Ünal ÖZMEN / BirGün
Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin çağırısı üzerine 6 Kasım günü Kadıköy'de 24 saatlik bir oturma eylemi gerçekleştirildi. Eyleme katılanlar zorunlu din derslerinin sadece Alevilerin değil, Türkiye'nin sorunu olduğuna dikkat çektiler. Bir süreden beri buradan, zorunlu din eğitimine karşı yükselen itiraza Alevilerin dışındaki laik, demokrat, çağdaş kesimlerin de katılması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Çünkü bu konunun sadece Aleviler tarafından sahiplenilmesi ya da öyle algılanılması bu sorunun hem evrensel insan hakları bağlamında değerlendirilmesini sekteye uğratır hem de “dava”nın Alevilerin vesayetinde algılanmasına neden olur. Zorunlu din dersine itirazın sadece Alevilerden geliyor görüntüsü Alevilere de haksızlık olur.
Bu bakımdan 6 Kasım günü Kadıköy İskele Meydanında gerçekleştirilen eylemin çağrısında “zorunlu din derslerinin sadece Alevilerin değil Türkiye'nin sorunu olduğu” vurgusunu önemli buluyorum. Fakat aynı çağırıda Derneğin Genel Başkanı Av. Fevzi Gümüş’ün şu ifadesini de eleştiriyorum. Gümüş “Tek tip insan yaratmayı hedefleyen darbeciler, faşist zihniyetlerinin ürünü olarak Anayasa’nın 24. maddesiyle Alevileri asimile etmek için din derslerini zorunlu hale getirmişlerdir. “ diyor. Kuşkusuz bu, 12 Eylül Faşizminin önemli amaçlarından biriydi. Ancak esas olarak 12 Eylülcülerin amacı toplumu dindarlaştırmaktı. Bunda da başarılı oldular.
Zorunlu din eğitimini pedagojik ve demokratik bulmadığı halde sesini yükseltmekten çekinen geniş bir kitle var. Kimi iktidar, kimi mahalle baskısından dolayı itirazını dillendiremiyor. Tabi öyle olunca da sorun Alevilerle birlikte anılmaya devam ediyor. İktidar da bu algıya, Sünnilerin kayıtsızlığına dayanarak soruna kayıtsız kalmayı sürdürüyor.
* * *
Şûranın ardından
1-5 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen 18. Milli Eğitim Şûrasında (bana göre istişare) alınan kararları ciddi bulmadım. Kararları ciddiyetsiz bulmamın önemli nedenlerinden katılımcıların samimiyetsizliğidir. Şurada konuşulanlar ciddi olsa da konuşanlar ciddi değil. Dolayısıyla aldıkları kararların da hikmeti harbiyesi yok.
Hükümet sendikasının ağzıyla zorunlu eğitimin 13 yıla çıkarılması tavsiye kararı, kesintisiz 8 yıla tahammül edemeyenlerin sistemi delmeye yönelik girişimlerinden başka bir şey değil. Heyecanlanmaya gerek yok: 11 yıl önce, 1999’daki 15. Şûrada da zorunlu eğitimin 11 yıl olması gerektiği kararı alınmıştı. Fakat 8 yıla takılıp kalındı. Aradan 11 yıl geçtiği halde üzerine bir yıl bile eklenmemiş zorunlu ve kesintisiz eğitim süresinin kesintili olmak koşuluyla 13 yıl olarak önerilmesi arzulara hitap eden, basına malzeme olsun diye alınmış bir karar. Adama, 11 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim tavsiyesini 11 yılda neden gerçekleştirmedin diye sorulur. 8 yıla karşı çıkıp ardından 13 yılı telaffuz etmek işi sulandırmanın bir yolu olsa gerek.
18. Şûra 15’incinin gündemiyle toplandı
İlköğretim ve Yönlendirme; Ortaöğretimde Yeniden Yapılanma, Yükseköğretime Geçişin Yeniden Düzenlenmesi de 15. Şuranın asıl gündem maddelerindendi. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bu başlıklar İlköğretim ve Ortaöğretimin Güçlendirilmesi, Ortaöğretime Erişimin Sağlanması; Rehberlik ve Yönlendirme adı altında yeniden ele alındı. Biz bu sorunları çözemedik ondan dolayı gündemimize aldık deniyorsa buyurun tartışın. Tartışıp karar almanın zararı yok. Fakat bence asıl neden gerçek sorunları görmemek ya da yok saymakla ilgili.
Din eğitimini seçmezseniz ahlaki değerlerinizi koruyamazsınız. Zırva…
Gelelim din eğitimine; kuşkunuz olmasın AKP, her fırsatta din eğitiminin yaygınlaşması için elinden geleni yapmıştır. Ne zaman bir yasa, yönetmelik değişecek, yeni bir uygulamaya geçilecek hemen kurnazca bir yol bulup araya dini sıkıştırır.
Bu Şûrada da öyle oldu: Milli Eğitim Bakanlığının birimlerinden biri sayacağımız Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen aracılığı ile zorunlusuna ek olarak bir de seçmeli din dersi tavsiye ettiler. Sendika başkanının gerekçesine bakın “İsteyen anne ve babaların çocuklarına seçmeli din eğitimi verilerek ahlaki ve manevi değerlerin korunması.” Tam bir zırva. Din eğitimini seçmezseniz ahlaki ve manevi değerlerinizi koruyamazsınız diyor.
Milli Güvenlik dersine asker yerine sivil öğretmenlerin girmesi yönündeki tavsiye kararının dışındakiler yeni bir söylem değil. Milli Güvenlik dersinin kaldırılıp ders konularının sosyal bilgiler ve inkılâp tarihi derslerine yedirilmesinin sağlanması ise (Hiç yoktan iyi fikir olsa da) yeterli değil. Doğrusu bu dersin programıyla birlikte kaldırılmasıdır.
İlköğretimde okulların yaş gruplarına göre ayrılması
İlköğretimin ilk beş sınıfı ile 6, 7 ve 8. sınıflarının ayrı mekanlara taşınması gerektiğini uzun süreden beri savunuyorum. Sanırım benden başka da dile getiren olmadı. En son Temmuz’da yazmışım. Böyle bir ayrışmanın pedagojik, ekonomik ve hatta biyolojik gerekçeleri var. Kızılcahamam toplantısında bu fikre yatkın öneriler olduğunu duyduk. Demek ki birileri bizi izliyor, mutlu olduk. Eğer tavsiye kararları, bundan önceki şura kararları gibi kağıt üstünde kalmayacaksa olumlu bir gelişme olarak not edebiliriz.
ÜNAL ÖZMEN
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy73522 = 'unalozmen' + '@';
addy73522 = addy73522 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text73522 = 'unalozmen' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
73522 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BirGün - 09 Kasım 2010