Başbakan dün atv televizyonunda üç gazeteci ve bir öğretim üyesinin sorularını cevapladı. Ergun Babahan'ın yönettiği programda daha çok türban ve ekonomi konularındaki 'gerginlikler' üzerinde duruldu.
Başbakan kendine ve konulara hâkim görünüyordu. Açıkça cevaplamak istemediği bazı sorulara yuvarlak cevap verdi, bazılarını geçiştirdi.
Hasan Cemal, türban olayından sonra güçlenen endişeleri dile getirdi, iktidarın adım adım din devletine gidip gitmediğini sordu; ilk sorusuna "Mahalle baskısı var mı?" diye başladı, biraz sonra "Arkası gelecek mi?" diye araya girdi. Beril Hanım da, Başbakan'ın "Acaba!" diyenlerin 'yatışması' için söyleyeceği bir şey olup olmadığını sorarak söze başladı; "Acaba" deniyor, "rejim yavaş yavaş değişecek mi?" diye soruluyor dedi.
Bu değişik kelimelerle oluşturulan soru çok açıktı, merak edilen, endişe duyulan Sayın Erdoğan'ın 'yüreğindeki' hedefti! Merak edilen, bugün yarın değil, O'nun ne istediğiydi; amacı, hedefi neydi?
Bu gerçek sorunun cevabını beş yıldan beri beklediğim için, kulaklarımı açtım; Başbakan'ın, oradaki muhataplarını ve ekran başında benim gibi düşünenleri tatmin edecek bir cevap vermesini samimiyetle bekliyordum.
Başbakan, son günlerde söylediklerini tekrarladı. Ona göre yeni bir şey söylenmiyor, sorulmuyordu; bir iki yerde yapılanlar provokasyondu, çağdaş
Türkiye kuruluyordu, Batılılaşıyorduk!
Başbakan'a göre laikliğin teminatı partisi ve kendisiydi; dört yıl süren belediye başkanlığını ve son beş yıllık iktidar dönemini örnek gösterdi ve "Kimsenin hayat tarzına karışıldı mı?" diye sordu!
Bir ara 301'de bu kadar geç kalınırken, türbanda niçin bu kadar hızlı hareket edildiği sorulduğunda o, 301'in de yakında Meclis'e geleceğini söyleyip hemen başörtüsüne geçti; acele edilmiyordu, beş yıl sabretmişti!
Programın sonunda Ergun Babahan, başörtüsü konusunda endişe edenlere bir mesajı olup olmadığını sordu.
Verilen bu fırsatı değerlendirmek istemeyen Başbakan, Diyanet İşleri yüksek kurulunun bir açıklamasını okuyarak, "Bu memlekette laiklikten geçinenler var" ve "Başörtüsüne karşı çıkanlar laiklik rantından yararlanıyorlar" mealinde bir şeyler söyledi.
Bana göre, "Arkası gelecek mi" endişesini, "Biz laikliğin teminatıyız" sözü azaltmaz. Kısa etek giyen kızlara kezzap atılan bir ülkenin başbakanının, o bağnaz insanlara söyleyeceği bir şeyler yok mudur? Provokasyon da olsa, bu olayın genç kızlarımızda yarattığı korkudan kendisini sorumlu tutmayan Başbakan'ın teminatı ne anlama gelir?
Artan kadın erkek ayrımcılığı örnekleri Başbakan'a hatırlatılmadığı için olacak, o kadın haklarını sadece başörtüsüymüş gibi sundu ve konuştu. Bu ülkenin kadınlarının çektiği eziyetleri, ikinci sınıf insan olarak yaşadığını görmemesi olası mı?
Endişeli bir yurttaş olarak görüşümü yazmalıyım: Bu konuşmayı dinlemeden önceki düşüncelerim değişmedi, endişelerim azalmadı. Korkum arttı desem yanlış olmaz. Çünkü Başbakanımız, ısrarla aynı şeyleri söylüyor, konunun özüne -özellikle bu memleket için büyük tehlike olan irticaya- gelmeyip, sözü başka yerlere yuvarlıyor, sanki asıl hedefini örtüyor!
Tarhan Erdem
RADİKAL - 18 Şubat 2008