Teferruat!

Teferruat!Ece TemelkuranSize birazdan anlatacaklarım iki yazar arasındaki polemik değildir. Siyasi, vicdani ve ahlaki bir meseledir. Ciddi bir meseledir. Geçen...

Teferruat!

Ece Temelkuran

Size birazdan anlatacaklarım iki yazar arasındaki polemik değildir. Siyasi, vicdani ve ahlaki bir meseledir. Ciddi bir meseledir.

Geçen salı günü, Habertürk’te Erdoğan Aktaş’la beraber hazırlayıp sunduğumuz ‘Türkiye’nin Nabzı’ programında üniversite birinci sınıftan beri aklımda olan bir soruyu konuklarımızdan Nazlı Ilıcak’a sordum. 1980 darbesinin birkaç ay öncesinde Nokta Operasyonu yapılan Fatsa’nın, o dönemdeki belediye başkanı ‘Terzi Fikri’ lakabıyla meşhur Fikri Sönmez’in sıkıyönetim mahkemesinde verdiği sözlü ifadeden bir paragraf okudum.

Sönmez, Fatsa’ya yapılan kanlı kontrgerilla operasyonunun ve haklarında açılan dava iddianamesinin Nazlı Ilıcak’ın yazılarına ve Tercüman gazetesinin hedef göstermelerine dayandığını söylüyordu.

Nazlı Hanım ne Fatsa ne de o dönemdeki yazılarıyla ilgili bir şey hatırlamadığını söyledi. Yüzlerce insanın işkence gördüğü, üstelik o operasyonu destekleyen yazılar yazmışsanız nasıl unutursunuz? Bilemem. Ama Nazlı Hanım zorlanınca şöyle dedi:

O dönemde kontrgerillaya destek vermiş olduk tabii.

Ben de altını çizdim:

Kontrgerillaya destek mi verdiniz yani?

Evet.

Konuşmaya, ne kadar akıllandığını, 12 Eylül’den hemen sonra yanlışlarının farkına vardığını söyleyerek devam etti.

Akıllanmak

Ve fakat sanırım bu kontrgerilla itirafı uykularını kaçırmış olacak ki, önceki gün hakkımda bir yazı yazdı. Darbe ve kontrgerilla destekçisi yazılarını hatırlatmamı ‘şapkadan tavşan çıkartmak’, çoluk-çocuk, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce kişinin Fatsa Et Balık Kurumu tesislerine doldurulup işkenceden geçirildiği Fatsa olaylarını da ‘teferruat’ olarak niteledi. Teferruat!

Şimdi ben Nazlı Hanım’a şapkadan birkaç tavşan daha çıkartacağım. O ‘teferruatlardan’ yara almış insanların üzerimde hakkı var, onlar için birkaç hatırlatma yapacağım. Aşağıda Nazlı Hanım’ın yazılarından parçalar okuyacaksınız. Bütün bu yazılar o teferruatlar sırasında işkence görmüş insanların arşivlerinden alınmıştır. Dikkatle okuyunuz Nazlı Hanım. Bakalım “Akıllandım” dediğiniz günlere ait yazılarınızı, akıllandıktan sonra yazdığınız bu cümleleri de mi hatırlamayacaksınız?

16 Eylül 1980

“Birkaç gündür 12 Eylül Harekâtı ile 27 Mayıs mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor. Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs mensup olduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Halbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur. (...)

12 Eylül, 27 Mayıs’ın akıbetine uğramayacaktır, uğramamalıdır. ‘Kadife eldivenli’ vasfını daima korumalı, müsamaha ve iyi niyet her zaman devam etmelidir.”

18 Eylül 1980

“12 Eylül bir darbe değildir, diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamiyle katılıyoruz. 12 Eylül ne bir darbedir ne de bir ihtilal.”

16 Ekim 1980

“12 Eylül’ün gerekçesi haklıdır; 12 Eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür.”

Bu eserlerinizi hatırlayan, unutulmaması için inatla saklayan insanlar var Nazlı Hanım.

Kan lekesi

Açık söyleyeyim, ben meselenin Nazlı Hanım’ın hatalarıyla ya da ne zaman akıllandığı kısmıyla ilgili değilim. Nazlı Hanım beni linç etmek için siyasal İslamcıları, milliyetçileri, sağ liberalleri, başörtülü kızları ve hatta göçüp gitmiş temiz ruhları bile yardıma çağırdığına, hatta bir hezeyan içinde köşesine karikatürlerimi çizdirdiğine göre bir savunma psikolojisi içinde böyle zannetmiş olabilir. Belli ki endişelenmiş. Müsterih olsun. Ben kendisiyle sadece Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde izlenen rotayı takip etmeye yarayan bir örnek olarak ilgiliyim. Benim esas meselem şudur:

Vaktiyle darbeleri desteklemiş, kontrgerillaya destek vermiş kişiler nasıl bugün demokratların başkanları oldular? ‘Bu vatan için kurşun atan da, yiyen de kahramandır’ diyenler, dedirtenler, 12 Eylül darbesini alkışlayanlar nasıl bugün bize demokrasi, özgürlük, insan hakları dersi veriyorlar? Solun nasıl olması gerektiğini neden bu sağcılar belirliyor? Bu kişiler solun dilini çalıp demokrasi, özgürlük, adalet kavramlarını nasıl tekellerine aldılar? Bunlar süper demokrat ama Deniz Gezmiş darbeci, nasıl oluyor?

Bu işte kan lekesi var. Ben bunu unutmam. İstediğiniz kadar ‘akıllanın’, unutturmam.

Not: Hrant’ın duruşması için yarın saat 09.30’da Beşiktaş İskelesi’nde buluşuyoruz.

Ece Temelkuran

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy92658 = 'ecetem' + '@';

addy92658 = addy92658 + 'hotmail' + '.' + 'com';

var addy_text92658 = 'ecetem' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';

( '' );

92658 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


MİLLİYET - 12 Ekim Pazar 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku