Defalarca yazdım, hep de yazmaya devam edeceğim bu gidişle: İslam’da aslolan yorumdur. Diyanet İşleri Başkanı’nın “Tek İslam dini vardır” sözü, bir ‘ideal’in ifadesidir. Bu ‘ideal’in karşısında yer alan ‘realite’ ise pek çok farklı ‘İslamlar’ın devirden devire ve diyardan diyara hayata geçirilmesidir. Yorumladığımız, yaşadığımızdır!..
‘İdeal’ ne olursa olsun pratikte olan, hayatın değişmesine dini uyarlamak, böylece dine süreklilik kazandırabilmekten ibaret. Yorum, yahut ‘tefsir’ olmasaydı, İslam’ın binyıllara merdiven dayaması da, mağripten maşrıka yayılması da mümkün olmayacaktı. Prof. Bardakoğlu bizim bu kadar ‘keskin’ bir dille vurguladığımız noktayı, bir din bürokratına yakışır şekilde hayli muvazeneli ifade ediyor Fikret Bila’nın sorularına cevap verirken: “Bizim amacımız Peygamber efendimiz ile 21. yüzyıl insanını buluşturmak. Peygamber efendimizin 21. yüzyıl insanı tarafından anlaşılmasını kolaylaştırmak. Hadisleri, günümüz ışığında yorumlayarak bu anlamlı buluşmayı sağlamak” (Milliyet, 4 Haziran 2008)
‘Günümüzün ışığı’, hadisi de, ayeti de, ibadet ve ‘muamelat’ı da hiç kuşkusuz önceki devirlerden farklı aydınlatacak. Bunların hepsi, hiç çaresiz o ışığa göre şekil-şemail kazanacak. Ve tabii anlam, hiç değişmeksizin, yani hep olageldiği gibi yeniden belirlenecek; Kur’an ve hadisler yeniden yorumlanacak.
Yıllar önce bir sempozyumda, şimdiki Devlet Bakanı Mehmet Aydın coşkuyla vurgulamıştı, hatırlıyorum: “İyi ki müteşâbih ayetler var!” Müteşâbih, yani anlamı açık olmayan ayetler... Aydın, bazı ayetlerin böylesi bir anlamsal muğlaklığı bulunmasının, müslümanlara eşsiz bir yorum zenginliği kazandırdığını, zamanda ve mekânda İslam’ın yorumsal esneklik içinde kendini yenilemesine imkân sağladığını söylemek istiyordu. Tabii ayetler kadar bazı hadislerin de ‘müteşâbihat’dan olması söz konusu...
İşte bu çerçeveden olarak şimdi ‘Diyanet’ bünyesinde bazı ilahiyat profesörleri hadislere yeniden bakmakta ve onları günlük hayata ilişkin yeniden yorumlamaktalarmış. Başkan’ın ifadesiyle: “O hadisler hangi koşullarda yazıldı, o zaman günlük yaşam nasıldı, şimdi nasıl, koşullar nasıl değişti, bugüne ışık tutanlar hangileri gibi ölçülerle değerlendirme yapıyorlar.”
Bu açıklamaların nedeni, Newsweek dergisinde yayımlanan bir yazı. Orada Usame bin Ladin’in radikal İslamı karşısında ‘yeni bir vizyon’un Ankara merkezli olarak şekillendirildiği belirtilmiş, Diyanet’in sürdürdüğü bu çalışma ima edilerek...
Başkan Bardakoğlu, bu ‘dış bağlantı’yı reddediyor ve “Bizim ılımlı İslam projesiyle ilgimiz yok” dedikten sonra bu gibi durumlarda pek alışık olunduğu üzere Atatürk’e bağlanıyor: “Atatürk Kuran tefsiri çalışması yaptırmış ve 10-12 cilt olarak yayımlamıştı. Atatürk’ün bir de hadis projesi vardı. Ama o proje gerçekleşmedi. Biz şimdi onu yapıyoruz. Atatürk’ün projesini gerçekleştiriyoruz.”
Yani anlayacağınız, ‘ılımlı İslam’ projesinin değil, ‘Kemalist İslam’ projesinin gereği yerine getiriliyor! Cumhuriyetin başından beri olduğu üzere devlet, her şey gibi dini de ulusuna yakışır tarzda imal etmeye, biçimlemeye ve yenilemeye devam ediyor. ‘Yenileme’ denmiyor da günlük hayata ilişkin olarak yorumlama deniyor tabii.
Ama yine de zor iş bu. Çünkü hayatın nasıl, ne yönde değiştiği, sonuçlarının kime ne kazandırdığı veya kaybettirdiğine bağlı olarak yorumlar çok, çeşitli ve ihtilaflı çıkabiliyor. Misal, ‘ılımlı İslam’ bir yorum. Küresel kapitalizmin İslam tefsirini veriyor bize... ‘Ladinî İslam’ bir diğer yorum. O da kapitalizm-karşıtı küresel-radikal İslamcılığın tefsirini sunuyor. ‘Fettullahî İslam’ bir üçüncüsü... Kapitalizme endeksli ‘Türk-İslam küreselciliği’nin tefsiri olarak karşımıza çıkıyor.
İşte bir de bizim cumhuriyetin başından beri hem hayat vermeye hem de hayata geçirmeye çalıştığımız, uluslaşma maceramızla içiçe bir ‘Kemalist İslam’ tefsirimiz var. Diyanet, şimdi hadisler üzerinden onu yeniden güncelleme girişiminde bulunduğunu söylüyor bize...
Bakalım bu çabadan gündelik hayatımızın içinde olup bitenlere ilişkin ne yorumlar çıkacak? Aleviliğin taleplerine dair mesela; Tuzla tersanelerindeki can pazarına dair; 1 Mayıs’ta biberlenen insanlara dair; eşcinsellere reva görülen hukuk cenderesine dair; namus cinayetlerine, kadın tacizlerine, hıristiyan doğramacılığına dair...
Siz ne kadar umutluysanız ben de o kadar umutluyum bundan...
Bir de ‘sosyalist İslam’ tefsiri mi yapsak, ne dersiniz?!
TAYFUN ATAY
BİRGÜN - 5 Haziran 2008