BAŞBAKAN Erdoğan bugün Ankara'da Alevi iftarına katılacak. Reha Çamuroğlu'nun öncülük ettiği iftara çok sayıda Alevi dernek ve vakfı karşı çıkıyor.
Ben bir köşe yazarı olarak sadece Türkiye'de farklı kimlikler arasında ilişkilerin gelişmesini savunurum. Bu yöndeki her gayreti desteklerim.
Bu açıdan, Sünni itikadına mensup Başbakan'ın Alevi iftarına katılmasını olumlu bulurum. Hatta yıllarca, asırlarca gecikmiş bir tavrın yerine getirilmesidir bu.
Elbette karşı çıkan, protesto eden Alevi kuruluşları da olacaktır. Herkes aynı fikirde olamaz.
Tercih hürriyeti sadece demokrasinin değil "özgür birey" olmanın temel değerlerinden biridir.
Ancak, siyasi tavır başkadır, tavrın itikadi bir yaptırıma dönüştürülmesi başkadır.
Dairenin dışına çıkmak!
Çeşitli Alevi kuruluşları Alevi iftarına Başbakan'ın katılmasına elbette siyasi olarak karşı çıkabilirler, bu onların demokratik hakkıdır. Ama iftara katılanlara, Alevi itikadında çok ağır bir dinsel ceza olan "düşkün ilan etme" gibi bir yaptırımın uygulanması, katılanların üzerinde böyle itikadi bir baskı kurulması yanlıştır!
Sünni İslamdaki "tekfir", Alevi İslamdaki "düşkün" ve Hıristiyanlıktaki "aforoz" müesseseleri, aralarında farklar olmak beraber, benzerdirler: 'Farklı' davranan ve düşünen kişi itikadın ve toplumun dışına itilmekte, cemaatten atılmaktadır!
"Özgür birey" kavramına aykırıdır; "kapalı toplum" âdetleridir bunlar!
Demokratik ve liberal "açık toplum" anlayışıyla asla bağdaştırılamaz.
Totaliter siyasi hareketlerdeki "partiden atma" cezasını da bu arada hatırlamak gerekir. Ait olduğu toplumun, cemaatin, veya inanç dairesinin dışına atılmak öyle ağır bir yaptırım ki, intihar edenler olmuştur!.. Hatta ajan, casus, hain olduğunu "itiraf" edenler bile olmuştur, hiç olmazsa öldükten sonra adını 'temizlemek' için!
Avrupa'daki "aforoz" hakkında genel bir kanaatimiz vardır.
Değerli tarihçi Ahmet Yaşar Ocak'ın "Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhitler" adlı kitabını hararetle tavsiye ederim; nasıl bir baskı oluşturduğunu görmek için... Ocak'ın kitabının alt başlığı çok önemlidir: "Dairenin Dışına Çıkanlar."
'Kolektif ceza!'
Alevilik tarihte devlet itikadı olmadığı için, "dairenin dışına çıkanlar" hakkındaki yaptırım devlet tarafından değil, "cemaat" tarafından "düşkün ilan etme" biçiminde uygulanmıştır. Düşkün ilan edilen kişi, belli sürelerle veya ömür boyu, cem törenlerine alınmaz, o köyde, o mahallede barınamaz, kendisiyle evlenilmez!
Aforoz veya tekfirin 'toplumsal' versiyonudur bu!
Modernleşme sürecinde 'birey' fikri oluştukça bu tür "kolektif cezalandırma"lar hem hukuk sistemlerinden hem itikat sistemlerinden zamanla siliniyor, 'literatür'de kalıyor.
Bugün bir Sünni ile Alevinin evlenmesini kim "düşkünlük" veya "tekfir" sebebi sayabilir!
Siyasette neden farklı tercihler, 'evlenmeler' olmasın?
Sünniler, Aleviler, Kürtler... Sağcı, solcu, liberal, sosyalist, muhafazakâr, küreselci, antiküreselci olamazlar mı? Sırf dini ve etnik kimliklerinden dolayı bir 'kabile' gibi herkesten aynı siyasi davranışı istemek ve "dairenin dışına çıkanlar"ı 'hain, dönek, zındık, düşkün' ilan etmek 'özgür birey' kavramına aykırı, 'kolektivist' davranışlardır.
Taha AKYOL
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy64670 = 't.akyol' + '@';
addy64670 = addy64670 + 'milliyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text64670 = 't.akyol' + '@' + 'milliyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
64670 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
MİLLİYET - 11 Ocak 2008