Aleviliğe asırlardır konumlandığı yerin tam zıttından bakıp, ekseninden kaydırmaya çalışmak Aleviliğe en büyük ihanettir.
Ortodoks İslam’ın tarihsel gerçeklikleri ve zahiri pratikleri üzerinden selefist bir Alevilik tahayyülü yapan bu kesim çok açık ve net Alevinin A’sından bile bihaberdir. Yüzyıllardır Alevileri, Ortodoks İslam’ın şer’i zorunluklarını yerine getirmediği için katleden zihniyetin kendi içimizde zuhur etmiş halleridir. Bu mantıkla Alevilerin günümüzdeki tüm ibadet ve pratiklerini de inkâra gidip reddetmeleri gerekirken, halen devam ettiriyorlarsa ya ortada ciddi bir şuursuzluk ya da İslamcı bir takiye söz konusu olabilir.
Alevilik gibi dominant ve fetihçi olmayan, bir iktidar aygıtı olarak kullanılmayan ve varlığını yüzyıllardır sadece itikaden devam ettirebilmek için direnen inançlar, eşiğin öteki tarafına sürüklendiği andan itibaren biterler. Bu durum zamanında binlerce Kızılbaşın katliam fetvasının uygulanmasının günümüzde şekil ve boyut değiştirip, bir inanç kırımına yönelişinin net bir göstergesidir.
Alevilikle ilgili bir başka kısır döngü tartışmalardan birisi de; hakka uğurlanma erkanları, analık, zakirlik dahil inancın ibadet ritüeli, pratikleri, felsefesi ve ütopyasına dair Kuran veya Buyruk üzerinden bir meşruiyet arayışına girme çabası. Bu çaba içerisindekilerin en klasik söylemi ise: “Bunu da nereden çıkardınız Kuran’da ya da Buyruk’ta böyle bir şey yazıyor mu?”
Kuran’da yazanların ne kadarının Alevi pratiğinde görüldüğü ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, Buyrukların orijinallerinin ne kadarları olduğu gibi taliplere yansıtılmıştır? Neden filtrelenme ihtiyacı duyulmuştur? Bu sorunun cevabını veremeden, her geçen gün Aleviliği biraz daha İslamcı eksene sürükleyenler Alevi inanç kırımının cellatlarına dönüşmektelerdir.
Sonuç olarak; tüm inançlar cenaze erkanını (hakka uğurlanmasını) ibadeti ile doğru orantılı bir şekilde yapar. Siz cemi Alevi ibadeti, bağlamayı da bu ibadetin ritüeli içerisinde bir parça olarak görüyorsanız onun dahilinde bir uğurlama erkanında bir sorun göremezsiniz. Asıl çelişki hem cemi ibadet görüp, hem de o ibadet ritüelinin en önemli parçası ile uğurlanmaya karşı çıkmaktır.
Alevilerin kırsalda ve kent yaşamında zorunluluklar gereği dayatılan ve zamanla cenaze erkanının Şii veya Sünni (Hanefilerle) önemli oranda benzer kılan şartlar ve bunun asimilasyona katkısını tartışmak yerine, bu durumun devamını savunmak Aleviliğin hayrına bir yaklaşım değildir. Bir CAN’ı Hayatı boyunca duymadığı, pratiğini uygulamadığı ezberler eşliğinde uğurlanmanın çelişkisini tartışmak yerine, bu inancı asırlardır deyişlerle, nefeslerle yaşatan bir geleneğin devamı olan ozanlara saldırmak, İslamcı Alevilerin Alevilikten ne denli uzağa savrulduklarına ibretlik örnekleridir.
Bu anlamda Ortodoks İslam'ın gereklerini cenaze erkanına Türkçe yansıtmak, egemen bir inancın tahakkümü altında oluşan uğurlama ritüelinin ablukasını kaldırmaz. Burada olay cenaze erkânının Arapça yapılması değil, Alevice yapılmamasıdır. Kaldı ki görünür yaşamda İslami tahakkümden korunma imkânı daha fazla olan Anadolu'daki kimi yerlerin yanı sıra, İran, Azerbaycan ve Irak civarlarındaki Alevi/Bâtıni topluluklar Yarsan-Ehlihaq ve Kakailer’de bağlama ve deyişler eşliğinde uğurlanma sıklıkla görülmektedir. Ayrıca Aleviliğin, hakka uğurlanma erkanı dahil her zamanın kendi içerisindeki tuzakları iyi bir şekilde okuyarak, üzerine giydirilen ve nefes aldırtmayan kalıplardan yolun yaşatılması adına arınıp güncellenmesi için toplumsal dokusuna uygun oldukça, herhangi bir fetvaya veya İslami kaynaklara ihtiyacı yoktur.
Özcan Öğüt