Soysuz Çete İslam Devleti hakkında herşey

Türkiye'de Suriye sınırı hareketliliği devam ederken, bir yandan da "nereden çıktı bu IŞİD" sorusu tekrar gündeme geldi.Bir yandan IŞİD lideri El Bağdadi'nin...

Türkiye'de Suriye sınırı hareketliliği devam ederken, bir yandan da "nereden çıktı bu IŞİD" sorusu tekrar gündeme geldi.

Bir yandan IŞİD lideri El Bağdadi'nin kimliği tartışılırken, bir yandan da IŞİD'i kimlerin desteklediği sorgulandı.

ODTÜ Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi Cenk Özdağ, tüm bu soruların cevabını yaptığı bir araştırmada ortaya koydu.

IŞİD ile ilgili oldukça detaylı bir araştırma yapan Cenk Özdağ'ın, hazırladığı IŞİD dosyası, Teori dergisinin Ekim 2014 sayısında yayınlanmıştı.

O dönem Teori dergisi genel yayın yönetmeni olan Özdağ'ın hazırladığı "IŞİD ve ABD'nin olası stratejileri" başlıklı dosya, IŞİD ile ilgili merak edilen tüm sorulara yanıt veriyor.

Bir yıldan daha uzun süre önce yayınlanan bu yazı, hem bugün konunun hem daha iyi anlaşılması için, hem de aylar öncesinden yaşananların nasıl öngörüldüğünün ortaya çıkması için ayrı bir önem kazanıyor.

İşte IŞİD hakkında bilmeniz gereken her şey:

"IŞİD VE ABD'NİN OLASI STRATEJİLERİ

Yazıda ilkin IŞID'in künyesi, halifesinin kimliği ve örgüt arkadaşlarıyla tanışma ve kariyer öyküsü anlatıla­caktır. Örgüt arkadaşlığının tanışma ortamı, kimi ünlü "cihatçılar"ın hidayeti nerede ve nasıl buldukları göste­rilmeye çalışılacaktır. İkinci olarak IŞID'in kendine öz­gülüğü, El Kaide Merkez ve El Kaide Irak sürecinden kopuşunu simgeleyen dönemeçler, silahlanması ve te­rör tarzı üzerinde durulacaktır.

Yazıda esasen ABD'ye ve Atlantik ittifakına yakın kaynaklardan yararlanılacaktır. Bu kaynaklara dayanı­larak ve gerçekler düzleminden sapmadan tutarlı bir us­lamlama yapıldığında IŞID'in emperyalizmle doğrudan ve dolaylı bağlantısının, esas görevinin bölgenin ege­men devletleri olan Suriye ve Irak'ı zayıflatmak, böl­mek ve/veya bu devletleri bölme ve istikrarsızlaştırma sürecine katkı sunmak olduğu görülecektir.

ÖRGÜTÜN ADI VE KİMLİĞİ

IŞİD, Irak-Şam İslam Devleti'nin kısaltmasıdır. Ör­gütün özgün adı "Devlet el İslamiye fi Irak ve el Islami-ye". Diğer adları Irak İslam Devleti (İngilizcesi Islamic State of Iraq, ISI), "Irak ve Suriye İslam Devleti" (İngi­lizcesi Islamic State of Iraq and Syria, ISIS) veya "Iraq ve Doğu Akdeniz İslam Devleti" (İngilizcesi Islamic State of Iraq and the Levant, ISIL)

IŞİD'in, önceleri El Kaide'nin bir parçası olduğu söylenmektedir[1]. İngil­tere İçişleri Bakanlığı'nın ilgili raporuna göre IŞİD 2014 Haziran'ında ya­saklı terör örgütler arasında sayılmış. 2 Şubat 2014 tarihine kadar IŞİD, resmi makamlarca El Kaide içerisinde yer alıyor olarak görüldüğünden bu tarihten önce yasaklanması söz konusu değildi. Ancak El Kaide'nin 2 Şu­bat 2014 tarihli resmi açıklamasına göre IŞİD ile El Kaide'nin bağları açık bir biçimde kopmuştur. Dolayısıyla, 2 Şubat 2014 tarihiyle 2014 Haziranı arasındaki dönemde, en azından İngiliz devleti açısından, IŞİD yasaklı te­rör örgütleri arasında yer almamıştır.

IŞİD sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani, medyaya gönderilen ses kay­dında şunları söylüyor: "İslam Devleti'nin Konseyi [Şurası] toplanıp hali­felik meselesini tartıştı. İslam Devleti halifeliği kurma kararı aldı. Cihatçı din adamı Bağdadi Müslümanların halifesi olarak belirlendi" sözleriyle ye­ni halife tanıtılmış oldu.[2] IŞİD'in lideri Ebu Bekir El Bağdadi, şimdiye ka­dar bilinen İslami terör örgütlerinin liderlerinden çok daha güçlü bir konu­ma erişti.

EL BAĞDADİ KİMDİR?

Bağdadi 1971 yılında Bağdat'ın 125 km uzağında, Dicle nehrinin doğu yakasındaki Samarra kentinde doğdu. 16 Mayıs 2010-7 Nisan 2013 tarih­leri arasında Irak İslam Devleti adlı örgütün "Emir"i olan Bağdadi, örgütün adını 8 Nisan 2013'te "Irak ve Doğu Akdeniz İslam Devleti" olarak değiştirmesiyle birlikte bu sözde devletin Emir'i haline geldi. 29 Haziran 2014'te hilafetin kurulması konusunda verilen örgüt kararının ardından, Bağdadi, İslam Devleti'nin Halifesi unvanını aldı.

BBC'nin ulaştığı bilgilere göre Bağdadi, Irak İslam Üniversitesi'nde İs­lam üzerine lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını tamamladı[3]. Ger­çek adı Avvad İbrahim Ali El Bedri El Samarrai olan El Bağdadi'nin kendi iddiasına göre soyu Hz. Muhammed'e dayanmaktadır[4]. "Halife" ilan edil­diğinden beri de destekçileri tarafından Halife İbrahim olarak anılmaktadır. Bağdadi hakkında kayıtlardan bilinenlerin dışındakiler destekçilerinin sa­nal ortamda dolaştırdıkları biyografisinden alınmaktadır. Bu biyografinin özgün hali 2013'ün temmuz ayında takma adı Ebu Humam Bekir Bin Abd

El Aziz El Athari, asıl adıysa Turki El Binali olan Bahreynli bir ideolog ta­rafından kaleme alınmıştır.[5]

BUCCA KAMPI: KADER MAHKUMLUĞU YA DA KARİYER PLANLAMASI

ABD'nin 2003'teki Irak işgalinin ardından, Bağdadi JJSAJ (Jamaat Jaysh Ahl al-Sunnah wa-l-Jamaah, Sunni Halkın Ordusu Grubu), MSC (Mücahit Şura Konseyi, JJSAJ sonradan bu çatı örgüte biat edip şemsiyesi altına girdi)[6] ve son olarak da Irak İslam Devleti adlı örgütlere katıldı. ABD Savunma Bakanlığı kayıtlarına göre Bucca Kampı'nda[7] 2004 yılı Aralık ayına dek Irak'taki ABD kuvvetlerince "sivil enterne" olarak tutulan Bağ­dadi yetkililerce salıverildi. El Bağdadi'nin salıverildiği dönemde Bucca Kampı'nda meydana gelen olaylar araştırmacı John Pike'a göre şunlar:[8]

7 Ocak 2004'te bir tutuklu kamptan kaçıyor. Kaçışla ilgili raporda gardi­yanların deneyimsizliği, görüş alanındaki bulanıklık ve gardiyanlarla yöne­ticiler arasındaki iletişim sorunları öne çıkmaktadır. 12 Ocak 2004'te 7 tu­tuklu gece saatlerinde kaçmış, bunlardan 5 tanesi yakalanmıştır. 26 Ocak 2004'te yoğun sisten yararlanan 3 tutuklu gece saatlerinde kaçmış. Görüş mesafesinin 10-15 metreye düştüğü bir sis altında tutukluların çitin altın­dan sürünerek kaçtıkları rapor edilmiştir. 19 Ekim 2004'te 26 yaşında gü­venlik altında tutulan bir sığınmacı bilinmeyen nedenlerden ölmüştür.[9]

İşin ilginci, örgütsel faaliyetleri bu denli ortada olan radikal bir İslamcı­yı, ABD insafa gelip salıveriyor. ABD'nin Ebu Garip skandallarına ve Buc­ca Kampı'nda meydana gelen olaylara bakıldığında hukuku çok da önem­semeyen bir devlet profili çizen ABD'nin konu El Bağdadi'ye gelince aldı­ğı tutum gerçekten de şaşılası.

Bu şaşılası durum Al Akhbar'ın yazarlarından Mohammed Mahmoud Mortada'nın da dikkatini çekmiş. 13 Eylül 2014'te yayımlanan yazısında, Mortada bu şaşılası tabloyu gözler önüne seriyor:[10]

"Komplo teorilerinin ötesinde, ki her şeyin bir plana uygun bir biçimde göründüğünün sıklıkla temellendirildiği bir çağın komplo teorilerinde gö­rüldüğü gibi, IŞİD'in liderlerinin büyük bir bölümünün neden hemen hep­sinin Güneydoğu Irak'ta, Umm Kasr'ın yakınlarında ABD'nin işgal kuvvet­lerince işletilen Bucca Kampı'nda tutuklu bulunduğunu sormaya hakkımız vardır".

Mortada'nın da ortaya koyduğu gibi birçok IŞÎD lideri aynı kamptan "mezun" olmuşlardı. Mortada'nın verdiği bilgilere[11] göre bunlardan bazıla­rını sayabiliriz: IŞID'in önde gelenlerinden Ebu Ayman El Iraki, Irak işga­li öncesi Saddam Hüseyin'in ordusunda görevliydi. Bucca Kampı'ndan çık­tıktan sonra IŞID'in askeri konseyinde yer aldı. Askeri konseyin diğer bir üyesi Adnan İsmail Necm de Bucca'daydı. O zamanlar Osama El Bilavi (Ebu Abdul Rahman El Bilavi) adıyla biliniyordu. IŞÎD, "Musul'un İşgali" operasyonunu ondan sonra adlandırdı. Adnan İsmail Necm de Saddam Hü­seyin'in ordusunda yer alan görevlilerden olup yine aynı şekilde Bucca'da tutuklu bulunuyordu. Tutuklanma tarihi Ocak 2005. Bağdadi, Necm ve El Iraki aynı tarihlerde Bucca'da bulunuyordu. Necm, Musul yakınlarında 4 Haziran 2014'te Irak ordusu tarafından ölü ele geçirildi. O güne dek İslam Devleti'nin şura konseyinin başındaydı.

Gerçek adı Samir Abed Hamad Ubeydi El Dulaymi olan Hacı Bekir de Bucca'nın sakinlerindendi. Saddam Hüseyin'in ordusunun albaylarından olan Hacı Bekir Bucca'da tutuldu. Serbest bırakıldıktan sonra El Kaide'ye katıldı. IŞİD'in Suriye'deki başıydı, 2014 Ocak ayının ilk haftasında Ha­lep'te öldürüldü.

ABD'nin kampında çekilmiş fotoğrafının da yer aldığı bir görselle bir­likte El Bağdadi'nin kellesine ödül konup gazetelere ilan verildi. Ödülün tutarı 10 milyon dolardı.[12] Bağdadi'nin 2004 yılında tutuklanana kadar ca­mide vaaz vermek ve ABD'nin Irak İşgali sıralarında JJASJ adlı örgütle ilişkisi dışında hiçbir ciddi siyasal etkinliği olmadığı halde, Bucca Kam­pı'ndan salıverilmesinden sonra onunla tarihlerde bu kampta bulunanların yıllar yılı yöneticilik yaptıkları ve/veya ilişkide oldukları örgütlere girip birkaç yıl içerisinde çeşitli terör örgütlerinin yönetici kademelerinde bulu­nabilmesi şaşırtıcı bir "başarı" öyküsüdür. Halifeliğe giden yolda her şey Bucca Kampındaki tutukluğu döneminde ve hemen sonrasında değişmiş görünüyor.

DEĞİŞEN VE DEĞİŞMEYEN PARAMETRELER

"Mücahit" lider Ömer El Şişhani'nin de El Bağdadi'ninki kadar olmasa da ilginç bir hikayesi var. Onun hikayesini BBC'nin muhabirlerinden Nina Akhmeteli'den okuyalım:[13]

"Tarkan Batiraşvili adıyla doğan ve Gürcistan'ın Pankisi Gorge bölge­sinde büyüyen Ömer El Şişhani, Hristiyan babasının hala yaşamakta oldu­ğu Birkiani kasabasındaki küçük ahşap bir evde yaşadı. Suriye ve Irak'ta­ki 'cihat', Şişhani'nin ilk savaş deneyimi değildi. 2008'de Rusya'yla olan savaşta Gürcü ordusunda görev yapmıştı."

Şişhani, bölgede yaşayan akrabalarından Teimuraz Batiraşvili'nin anlat­tığına göre iddia ettiği gibi imanı nedeniyle değil, hakkındaki suçlamalar ve fakirlikten dolayı "kutsal yolculuğa" çıkmıştı. Hakkındaki suçlama (as­keri muhimmatı zimmetine geçirme) nedeniyle polis tarafından aranmıştı[14]. Batiraşvili'nin bu iddialarını doğrulayan önemli bulgular bulunmaktadır. Gürcistan Savunma Bakanlığı'nın verilerine göre Batiraşvili (Ömer El Şiş­hani), askeri mühimmatı yasadışı yollardan nakletmek şüphesiyle 2010 Eylülü'nde tutuklanmış ve üç yıl hapse mahkum olmuştur[15]. Alan Cullison'un aktardığına göre babasına İstanbul'a gittiğini söyleyen Bağdadi orada Çe­çen diyasporasının üyeleriyle tanışıp kendisinden birkaç ay önce davranan ağabeyinin ardından Suriye'deki savaşa götürülmeyi amaçlamıştır[16]. Para­sızlık ve Rus düşmanlığı kimilerine göre doğru kullanıldığında çok elveriş­li motivasyonları pekiştirebiliyor. Batiraşvili'nin Şişhani'ye, Tarkan'ın Ömer'e dönüşmesi için motivasyonlar bulundu, Şişhani bir numaralı müca­hit haline geldi. Rusya'ya karşı Çeçenlik ve Müslümanlık kimliği, gözüpeklik, silahlara merak ve para bulma motivasyonu birleştiğinde Tarkan, Ömer'e dönüşmeye başlamıştı. Kökten dinciliğin bileşenleri bu örnekte de tamamlanmış görünmektedir.

PROFESYONEL ORDU GİBİ ÇALIŞIYORLAR

El Bağdadi'nin aldığı yoğun dini eğitimin etkisiyle "Haçlı dünyaya kar­şı" entelektüel bir zihin cihadı başlatması beklenebilirdi. Bir ruhban sınıfındansa paralı asker topluluğuna benzeyen yönetim kademesiyle bunun ta­mamen dışında bir profil çizen Bağdadi'nin tüm yardımcıları (bakanları) ya eski askerlerden yahut dünyanın çeşitli yerlerinde terör eğitimi almış eski cihatçılardan oluşuyor. IŞID'in başarısını araştıran terör uzmanları Ben Hubbard ve Eric Schmitt, New York Times gazetesine yazdıkları bir yazı­da Bağdadi'nin yardımcı seçme ölçütlerini özlü bir biçimde ortaya koyu­yorlar[17]: "O [Bağdadi] askerleri yeğliyor, o denli ki yönetim kademesi Sad­dam Hüseyin'in ordusundan birçok görevliyi barındırıyor."

Hüseyin'in ordusunda yarbay rütbesinde bulunmuş Fadel El Hayali, Bağ­dadi'nin en tepedeki yaverlerdenken diğer bir eski yarbay olan Adnan El Siveydavi ise Bağdadi'nin askeri konseyinin en önde gelenlerinden biridir[18].

Yeminli bir laiklik ve BAAS düşmanı olarak nitelenebilecek El Bağda­di eski Irak askerlerine talip görünüyor. IŞID'in Irak hapishanelerindeki mahkumları serbest bıraktırma girişimleri her nedense kendisiyle çalışabi­lecek askerleri de kapsıyor. Askeri deha, birikim eski Irak askerlerinden, insan malzemesi yoksul, geri kalmış bölgelerin "imanlılarından", medya gücü Suudilerden[19] oluşmaktadır. IŞÎD, adeta profesyonel bir ordu gibi mesleki oryantasyona göre görev paylaşımı yapan ve niteliksiz paralı as­kerleri sevk ve idare eden uzmanlardan oluşan bir kurmay heyetince yöne­tiliyor.

ÖRGÜTÜN ÖNÜNÜN AÇLMASI VE SURİYE'DEN HORTLAMA

"Cihatçı" örgüt her nedense kendi dinlerini en doğru yaşadıkları kutsal topraklarda değil de Esad rejiminin güçleriyle savaştırılan "Özgür Suriye Ordusu" adlı şemsiye örgütün altında geliştirildi. "Özgür Suriye Ordusu"nun adının aksine gerçek niteliği ABD kongresine rapor hazırlayan şa­hinler tarafından çok net bir biçimde ortaya konmaktadır: "Silahlı Suriye muhalefeti birlik içerisinde olmasa bile tanımlanabilir, örgütlenebilir ve et­kin olabilir bir yapı. Karargahı resmen Türkiye'de bulunan [raporun ha­zırlandığı dönemde] Özgür Suriye Ordusu geleneksel anlamda bir askeri düzende olmaktan çok bir şemsiye örgüt gibi faaliyet göstermektedir."[20]

Şahinler bununla da kalmamış 2012 Martı'nda Suriye'yle mücadele edenlerin bünyesinden nelerin çıkabileceği konusunda uyarılarda bulun­muş: "[Esad] rejimine karşı çalışan El Kaide'yle ilişkili terörist hücrelerin ortaya çıkması ABD ve silahlı muhalefete maddi destek çağrısında bulu­nanlar için tehdit oluşturmaktadır."[21]

Tüm bu uyarıları kenara itilerek (ya da göz önüne alınıp, göz göre göre) bu cihatçı gruplar desteklenmiştir. Bu tutum söz konusu raporda da görü­lüyor:

"Silahlı muhalefetin ağırlıklı olarak Sünnilerden oluşması, isyanın mezhepçi ve radikal potansiyeliyle ilgili kaygıları arttırmaktadır. Bir gazeteci şunları aktarıyor: 'Karşılaştığım hemen her savaşçı... Sünni Müslümandı ve bunların çoğu da koyu dindardı. Ancak muhalefet, Esad rejiminin söy­lediği gibi'tamamıyla Selefi, Cihatçı, Müslüman Kardeşler yanlısı, El Kai­de ve terörist' değil. 'İslam için savaşmıyorlar ancak İslamdan etkileniyor­lar', 'İslam yasakladığı halde içki içenleri var, bazıları dua etmiyor, daha­sı savaşçı arkadaşları onları dua etmeye zorlamıyor'."[22]

Esad'a karşı savaşan teröristlerin vahşiliğinden "hoşgörü" çıkartmaya çalışanların, son aylarda yaşananlardan sonra o "içki içen, dua etmeyen" savaşçıların ne adına savaştıklarını ve hâlâ yaşayıp yaşamadıklarını açıkla­malarını dört gözle bekliyoruz. Bu açıklamanın gelmeyeceği kesin. Çünkü sözü edilen raportörler neredeyse bu kişilerin Esad karşıtı muhalefetin esa­sı olduğunu söyleyebilmekte ve şu yalanı ortaya atabilmektedir:

"Esad rejimi cihatçı militanları pekala tam da krizin ortasında yabancı müdahaleyi karmaşıklaştırmak için salıvermiş olabilir."[23]

Özgür Suriye Ordusu'nun desteklenmesi ve konuşlandırılması sürecin­de, Esad'ın zayıflatılmasıyla birlikte El Kaide, Irak'ın mirasını sahiplenen El Nusra Cephesi, IŞÎD gibi örgütlerin palazlanması için gün doğdu. Böl­genin egemen devletleri olan Suriye ve Irak'ın yöneticileriyle yaşanan ge­rilimler ABD'nin sürece dahline işaret etmektedir. Sünni Müslümanları "kazanma" stratejisiyle perdelenen süreç esasında "Alevi" Esad ve "Şii" Maliki düşmanlığını körüklemenin planlı ve sistemli bir pratiğidir. Bu li­derleri egemen devletlerin liderleri yerine bölgedeki etnik gerilimlerin ta­rafları ve dahası o tarafların etnik-dini liderleri gibi sunmak tam da bu sü­recin ruhuna uygundu. Bu oyunun bir örneğini aşağıdaki paragrafta da gö­rüyoruz:

"El Anbar vilayetinin büyük bir bölümünde ve şimdilerde giderek diğer Sünni vilayetlerinde de, Sünni aşiretler kendi çıkarlarına karşı olduğunu düşündükleri El Kaidenin etkisini ABD'nin ayaklanma karşıtı çabalarıyla işbirliği içinde kırmaya çalışıyor. Diğer vakalara gelince, El Kaide Irak ve diğer Iraklı isyancılar arasında çarpışmalar olmuştur. Tıpkı 2007 Hazira­nı nda Bağdad'a komşu Amiriyah'ta olduğu gibi... ABD'li komutanlar,

Sünni isyancılar ile El Kaide ve Irak arasındaki yarılmayı Sünni isyancı­larla seçici bir şekilde işbirliği yaparak (Sünni Iraklıların ileride ABD kuv­vetlerine ve Iraklı Şiilere karşı savaşma potansiyelleri nedeniyle tartışma­lı bir strateji) arttırmaya çalıştıklarını söylüyorlar. Bu stratejinin Maliki ile Irak'taki ABD komutanı General David Petraeus arasındaki gerilimi art­tırdığı tespit edilmiştir.."[24]

IŞÎD'in ortaya çıkış koşullarını betimlerken ABD yanlısı bir başka ra­porda şunlar söyleniyor: "Suriye'de, Esad rejimi ülkenin büyük bir bölü­münde denetimi yitirmiş bulunmaktadır. Rejimin zorbalıkları ve mezhep­çilik şiddet yanlısı bir İslamcılığın, özel olarak da IŞİD ve El Nusra Cephesi'nin tırmanmasına yol açmıştır."[25]

O halde sorulması gereken soru şudur: Esad'a karşı cephe oluşturulur­ken ABD, PKK ve İslamcılar Esad'ın gücünü zayıflatarak kontrol dışı alan­ların doğmasına yol açmamış mıdırlar? Bu süreç bilinçli midir? Yoksa, he­deflerden bir sapmayla mı sonuçlanmıştır? Eğer bölgedeki IŞİD terörüne karşı direniş "Kobane direnişi", "Suriye özerk Kürt bölgesi direnişi" gibi adlarla anılıyorsa sürecin kazananlarına bakarak sürecin bilinçli olduğunu söyleyebiliriz. PKK dün sahip olmadığına kavuşmuştur. ABD bölgeye mü­dahalesinin çok daha az tepki çekeceği bir ortamı yaratmıştır. IŞİD etrafın­da oluşan tampon bölgelerle kendini güvenceye almış, bölge ülkeleri ise sürekli bir IŞİD tehdidiyle "büyük kurtarıcı"nın yönlendirmelerine daha açık gelmiştir. Birkaç yıl öncesine kadar tepki çekebilecek olan "Almanya peşmergeleri silahlandırıp eğitiyor", "İngiltere peşmergelere ve YPG üye­lerine silah sağlıyor", "ABD'nin bölgeye insancıl müdahalesi gerekebilir" türünden haberler bir "umut" kaynağı olarak ilerici kesimlere sunulmaya çalışılıyor. Böylelikle Amerikan karşıtlığı ve genel olarak Batı karşıtlığı IŞİD yanlısı bir konum olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bu kadar kazanç şa­yet bilinçsiz sonuçlanmışsa, Suriye ve Irak'ın düşmanları inanılmaz dere­cede şanslı görünüyorlar.

IŞİD YÖNETİMİNİN ÇERÇEVESİ

Caris ve Reynolds'un ABD hükümetine ve yetkililerine sunulmak üzere hazırladıkları raporda IŞİD'in yönetim gücü şu şekilde özetleniyor:

"Elde bulunan veriler gösteriyor ki IŞİD Suriye'de kendi kontrolü altın­daki bölgelerdeki hem kırsal hem de kentsel alanları yönetme kapasitesine sahip. IŞİD, özellikle Rakka'daki, siyasal ve askeri mücadelelerini birleşti­rerek, diğerlerinin yanı sıra din, eğitim, yargı, güvenlik alanlarını, insani ve altyapısal projeleri içeren bütünsel bir yönetim sistemi inşa etmiş du­rumda. Rakka, IŞÎD'in hükümranlık alanının merkezi kenti olmasının yanı sıra IŞÎD'in halifelik vizyonunun tam anlamıyla gelişmiş bir örneğini sunu­yor."[26]

IŞÎD'in yönetim kapasitesi ABD'nin yönetiminin özellikle ilgisini çeken bir konu. Bölgede sürekli bir IŞÎD varlığının desteklenip desteklenmeyece­ği IŞÎD'in öz gücüne, Suudi Arabistan ve İsrail'in verebileceği örtülü des­teğin kapsamına ve son olarak da bölgedeki diğer aktörlerin gücüne göre değişiklik gösterecektir. Bu konuya ihtiyatlı yaklaşılmasına karşın hazırla­nan raporlarda kimi zaman abartılı yorumlara da rastlanabiliyor. Yine de genel olarak IŞÎD'in yönetim gücü konusunda henüz net bir notlamanın ya­pılmadığı anlaşılmaktadır.

Raporlarda gözlenen ihtiyatlı tutuma karşın IŞÎD'in hükümranlığı altın­da bulunan bölgelerdeki kurumsallaşma ölçütlerinin yoğunlaştığı başlıkla­rı görmek öğretici olacaktır. Başlıklar büyük oranda örgütün üye ve sem­patizan kazanma olanaklarıyla ve bölgede etkin bir milis güç olabilmesini sağlayacak yapılarla sınırlı kalmış görünüyor. Birkaç örnek sunalım. Bu ör­neklerden ilki yerel polis kuvvetlerinden ayrı bir amaç çerçevesinde faali­yet gösteren dini polis (ya da ahlak polisi diyebileceğimiz) teşkilatıdır:

"Dini Polis (El Hizbe)

Yerel polisin aksine, 'şeytanın kaynaklarını kurutmak, itaatsizliğin önü­ne geçmek ve Müslümanları iyi bir yaşama yöneltmek için ahlakı destek­leme ve günahı önleme' yetkisine sahip."[27]

El Hizbe'nin ele geçen bölgelerde hızla kurulduğunu görmekteyiz. Ha­lep ve Rakka bölgelerinde henüz tam olarak raporlanmamış ve muhteme­len kayda geçmemiş miktarda El Hizbe yapısı bulunmaktadır. Bu yapıların kayda geçmemeleri, esasında, söz konusu yapıların disiplinsizliğine işaret edebileceği gibi arzu edilen işlevin hareketli ekiplerle daha rahat gerçekleş­tirebileceğinden kaynaklanmış da olabilir.

Caris ve Reynolds'un raporunun geneline hakim olan ihtiyatlılığın dışı­na çıkıldığı konulardan biri IŞÎD'in eğitim hizmetleridir. Raporda IŞÎD'in sempatizan kitlesini arttırmasının yoluna özel bir önem atfediliyor:

"IŞÎD, kendisini çocukların beynini yıkayan bir terörist örgüt olarak görmüyor, aksine kendi yurttaşlarını eğiten egemen bir devlet gibi görüyor. Bununla beraber, mesleki eğitimin ve teknik eğitim programlarının yoklu­ğu IŞİD'in uzun dönemli eğitim stratejisindeki bir eksikliğe işaret ediyor olabilir. Kısa ve orta vadede, IŞİD teknik gereklilikleri yerel çalışanlardan veya Suriye'ye yerleşen yabancı uyruklu göçmenlerden karşılayabilir. Gel­gelelim, Suriye topraklarını uzun vadede etkin bir biçimde yönetmek için, IŞİD, İslami ilimlerin dışındaki alanlarda da eğitim vermelidir."[28]

El Hizbe'nin hareketli ve henüz kayda geçmeyen gücünden birçok açı­dan farklılaşan bir kurum olarak "yerel polis" de rapora yansıyan başlıklar­dan biri:

"Yasal yönetimi sürdürebilmek için, IŞİD Halep ve Rakka vilayetlerin­de yerel polis kuvvetleri sağlıyor. Haziran 2014'te yayımlanan Halep vila­yetine ilişkin rapora göre, polis kuvvetlerinin ana görevi "mahkemenin uy­gulayıcısı" olmaktır. Polis, buna ek olarak, kasabaların içinde devriyeler iç güvenliği sağlamakla görevlidir... IŞİD'in iddiasına göre Halep vilayetinde 10 polis karakolu bulunmaktadır."[29]

IŞİD'in sahip olduğu veya sahip olduğunu iddia ettiği yerel polis, El Hizbe, uygulanan korku politikaları bir arada ele alındığında hedeflenenin ne olduğu açıktır. IŞİD, önceki terörist yapıların aksine, belirli bir hüküm­ranlık bölgesi, sürekli bir insan kaynağı, düzenli silahlı birlikler ve meşru sayılacak kurumlara sahip olmayı hedefliyor. Tüm bunlar içinse kendisine sürekli bir insan kaynağını ve etrafında geniş yığınlardan oluşan bir koru­ma çemberi yaratmaya çalışıyor. Bu son hedef, sözü edilen raporda ince­likli bir şekilde tarif edilmiş:

"Askeri hizmet mensupları geleneksel devletlerde sıklıkla itibar görür­ler. IŞİD de sivil halk ile ordu arasında benzer bir ilişki kurma arzusunda. Göz önüne alınması gereken diğer bir olasılıksa IŞİD'in askerlik yaşı gel­miş erkekleri mecburi askerlik hizmetine zorlamasıdır. IŞİD sivil halka uy­guladığı yıldırma taktikleriyle biliniyor, bu nedenle bölge sakinleri askerli­ğe alma merkezlerine adlarını yazdırmamanın sonuçlarından korku duya­bilirler."[30]

IŞİD'İN HİZMET SİYASETİ:

IŞİD'in yarattığı etkileri, yalnızca, sık sık medyada görüntülenen şiddet eylemlerine bağlamak hatalı olacaktır. IŞİD silahla ve vahşi şiddet eylem­leriyle yarattığı korku ortamında tek muktedirin kendisi olduğunu ikna et­me sürecini, yerellerde hizmet tekelleri kurarak "tek kurtarıcı"nın da ken­disi olduğu inancıyla pekiştirmeyi hedefliyor. Bu hedefe uygun bir hizmet stratejisi de rapora yansımış:

"[IfiİD'in yaptığı yardımlar] çoğu kez yiyecek, giyecek, benzin ve tıbbi yardımlar biçiminde olurken Dava buluşmaları gibi idari yönetimin erken biçimleriyle uyumlu bir şekilde yürütülmektedirler. IfiİD'in insani yardım sağlamasının diğer bir nedeni ise bunun IŞİD'e bağımlılık ilişkisinin inşa­sının kolay bir yolu olmasıdır. Şayet IŞİD başka türlü yardım bulamayacak kişilere veya bulsalar bile ekonomik açıdan zor durumda olan sivillere pa­zar fiyatlarının altında insani yardım sağlayarak hayati önemdeki hizmet­ler üzerindeki tekelini adım adım kurabilir."[31]

IŞÎD'in hizmetleri erzak, giysi sağlamak veya elinde bulundurduğu mal­larla pazar fiyatlarını düzenlemek ve yoksullar arasındaki ekonomik fark­lılıkları gözeten tarifeler uygulamaktan ibaret değil. Elinde bulundurduğu enerji santralleri, üretim araçları sayesinde elindeki hizmet tekelini farklı alanlara da yaymakta. Bir örnek olarak, IŞID'in hükümranlığı altında bu­lunduğu söylenen Halep vilayetine daha yakından bakalım:

Halep, 110 kmx120 km'lik bir dikdörtgen biçiminde ve toplamda 10.000 kilometrekarelik bir alan işgal etmektedir. Kuzey sınırı Türkiye, ba­tı sınırı Suriye, güney sınırının bir bölümü Hum Vilayeti ve son olarak da doğu sınırı Rakka vilayeti ile PKK'ya bağlı güçlerin ve Kürt nüfusun oluş­turduğu Ayn El Arab adlı bölgeden oluşmaktadır. Betimlenen alan dünya­daki 48 ülkenin yüzölçümünden daha geniştir. Bu bölgede 5 şehir, 450 köy bünyesinde 1.2 milyon insan yaşamaktadır. Yine aynı bölgede IŞÎD kontro­lündeki alanlara elektrik sağlayan enerji santralleri bulunmaktadır.[32] Bu enerji santralleri, bölgenin büyüklüğüyle ve bu bölgenin sakinlerinin tek­nik bilgisiyle birlikte düşünüldüğünde IŞID'in sürekli olarak bölgede kal­ması için gerekli maddi olanakların bulunduğunu düşündürmektedir. An­cak bölgede bu tür bir varlığın sağlanması için IŞID'in hükümranlık alanı­nı çevreleyen egemen devletlerin bir çatışmasızlık ortamına ikna edilmesi, IŞID'in de "sürekli cihat" doktrini ve stratejisinden başka bir konsolidasyon aracı bulması gerekmektedir. Bugün, her iki koşul da gerçekleşmesi çok uzak farazi durumlardan öte bir anlam taşımıyor.

ŞAHİNLERİN VE ABD'NİN STRATEJİSİ

Mevcut durum hakkındaki bu raporların esas amacı ABD'nin egemen kliklerinin bir yol haritası çıkarmasına yardımcı olmaktır. Bu konuda şa­hinlerin görüşleri son derece önemlidir. Çünkü ne zaman konu askeri ala­na gelse, Şahinlerin raportörlerinin ABD Dış İşleri ve Savunma Bakanlık­larına sundukları önerilerin hayata şu veya bu ölçüde geçirildiğini görmek­teyiz. Şahinlerin önerdikleri strateji aşağıdaki gibidir:

"Bölge için dört stratejik hedefimiz olmalıdır:

- IŞİD ve El Nusra'yı mağlup edip yok etmek: onların yerel ortaklarını mağlup etmek veya hizaya sokmak.

- Egemenliği inşa etmek, Irak ve Suriye'deki devletleri meşru kılmak ve bu sayede onlar İran'ın siyasi ve askeri kontrolünü reddeden El Kaide tipi örgütlerin yeniden oluşmasına engel olabilsinler.

- Bölgesel tarikatçılığı azaltmak ve ABD'nin müttefiklerini korumak için İran'ın bölgesel hegemon olmasını engellemek.

- Ürdün ve Lübnan gibi halihazırda tehdit altında olan egemen devletle­rin bekasını sağlamak[33]"

Şahinlerin stratejilerinden anlıyoruz ki IŞİD'le mücadelenin hedefinde gerçekte şu üç madde bulunmaktadır:

1-Bölgede ABD'nin doğrudan veya dolaylı kontrolünü yeniden kur­mak.

2-İran'ın bölgesel gücünü kırmak ve etki alanını daraltmak (Lübnan'ın bekası için çalışmanın altında Lübnan Hizbullahı'nın direncini kırmak bu­lunmaktadır).

3-Irak ve Suriye'de ABD'yle uyumlu devlet veya devletçikler kurmak.

ABD'nin bölgesel planlarını hayata geçirmesinde görüldüğü gibi strate­jinin kimi maddeleri açıkça (İran'ın bölgesel hegemon olmasını engelle­mek), kimi maddelerse kapalı olarak (Ürdün ve Lübnan devletlerinin beka­sını sağlamak) ABD'nin daha somut hedeflerine işaret etmektedir. Irak ve Suriye'ye yönelik planlarsa daha şimdiden uygulama alanı bulmuş gibidir. Irak'ta resmi devletin egemenlik alanları ilga edilmiş ve sürekli olarak bir tampon bölge olarak işlev gören Kürdistan ve IŞİD bölgelerine ayrılmış durumdadır. Benzer bir bölümlenme Suriye için de geçerlidir. Halep ve Rakka vilayetleri başta olmak üzere kimi bölgelerde IŞİD'in egemenlik alanını derinleştirdiğini görmekteyiz.

Durum tahlilleriyle siyasi temellendirmeyi, tahlille stratejiyi birbirine karıştıran ve bu yönüyle ABD siyaseti içinde de tahlilleri üzerinden bir iç siyaset stratejisini yürütmeye çalışan şahinlerin IŞİD'in genişlemesinin so­rumluluğunu çoğu zaman Esad'a ve/veya bölgede plansız bir sürecin so­nunda beliren bir yan ürüne attığını görüyoruz. Bu da iç siyasetin oluştu­rulmasında da işleve sahip olan raporların "tarafsız" durum tahlillerinden oluştuğu kanısının doğruluğunu zayıflatıyor. Söz konusu raporların gerçe­ği arayan bir saikle oluşturulduğu varsayılıyorsa, ABD kongresi için rapor hazırlayanların araştırma yeterlilikleri bir hayli küçümseniyor demektir. Bu küçümsemeye kalkışmadığımızdan, raportörlerin amacının salt bir durum tahlilinden ziyade "tarafsız" bir dilin içerisine Irak ve Suriye devletlerinin ABD'nin planlarına uygun hale gelebileceği ortamın siyasi argümanlarını yerleştirmek olduğunu görebiliyoruz. Bir örnek:

"Esad'ın zorbalığı ve insani kriz El Nusra Cephesi'ne yaradı ve kapsa­yıcı ve istikrarlı hükümet oluşturma beklentilerine zarar verdi. Ölü sayısı Birleşmiş Milletler verilerine göre 2014 Nisanı'nda iki yüzbin kişiye yak­laşıyordu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu'nun tahmin­lerine göre 3 milyondan fazla Suriyeli ülkelerini terk etti, 6.4 milyon ise ül­ke içerisinde yer değiştirdi."[34]

Görüldüğü üzere, Şahinlere göre IŞID ve El Nusra Cephesi'nin doğma nedeni Esad rejimidir. Oysa kendi açıklamalarındaki rakamlara ve olayla­rın gerçekleştiği tarihlere baktığımızda söz konusu örgütlerin tırmanışa geçmeleri ve IŞID'in bu adla hilafeti kuracak noktaya gelmesi Suriye'nin ve Irak hükümetlerinin hizadan çıkmasıyla başlamaktadır.

ABD'NİN SİYASAL VE YAPISAL ÇIKMAZLARI

ABD'nin hedeflerinin ve yürüttüğü siyasetlerin kimi zaman uyuşmama­sından kaynaklanan sorunlar aşılabilir görülmüyor. Sünnileri kazanarak Esad'ı ve İran'ı yalnızlaştırma ve zayıflatma stratejisiyle IŞİD'e karşı böl­gede müttefiksiz ve istihbaratsız kalma sorunuyla; Müttefik ve istihbarat elde etme hedefiyle de ana stratejisinden sapma ve Sünni Araplar arasında­ki ittifak olanaklarını daraltma sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Buna alternatif olarak sunulan öneriye yakından bakalım:

"Irak ve Suriye'yi bir kenara atan ABD şu an bir strateji kurmak için ge­rekli olan temel istihbarat ve mevcut durum bilgisinden yoksun. ABD var­sayımları test ederek anlayışını zenginleştiren, istekli Sünni Araplarla dost­luğunu geliştiren ve karar almaya daha uygun koşulları yaratan yinelemeli bir yaklaşıma ayak uydurmalıdır."[35]

Öneri açıkça uzun vadeli planlar için kısa vadeli ve yüksek riskli "dene­me yanılma" yöntemini kapsıyor. Bu türden bir öneri ilk bakışta çok saç­ma gelecektir. Ancak bu önerinin önerilme nedenleri görüldüğünde bu saç­malığın bir açmazın ifadesi olduğu anlaşılmaktadır. Bölge ülkeleri arasın­da destek sağlanabilecek ülkelerin yalnızca Ürdün, Lübnan ve Türkiye ol­duğu gerçeği, "bölgede istihbarat ve nüfus" isteyen ABD'yi daraltmaktadır. Yine de bu ülkeler en çok dillendirilen ve dillendirilmesi de gereken ülke­ler olarak raporlarda göze çarpıyor:

"Bölge devletleri [ABD'nin girişiminde] önemli roller oynayacaktır. ABD Suriye'deki aşırıları desteklemekte olan ülkelere desteklerini azalt­maları ya da doğrudan kesmeleri konusunda olası tüm baskıyı yapmalıdır. Şayet destekçi aşırılardan Katar gibileri davranışını değiştirmeyi redde­derse, ABD uluslararası ortaklarıyla birlikte desteği önlemeli ve destek ve­renlere yaptırımı göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye'yle hassas bir dip­lomasi kurularak Ankara desteğini çekmesi için ikna edilmelidir. Türki­ye'nin aşırıları öncelikle ABD'ye ve uluslararası ölçekteki pasifliğe yanıt olarak garantici bir stratejinin bir parçası olarak destek veriyor olabilece­ğinden ötürü, ABD'nin stratejisindeki bir değişikliğin Türk politikasındaki bir değişikliği kolaylaştırması olasıdır."[36]

Türkiye'nin ve diğerlerinin (Ürdün ve Lübnan) bu denli öne çıkma ne­denlerini aşağıda görebiliriz. Rapora göre asla yapılmaması gerekenler şunlar[37]:

1- Hiçbir şey yapmamak

2- IŞID'i sekteye uğratmak. IŞID'in mağlubiyeti olmaksızın ya da IŞID yok edilmeksizin yapılacak bir sekteye uğratma eylemi Irak ve Suriye'de kalıcı ABD askeri operasyonlarının formülü olacaktır. Bununsa bir sonu ya da başarılı bir sonucu olmayacaktır.

3- Esad işbirliği yapmak. Esad, katı Alevi mezhepçiliğinin birincil sim­gesi olması nedeniyle El Nusra ve IŞID gibi aşırıcı Sünni gruplara verilen desteği arttıracağından IŞID'e karşı etkisizdir. Onunla işbirliği başarısız ol­makla kalmayacak Sünni Arapların ABD'nin kendilerine karşı olduğuna inanmalarına yol açacak ve ileride IŞID'e karşı onlarla yapılabilecek itti­fakların önüne geçecektir.

4-İran'la herhangi bir düzeyde işbirliği yapmak. Iran bölgede mezhep­çiliğin birincil simgesidir ve tercihen aşırıcı Şii grupları desteklemektedir. Milli güvenlik kuvvetleriyle uluslararası bir yapıya girmesi sonucunda ken­di kuvvetleri ve terörist gruplarıyla birlikte gelecektir. İran'la işbirliği yap­mak Esad'la yapıldığında olacağı gibi Sünni algıda aynı sonuçlanacaktır.

5- Irak ve Suriye üniter devletlerinin parçalanmalarına razı gelmek. Müslüman dünyadaki tüm sınırlar yapay ve sömürgecilerin dayatmalarıyla yapılmıştır. Bunların şiddet yoluyla yeniden şekillenebileceğinin kabulü, Afrika ve Ortadoğu'da savaşları meşru kılacaktır. Aşırı derecede yerelleşmiş güvenlik kuvvetleri IŞİD'e karşı etkin bir şekilde iş göremez. El Kai­de bağlantılı grupların gelecekte de ortaya çıkmasına olanak tanıyan koşul­ların yeniden oluşmasını engellemek için Irak ve Suriye devletlerinin kay­nakları gerekli olacaktır.

6- El Nusra Cephesini güçlendirmek. Yalnızca IŞİD'i hedefe almanın olası sonuçlarından biri de budur ve bu tam bir felaketle sonuçlanacaktır.

7- Bağımsız bir Kürdistan'ı desteklemek. Bağımsız bir Kürdistan üniter bir Irak'ın parçalanmasını sağlayacaktır ki bu IŞID'in büyük stratejik he­defidir. Bu aynı zamanda yalnızca Irak ve Suriye'nin değil Türkiye ve İran'ı da içine alacak şekilde bölgenin istikrarsızlaştırmasını alevlendire­cektir. Dahası, Irak Kürtlerinin iç dinamikleri göz önünde bulunduruldu­ğunda, oluşturulması hedeflenen üniter bir Kürdisyan'ın koşullarının oldu­ğu sanılması nedeniyle bu tam anlamıyla bir yanılgıdır.

Bu 7 maddeden de anlaşılacağı üzere, etnik-mezhepsel temelli ayrışma­lar ve orta-uzun vadeli ABD hedefleri nedeniyle Esad'lı bir Suriye, İran'a yakın veya Suriye-Mısır çizgisinde bir Irak ile işbirliği olanaksızdır. Öte yandan bölgede Sünni Arapları kazanma hedefi de uygulanması güç bir he­deftir. Özellikle ABD eliyle bölgeye yapılacak bir askeri müdahale IŞİD saflarında ve çevresinde ABD aleyhtarı bir hava oluşturup bölgenin güçle­rini ABD'nin karşısında birleştirebilir. Bu nedenle IŞİD'e karşı görünürde uygulanacak siyasetlerin ABD'yi bölgeye yerleştirmeye odaklanacağını söylemek daha gerçekçi olacaktır. Bu sayede Sünni Arap kitlesini karşısı­na almaktansa içerisinde bölünmeler yaratıp Irak ve Suriye'ye etki edebile­cek yeni kuvvetler yaratılabilecek ve bu iki ülkeye karşı ABD varlığı daha yakından ve uluslararası toplumun rızasıyla hissettirilebilecektir.

IŞİD TERÖRÜNÜN ÖZGÜNLÜĞÜ

IŞİD öncesinde, 11 Eylül saldırılarıyla birlikte uluslararası terörizmde şiddet eşiği aşılmıştı.[38] Terör olaylarındaki "nicel" artışa kıyasla IŞID'i bu artışın faillerinden niteliksel açıdan farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılıkla­rın bir kısmına yukarıda değindik. Bu farklar;

1- Yerleşik bir terör örgütü.

2- İnsan kaynağının önemli bir bölümü kitlesel ve belirli bir disiplin al­tında bulunuyor. Diğer örgütlerin çoğunda militanlar hücreler halinde ve si­lahlı eylemler süresince faal bulunuyordu.

3Gittikçe artan bir hükümranlık alanı bulunan ve bulunduğu yerde var­lığını kökleştiren bir örgüt.

IŞID'in kendine özgülüğünü anlamak için kendine özgülüğünü bozan ortaklıkları bulunan ve kendisini doğuran örgüt, El Kaide anlaşılmalıdır. Bunun için öncelikle El Kaide'nin kısa tarihçesini sunacağız:

EL KAİDE IRAK'IN TARİHÇESİ

"El Kaide Irak'ın kökenleri cihatçı bir grup olan Tevhid vel Cihat (Bir­lik ve Cihat) adlı örgütün Ürdünlü militan Ebu Musap El Zerkavi tarafın­dan kurulmasında yatıyor. Bu deneyimli cihatçı önceleri 2001'de Afganis­tan'dan çekilmesinden sonra Ensar El İslam'la ilişki içerisindeydi. Zerka­vi, Irak'ın koalisyon güçleri tarafından işgalinde ortaya çıkan cihat olanak­larını anında fark etti ve Batılı rehinelerin kafalarının halka açık bir şekil­de kesimlerinde kişisel olarak da bulunması da dahil aşırı kanlı eylemlere meyliyle hızla nam saldı. 2004'te, Zerkavi örgütünü El Kaide Mezopotam­ya olarak yeniden adlandırdı ve Usame Bin Ladin'le resmi bir şekilde itti­fak kurdu. Zerkavi'nin El Kaide "markası"yla özdeşleşmesi, hem onun ününe kattı hem de dış bağlantılara (sponsorlara) ulaşma araçlarını arttırdı. Aynı şekilde, Afganistan-Pakistan sınırında gizlenen eski El Kaide liderli­ği Zerkavi bağlantı içerisinde olduğunda, Zerkavi dünyanın en öne çıkan cihatçı savaş alanında El Kaide'nin görünebilir olmasını sağladı. El Kaide ve Zerkavi arasındaki ittifak, El Kaide'nin Zerkavi'nin hiçbir ayrım gözet­meksizin Iraklı sivilleri öldürme rutini sonucu Müslüman kamuoyunu ya­bancılaştırmasından ötürü öngörülü bir şekilde kınamasıyla ortaya çıkan strateji ve taktikler konusundaki ayrılıklar nedeniyle zarar gördü. Bununla beraber ittifak, her iki müttefik için de bırakılmasını göze alınamayacak denli değerli ve Zerkavi'nin ölümünün ardından ciddi bir sorun çıkmadan sürmektedir."[39]

ORTAK İDEOLOJİK HARÇ: SELEFİLİK (SELEFİ CİHATÇILIK)

İki örgütün ortaklıklarının başında benimsenen ideolojik harç yer al­maktadır, Selefilik: "El Kaide'nin çeşitli biçimlerini birleştiren, onlara il­ham veren ve onları motive eden ideoloji, Sünni İslam'ın adına Selefi Cihatçılık denen aşırı uçlu bir yorumundan doğmaktadır.1.2 milyarlık güçlü Müslüman camiasında (Kur'anı ve Hz. Muhammed örneğini takip eden insanlar), Sünniler (peygamberin örneğini takip edenler) ve Şiiler (pey­gamberin örneğini ve damadı Hz. Ali üzerinden devam soyunun örneğini takip edenler) bulunmaktadır. Sünni İslam'ın Selefi versiyonu ise peygam­berin zamanında ve onun hemen sonrasında uygulandığına inandıkları ha­liyle İslam'ı hayata geçirmeyi amaçlamaktadır. Selefilerin bir kısmı Müs­lümanları dünya çapında birleştirmenin bir yöntemi olarak şiddeti savun­makta, İslam'a ilişkin kendi anlayışlarını yansıtan bir versiyonu dayatmak­tadır.."[40]

Bu satırlardan Zerkavi, Bin Ladin ve/veya Bağdadi gibilerinin cihatçıselefi yorumlarının kendilerine özgü ve yeni olduğu anlaşılmamalıdır. Söz konusu aşırı uç yorum oldukça eskidir ve toplumsal-tarihsel dayanaklara sahiptir: "İslam'ın cihatçı ifadeleri doğru düzgün anlaşılmadığında, insa­nı birçok hataya sürükler. İlkin, İslami cihadın yeni bir ideoloji olduğu ya da Afgan Savaşı (1978-89) bağlamında ortaya çıkan radikal bir akım ol­duğu inanışı vardır. Aslında, radikal eğilim en azından, Ortaçağ hukukçu­su Takieldin Ahmed İbn Taymiye'ye (1263-1328), 18. Yüzyıl vaizi Muhammed Bin Abdal Vahap (1703-1791) ve modern zamanlardan Hasan El Benna (1906-1949), Mevlana Ebu'l A'la el-Mevdudi (1903-1979), Muhammed İlyas (1885-1944), Seyit Kutup (1906-1966) ve daha pek çoklarına kadar götürülebilir. El Kaidenin her iki lideri de, Usame Bin Ladin ve Ayman El Zevahirinin her ikisi de meşhur ideolojik konumları miras edindiler, yok­sa radikal İslam düşüncesinin kurucuları değildirler."[41]

Diğer bir ortaklık IŞÎD'i doğrudan Mücahit Şura Konseyleri adlı şemsi­ye örgütün içerisinde merkezi bir yapı bulunduğu halde şemsiye altındaki örgütlerin inisiyatiflerinin canlı ve yapılarının özerk kalmasıdır. Zira hem bu şemsiye örgüt hem IŞÎD hem de esasen hepsinin kökü olan El Kaide bu tür bir şemsiye örgüttür: "21. yüzyılın başlarında, El Kaideyi altında fark­lı derecelerde işlev gören birçok terörist grupların bulunduğu bir şemsiye örgüt olarak anlamak mümkündür. Bu gruplar önceleri Pakistan, Irak, Türkiye, Suudi Arabistan, Fas, Endonezya ve diğer Ortadoğu, Asya ve Av­rupa ülkelerinin de aralarında bulunduğu 45 ülkede faaliyet göstermişler­dir. Bu örgütlerin birçoğu Usame Bin Ladini ve El Kaideyi taklit etmek için simge ve model olarak görmekte fakat yine de onların cihat söylemi­nin altında Batıya karşı mücadele etmektedirler."[42]

Ne var ki burada önemli bir fark da yatmaktadır. Her ne kadar bu üç ör­güt de şemsiye örgüt oldukları halde El Kaide'nin "şemsiye" yapısı önem­li bir farklılık taşımaktadır, ki bu farklılık sayesinde IŞID ortaya çıkabil­miştir.

EL KAİDE'NİN DÖRT BOYUTU

El Kaide'nin iyi anlaşılmamasının en önemli nedenlerinden biri "El Kai­de" ifadesinin her geçtiği yerde bu ifadenin aynı yapıya işaret ettiğinin sanılmasıdır. Gerçekte "El Kaide" ifadesi Selefi Cihatçı militanlığın birçok farklı biçimine atıfta bulunmak için kullanılabilmektedir. Esasında El Kai­de terimi tek başına kullanıldığında El Kaide Merkezine, El Kaide Şubele­rine, El Kaide Yereline ve El Kaide Şebekesinden herhangi biri için kulla­nılıyor olabilir. Brian Fishman ve James Forest'in 2009 yılında yayımla­dıkları bir çalışma bu ayrımları netleştiriyor:

El Kaide Merkezi: "El Kaide Merkezi "en uzak" düşmana saldırmaya odaklanmaktadır, ki bu en uzak düşmandan kasıt öncelikle ABD ve onun yanı sıra Batı demokrasileridir... El Kaide Merkezi'nin nihai amacı Ortado­ğu'daki mürtet hükümetleri yok etmektir."[43] Ne yazık ki Fisherman ve Fo­rest'in çalışmaları ABD merkezli propagandanın ve görevlendirmenin de­fosunu taşımaktadır. ABD ile Ortadoğu'daki "mürtet" (dinden dönmüş) hü­kümetlerin (Irak ve Suriye) çatıştığı bir ortamda El Kaide Merkezi'nin "en uzak" düşmanının, en öncelikli düşmanının ABD olduğunu söylemek ar­dından da "nihai amaç"ın söz konusu "mürtet hükümetler" olduğunu söy­lemek bu defonun kuyruklusudur.

El Kaide Şubeleri: IŞÎD'i doğuran yapı tam da bu şube yapılarıdır. IŞÎD'in bölgede tercih edilir olmasının nedeni şube yapısının örgütlülüğü ve yerindenliği sayesinde bölgede işlevsel bir konum kazanabilmesidir: "Dünya'da faal bulunan en etkili El Kaide Şubeleri, El Kaide Irak ve El Kaide Müslüman Mağrip'tir. El Kaide Irak dünyadaki en etkin terör örgü­tüdür. Irak'a özgü küresel ilgiden ötürü El Kaide'nin karmaşık medya ope­rasyonları en çok izlenen operasyonlardır."[44]

IŞID'in organik kökeni olan El Kaide Irak, salt konumu nedeniyle değil ama aynı zamanda terörü etkin ve hızlı bir biçimde uygulama kapasitesi nedeniyle göz önünde bulunmuştur. El Kaide'nin bu niteliğinin nedenleri ise hala karanlıktadır. Bu niteliklere varabilmelerinin en açık nedeni örgüt üyelerinin en sıcak çatışma bölgelerindeki kamplarda (Irak devletinden ka­tılanların Irak ordusunun askeri operasyonlarında, El Kaide Merkezden ka­tılanların Bin Ladin'in kamplarında, diğerlerininse istihbarat örgütlerince doğrudan) aldıkları eğitimlerdir. İstihbarat örgütlerinin eğitimleri genelde kolay kolay aydınlatılamayan eğitim türlerindendir. Ancak 2014'ün haziran ayında bazı medya kuruluşlarının aktardığına göre IŞÎD üyeleri Suriye hü­kümetiyle çarpışmaları için CIA'ya bağlı Ürdün'deki gizli bir üste 2012 yı­lında eğitildiler.[45] Tüm bu eğitimlerin sonucunda ve belki buna ek olarak karanlıkta kalan başka nedenlerin de etkisiyle işlevsel bir konum kazanan El Kaide Irak IŞÎD'in omurgasını kuracak güce kavuşmuştur. Kullanılan si­lahlar bu güce işaret etmektedir: "Irak'taki kimyasal silahlar El Kaide Şu­belerine CBRN (Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer) savaşı örneği sunuyor. Bu saldırılar başarılı bir şekilde birçok insanı öldürdüğü halde, çoğu kurbanın ölüm nedeni kimyasaldan çok hareketli patlamaydı. Bu tür saldırılar göreli olarak basittir, çoğunlukla kimyasal taşıyan bir tankere bağlanan uydurma patlayıcı aygıtlarıyla yapılır."[46]

El Kaide şubeleri ve birazdan değinilecek olan El Kaide yerelleri, terö­rizmin pratiğine ilişkin önemli karakteristiklere sahiptir. Herhangi bir plan­lı doktrine etme ve beyin yıkama süreçlerine kıyasla daha etkili ve inisiya­tifli (elbette istihbari yönlendirmeye de daha açık) yapıların oluşmasına olanak tanıyan bu karakteristikler terör uzmanı Sam Mullins tarafından şu şekilde belirtiliyor:

"... teröriste dönüşme sürecinde kişinin denkleriyle girdiği planlanmış olanlarındansa kendiliğinden olan grup etkileşiminin sistematik beyin yı­kamadan ve doktrine edilmekten daha hayati bir bileşen olduğu görülmek­tedir. Dahası, doğrudan yukarıdan aşağıya etkinin yokluğunda kendiliğin­den grup etkileşiminin önemi farklı "kendi kendine başlatan" grupların (ideolojik veya uygulamalı bilginin internet üzerinden veya serbestçe dola­şıma girmesiyle ve böylelikle büyük örgütlenmelerle formal bağlara duyu­lan gereksinimler ortadan kalkmış da olur) ortaya çıkmasıyla katlanmak­tadır." [47]

EL KAİDE YERELLERİ

"Her ne kadar hem El Kaide Merkezi hem de El Kaide Yerelleri siville­re karşı ölümcül saldırılarında başarılı olduysa da bu türden hücreler ba­şarıları ile olduğu kadar hatalarıyla da, Londra ve Glaskov havaalanların­daki propan bombasını hatırlayalım, fark edilirler. El Kaide Yerel hücrele­ri genellikle El Kaide Merkezine veya El Kaide Şubelerine kıyasla çok da­ha az kaynağa ve çok daha az uzmanlığa sahiptir. El Kaide Yerel, El Kai­de Merkezin küresel perspektifine uyum sağlamaya çalışır, ne var ki hali hazırdaki saldırılar Irak'ta savaşla ilişkilendirilmektedir. Yine de yurtdışın­da yaşayan Selefi Cihatçı uzmanlar arasında Batılı devletlere saldırmanın teolojik kabul edilebilirliği konusunda bir takım tartışmalar yapılmaktadır. Londra'da yaşayan etkili bir Suriyeli vaiz olan Ebu Beşir El Tartusi hem intihar bombalamalarına hem de İngiliz 'ev sahiplerine' yapılan Selefi Ci­hatçı saldırıların kabul edilebilirliğine karşı konumlanmıştır.."[48]

"Stratejik bir bakış açısından, El Kaide Yerel'in bir hücresi büyük bir CBRN saldırısından sonra içerisinde bulunduğu hedef toplum bünyesinde faal kalması çok düşük bir ihtimaldir. Öte yandan, uzun zaman sürecek bir korku yaratmak için tasarlanmış kimyasal veya biyolojik silahı kullanan düşük düzeyli bir kampanyayı sürdürmek mümkündür.."[49]

EL KAİDE ŞEBEKESİ

"Herhangi bir askeri örgütlülükle bağı bulunmayan El Kaide destekçi­leri taktiksel eğitimden ve lojistik destekten yoksun oldukları için çok sınır­lı bir operasyonel tercih aralığına sahiptirler. Stratejik etkilerini bir saldı­rının stratejik maliyetlerini azaltarak optimize etmeyi amaçlayan bir istek­ten çok, bir El Kaide Şebekesi hücreleri muhtemelen bulabileceği herhan­gi bir kaynaktan yararlanmaya çalışacaktır. El Kaide Şebekesi hücreleri­nin stratejik dinamikleri El Kaide Yerellerininkine benzemektedir, elbette söz konusu örgütlerin taktik kapasitelerine sahip olmadıkları kaydıyla. El Kaide Merkezinin, şubelerinin ve hatta bazı yerellerinin kendi fiziksel ve psikolojik etkilerini arttırmaya dönük karmaşık bir planı hayata geçirme­leri mümkünken, El Kaide şebekesi karmaşıklığı olabildiğince azaltmaya çalışacaktır. Bu bir CBRN saldırısının yapılamayacağı veya böyle bir sal­dırının etkili olmayacağı anlamına gelmez. El Kaide'yi ideolojik nedenler­le destekleyen bir kimya mühendisinin oldukça tehlikeli ve potansiyel ola­rak bir hayli ölümcül saldırılar yapabileceği düşünülmelidir."[50]

SİLAHLAN NEREDEN BULUYORLAR? EĞİTİMLERİ NASIL?

IŞÎD'in sahip olduğu silahlara ilişkin bazı bilgi kaynaklarımız bulun­maktadır. Bunlardan bir kısmı sanal ortamdaki kişisel yazılı ve sözlü pay­laşımlardır, bir diğeri sanal ortamdaki görsel-multimedia paylaşımlardır ve son olarak çatışmalarda elde edildiği belgelenen silahlara ilişkin çok taraf­lı raporlardır (birçok tarafça doğruluğu kabul edilen raporlardır). Bunlar­dan ilki çok güvenilir değildir: "İlginçtir, 2007'nin ilk çeyreğinde Iraklı kamyon bombalamalarındaki sözümona klor kullanımı, medyada büyük yer bulduğu halde şimdi konu edilmemektedir. Gelgelelim, akılda tutulma­lıdır ki Irak'ta bulunan hiçbir Cihatçı örgüt bugüne dek resmi olarak bu tür bombaların kullanıldığını kabul etmemiştir. Sanal cihatçıların ilgilendikle­ri oranda, Mücahitlerin halihazırda uyguladıkları bir taktiktense, sözde "klor bombaları", IŞİD'in ününü büyütmek isteyenlerin propagandasının bir parçası olarak görülmelidir."[51]

İkinci tür bilgi kaynağına örnek olarak Hamad Awidat adlı muhabirin 23 Eylül 2014'te sosyal paylaşım sitelerinde paylaştığı ve IŞİD militanlarının ellerinde ağır makinalılarla, İsrail komandolarının kontrolündeki Golan te­pelerinde görüldükleri görüntüler verilebilir. Sonuncu bilgi kaynağına ör­nek olarak silah uzmanlarından aktarılan şu bilgiyi verebiliriz: "Suriye'de, IŞİD silahları hem diğer asi gruplardan hem de hükümetten elde etmiştir. Irak'ta, askeri teçhizatı ordudan sağlamıştır."[52]

Çok taraflı raporların hazırlanmasında önemli çalışmaları olan CAR (Conflict Armament ResearchÇatışma Silahlanma Araştırma) adlı araştır­ma kuruluşunun elde ettiği raporun ayrıntılarına göre IŞİD'in elinde bulu­nan silahlar uluslararası ölçekte lojistik desteğe işaret etmektedir[53]:

"Yeni bir rapora göre, IŞİD 'önemli miktarlarda' ABD yapımı silahları terör alanını Ortadoğu'da yaymak için kullanıyor. Bu rapor Londra mer­kezli araştırma grubu olan CAR adlı araştırma grubunun Irak ve Suriye'de yaptığı araştırmalarla düzenlenmiştir. IŞİD'in ABD askeri teçhizatını kul­landığı bir süredir bilinmekteydi, fakat CAR'ın çalışması hükümet olmayan yapıların yaptığı, terörist grup IŞİD'in konuşlandırdığı teçhizatı ayrıntılı bir biçimde kayda geçiren ilk çalışmadır. Amerikan yapımı M16A4 suikast tüfeği Ortadoğu'da IŞİD tarafından ele geçirildikten sonra CAR tarafın­dan kayda geçirilmiştir. M79 90 milimetrelik tanksavar roketler IŞİD kuv­vetlerinden Suriye'de ele geçirildi. Çin yapımı PKM model M80 makineli silah IŞİD tarafından kullanılmaktadır. IŞİD tarafından kullanılan küçük silahlar ise Amerikan M16A4 suikast tüfekleri ve XM15 yarıotamatik tüfek­lerdir. IŞİD'in kullandığı diğer silahların arasında Suudi Arabistan tara­fından verilen Özgür Suriye Ordusuna M79 90 milimetrelik tanksavar ro­ketler, Çin yapımı M80 genel amaçlı makineli silah ve bir Hırvat Elmech dürbünlü tüfek bulunuyor."[54]

Bunca ayrıntılı bilgiye rağmen IŞİD'in silahlanması konusunda doğru­dan hedef gösteren bilgileri Batı basınında bulamıyoruz. İran devletine bağlı Press TV'nin aktardığına göreyse IŞÎD'i silahlandıran ABD'dir. Press TV'nin haber kaynağı ABD senatosundan[55]:

Senatör Rand Paul'in söylediğine göre ABD hükümeti Suriye'deki IŞİD militanlarını silahlandırmakta ve ABD müttefikleri de onları finanse et­mektedir. Paul'ün söylediğine göre ABD'nin İran Körfesindeki iki büyük müttefiki Suudi Arabistan ve Katar terörist grubu finanse etmektedir. ABD finansmanı ve desteğine ilişkin, özellikle ABD'nin IŞİD üzerindeki istihbari ve bombalama amaçlı uçuşlarından sonra akıllara gelebilecek "neden" sorusuna ilişkin bir tartışma yürütmek anlamlı olabilir. Ancak bu yazının özü bu "neden" sorusuna odaklanmaktan çok doğrudan "destek, finans­man, plan ve tasarım" olgularına odaklandığından kısa bir notla geçiştire­ceğiz. ABD ve genel olarak Batı bu denli vahşi eylemlere bulaşan "İslami" terör örgütlerini neden destekliyor? ABD'nin terör ve savaş siyasetlerinin ciddi bir muhalifi olan Dr. Kevin Barrett'in bu soruya yanıtı net[56]:

Batı ne diye bu en korkunç, en kanlı "İslamcı terör" gruplarını des­tekliyor hatta yaratıyor? Polisin eylemcilerin arasına provokatörleri yer­leştirme nedeniyle aynı nedenden ötürü: Grupları bozguna uğratıp, hal­kı arkasına almak ve polisin onları yok etmesini sağlamak için. Bar­rett'in yanıtının eksik yanını da tamamlayalım. Normal koşullarda söz konusu polisi orada istemeyen bir halkın "polisi çağırmasının ve poli­sin varoluş nedenini zihninde yeniden üretmesinin de sağlanacak olma­sı provokatörlerin desteklenmesinin önemli bir nedenidir.

KİMDEN TERÖRİST OLUR? TERÖRİST NASIL OLUNUR?

Uygulanan şiddet eylemlerinin bünyesindeki vahşet ve eylemlerin ger­çekleştiği coğrafyaya ilişkin genel geçer yargılar nedeniyle IŞİD'e katılan teröristlerin, özellikle de üst kademe kişilerin geçmişte yoksulluk çekmiş

ve eğitimsiz kişilerden oluştuğu kanısı kabul görmektedir. Bu kanıyı birçok örnekle doğrulamak mümkün olsa da olgulara ve terör pratiklerinin gene­line bakıldığında şiddet eğilimi ile yoksulluk ve/veya cehalet arasında doğ­rudan bir ilişki olmadığı gibi çoğu zaman ilişki ters yöndedir. Yoksullukla terörizm arasında sanıldığı türden doğrudan bir bağlantının olmadığı Alan B. Krueger tarafından işlenmektedir: "Aslında, önde gelen ve iyi niyetli dünya liderlerinin, uzmanların [yoksullukla terörizm arasındaki] bağlantı­yı herhangi bir ampirik temel olmaksızın kurmaları bana çok ilginç geliyor. Bugün elimizdeki sayısız kanıta göre eğitim ve yoksulluğun terörizmdeki et­kisi dolaylı, karmaşık ve büyük olasılıkla çok zayıftır."[57]

İntihar saldırılarına ve şiddet eylemlerine verilen destekle eğitim düzeyi arasındaki ilişkiye ilişkin yapılan bir araştırmanın sonuçlarını Krueger şu şekilde yorumluyor: "Yüksek gelirli insanların intihar bombalamalarını meşru görmemeye eğilimli olduklarına dair herhangi bir veri[58] bulunma­maktadır. Türkiye'de bu türden saldırıları haklı görenlerin yüksek gelirli­lerden oluştuğu görülmektedir. Ürdün ve Pakistan'da gelir düşüklüğüyle intihar bombalamalarının meşru görülmesi arasında zayıf bir bağlantı bu­lunmaktadır..."[59]

Söz konusu destek İsrail'e yönelik saldırılar ilişkin sorgulandığında çok daha artmaktadır: "[İsrail karşıtı şiddet eylemlerine Türkiye, Ürdün, Pakis­tan gibi ülkelerde verilen] destek öğrenciler arasında yüzde 90'ı bulmakta­dır. Bu bulgu, şayet öğrencilerin en radikal grubunu temsil ettiği düşünü­lürse çok şaşırtıcı değil. Akılda tutulması gereken diğer bir bilgi ise bu öğ­rencilerin 18 yaşında veya daha büyük olduklarıdır ki bu onların yüksek öğrenim öğrencileri olduğuna işaret etmektedir."[60]

"Bunlara ek olarak, intihar bombacılarının neredeyse yüzde 60'ı, toplu­mun yüzde 15'inin lise derecesinin altında olduğu halde, lise derecesinden yüksek dereceden mezundur. Bu rakamlar şaşırtıcı değildir çünkü, bu veri­lerin toplandığı iki örgüt olan hem Hamas hem de Filistin İslami Cihad ör­gütleri militanlarını üniversite kampüslerinden kazanıyorlar. Bu militanlar orta veya daha üst sınıfların ailelerinin çocuklarından oluşuyor."[61]

Eğitimle şiddet eylemlerine destek arasında ilişki kurulmasını sağlayan ampirik verilere ilişkin kuşkulara karşı bu olgunun ardındaki mantık şu şe­kilde işleyebildiğim söylemek sanırız yararlı olacaktır: "Burada sürekli tekrarlanan bir motifi görüyoruz: Her ne kadar düşük sosyoekonomik sta­tüye veya düşük düzeyli eğitime sahip kişiler teröre katılma konusunda düflük fırsat maliyetine sahip olsa da düşük gelirliler maddi kazançları, belki de gereksinimleri yüzünden, ideolojik hedeflerden üstün tutuyorlar. Ka­muoyu anketlerinde ya da oylamalarında gördüğümüz gibi iyi durumda olan ve daha iyi eğitim almifl kifliler aşırı uçlara sürüklenebildiği sonucu­na varabiliriz. Daha az eğitimli kiflilerse bir görüfle sahip olmamaya eği­limdirler. Daha eğitimliler oy kullanmaya daha çok eğilimdirler. Daha eği­timli ve daha yüksek gelirliler oy kullanmada daha fazla fırsat maliyetine sahipler. Ancak bu onları oy kullanmaktan alıkoymaz, bunun nedeni muh­temelen o verme sürecine inanmaları ve bilgilenip görüfl oluflturmanın on­lar için daha kolay olmasıdır. Daha eğitimli kifliler için bilgi edinmek da­ha ucuz ve daha kolaydır. Aynı zamanda görüfllerine daha fazla güveniyor­lar ve bu da onları aflirı uçlara götürebiliyor."[62]

Görüldüğü gibi şu veya bu şekilde tanık olduğumuz vahşet eylemlerini yapan kişilerin akıl sağlığıyla ilgili sorunları olması, eğitimsiz veya yoksul olmaları gerekmemektedir. Esasında, uygulanan siyasetlerin, hedeflerin bütününe bakıldığında şiddetin işlevi ve araçsallığı ortadadır. Sürekli ola­rak uygulanan şiddet toplumun belirli bölümlerinin rızasının üretimi için işkence gibi bir işlev görmekteyken, bir yandan da uluslararası toplum na­zarında bölgeye askeri müdahale için gerekçelerin üretilmesi için olumlu bir iklim yaratmaktadır. Şiddetin işkence olarak kullanımını daha iyi anla­yabilmek için şu tunç yasasını anımsamakta yarar var: İşkencenin niha­i işlevi güç yanılsaması üretmektir.[63] Üretilen güç yanılsaması süreklilik ka­zandığında varlığını sürdürmek isteyen kitlelerde rıza üretimini kolaylaştır­masının yanı sıra şiddetin uygulayıcılarının kararlılığını pekiştirmektedir.

NEDENSELLİK VE OLGULAR SINAVDA

Andrew Phillips'in 2009 yılında yayımlanan "How al Qaeda lost in Iraq" (El Kaide Irak'ta nasıl kaybetti) başlıklı makalesinde El Kaide'nin (daha doğrusu El Kaide Irak adlı örgütün, bu örgüt El Kaide'nin yerel adlarla fa­aliyet yürüten ve merkezi El Kaide'den farklı olarak yerel kuvvetlerle daha yoğun ilişkileri olan ayrı bir örgüt gibi değerlendirilebilir) Irak'ta başarısız olma nedenleriyle şimdilerde IŞİD'in "başarılı" olma (yayılma, etkili olma) nedenleri arasında büyük bir paralellik var:

"El Kaide Irak'ın mağlubiyetinin ideolojik katılığına, ölçüsüz ve ayrım­sız fliddet tutkusuna ve içinde bulunduğu toplulukların hassasiyetlerine ve siyasi çıkarlarına uyum sağlamaktaki mutlak hoflnutsuzluğuna yıkılabile­ceğini düflünüyorum. Dahası, istisnai olmanın çok ötesinde, El Kaide'nin Irak'taki yerel müttefikleriyle iliflkilerini doğru ele alamayifli İslam dünya­sındaki çelişmelerinde bulunmasında öteden beri görüldüğü gibi içinde bu­lunduğu toplulukları ötekileştirme eğiliminin son örneğini temsil ettiğini görüyorum. Yaptığım analizler, El Kaidenin ideolojik aşırılığının kırılgan­lığı için hayati bir nokta olduğunu ve küresel cihatçıların yüksek dozda çe­lişmelerin sürdüğü ortamlarda bile içerisinde bulundukları topluluklardan ayırmanın mümkün olduğunu doğrulamaktadır.."[64]

Andrew Phillips, Batı merkezli düşüncesinden ve El Kaide'nin ideolojik bir merkezileşmenin ürünü olduğu yanılgısından hareketle El Kaide'ye at­fedilen katı Selefi İslam anlayışının örgüt içerisinde bir bölünme ortamı ya­ratacağını düşünmektedir. Oysa, ne El Kaide ideolojik bir merkezileşmenin ürünüdür ne de bu türden bir yorum El Kaide'de bölünmeye yol açmakta­dır. Pratiğe baktığımızda El Kaide'deki tüm yarılmalar taktikler temelinde gerçekleşmiş, bunun ötesindeki yarılmalar veya kırılmalar örgütün gücü­nün veya örgüte verilen lojistik desteğin azalmasının sonucu yaşanmıştır. El Kaide ve benzeri örgütlerin, söz gelimi IŞID'in, "ideolojik" katılığını terk edip daha kucaklayıcı ve ılımlı bir yorumu benimsemesi durumunda bu türden yarılmaları ve zayıflamaları yaşamayacağını düşünenlerin bölge­de ne tür alternatiflerin bulunduğunu göz önünde bulundurmadıkları orta­dadır. IŞID, bölgede bir boşluğu doldurmaktadır. Ancak IŞID'in ve benzer­lerinin ılımlı yorumlara yelken açtıklarında, halihazırda farklı kültürleri, et­nik yapıları ve dahası farklı dinleri bir arada yaşatabilen Suriye ve Irak gi­bi devletlerle baş etme şansı yoktur. Dolayısıyla, IŞID'in veya benzerleri­nin bu tür bir reformla bölgede başkalaşarak farklı olanları kapsayıcı bir si­yaset izleme olanağı yoktur.

Phillips, El Kaide'nin gücünün formülünü çözdüğü satırlarına odaklanıp Batı merkezli düşünce şemasını terk ettiğinde gerçekliğe daha çok yaklaş­maktadır: "Aralarında en meşhum ifadesini bulan El Kaide'nin de yer al­dığı Selefi cihatçılığı Selefiliğin puritan ahlakıyla cihatçılığın şiddete da­yalı eylem biçimini ve varoluşsal dövüşkenliğini birleştirmektedir. El Kai­de örneğinde, bu ideolojik vaatler, islam dünyasındaki mürtet rejimlerin yı­kılması, egemen devletlerin halihazırda varolan uluslarası düzeninin yok edilmesi ve ümmetin yeniden tesis edilmiş bir Halifelik altında birleştiril­mesini nihai hedefleri olarak gören oldukça özel bir büyük strateji bünye­sinde birleşmektedir.."[65]

Şiddet ve yıkım arasında önemli bir fark bulunmaktadır. IŞID'in sanal ortamlarda rekor kıran paylaşımlara konu olan şiddet eylemleri El Kaide'ye atfedilen İkiz Kuleler saldırısının yanında çok daha az katastrofik şiddet ör­nekleridir. IŞID, terör kavramının içlemine uygun olacak şekilde etrafa korku salmaya dönük bir şiddet uygulamaktadır. Ancak henüz kitle imha silahlarının katastrofik bir biçimde kullanıldığına tanık olmuyoruz. Daha önce içerisinde bulundukları Özgür Suriye Ordusu'nun Suriye devletine karşı yürüttüğü isyan sırasında kullanılan kimyasal silahlar dışında yığın­ların üzerinde kitle imha silahları kullandıkları bulgulanamamıştır.

IŞID'i özgün kılan temel unsurlardan biri uyguladıkları "sıradan" şidde­ti ("sıradan" dememizin nedeni uygulanan şiddetin, dozunu düşük bulma­mız değil, sunulduğu biçimiyle hemen her gün olan, olağanlaşmış bir şid­det biçimi haline gelmiş olmasıdır) içeriden sızmalar biçiminde değil de apaçık bir propaganda faaliyeti olarak teşhir etmeleridir.

Diğer bir unsur ise belirli önemli siyasal-askeri hedefleri vurmakla kal­mayıp oldukça geniş bir bölgeyi (birçok ülkenin yüzölçümünden geniş bir alanı) zapt edip bu bölgeye yerleşmeye çalışmalarıdır. Bununla da kalma­yıp yerleştikleri bölgeden elde etmeyi umdukları insan kaynağını, salt as­keri yöntemlerle değil ama bir devlet düzenine dayanan rıza üretme meka­nizmalarıyla kullanmaya çalışmalarıdır. İnsani yardım adı altında yaptıkla­rı hizmetlerin belki de en önemli hedefi işte bu kendilerine özgü (diğer te­rör örgütlerinin aksine) insan malzemesine ulaşma biçimlerini sürekli hale getirmektir.

SONUÇ

Bu yazıda ABD'ye yakın kaynaklardan hareketle IŞID'in tarihi, yapısı, künyesi, amaçları, mevcut durumu ve gücü ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede somut verilerin sağladığı dayanakların ötesinde yorumlardan kaçınılmıştır. Ancak IŞID'in, üstlendiği tarihsel-kültürel-siyasal mirasın da etkisiyle, sınırlılıklarını, gelecek stratejilerini bu veriler ışığında yorumla­ma ve çözümleme adımlarından kaçmılmamıştır.

Görüldüğü üzere, IŞID kendinden önceki örgütlerin uyguladığı terörden ve sahip oldukları yapıdan hem nicel hem de nitel olarak farklılaşmaktadır. IŞID'in kendine özgülüğü sayesinde belirli bir güce eriştiği muhakkaktır. Ancak yine bu kendine özgü karakteristikleri nedeniyle genişlettiği hü­kümranlık alanında kendine yeter, sürekli bir güç olma şansı yoktur. Böl­gedeki varlığı kendisini oraya yerleştiren konjonktürün ve güçlerin devam­lılığına bağımlıdır. Bu devamlılığın en önemli gerekenlerden biri olan ABD ve İsrail ile ilişkilerin örtülülüğü şimdiden ortadan kalkmakta, Suri­ye, Irak ve İran devletlerinin bölgeye ilişkin istihbari bilgilerinin de etki­siyle gün geçtikçe daha da alenileşmektedir. Alenileşme o dereceye var­mıştır ki ABD senatosunda bu aleniyet ve söz konusu ilişkiler sorgulan­maktadır.

IŞÎD'e karşı operasyon adı altında uygulanacak ABD stratejilerinin aç­mazları yine ABD kaynaklarına ilişkin sunulmuştur. Bu açmazların nihai hedefe ulaşmada birer engel olduğu şüphe götürmese de kısa vadeli hedef­ler açısından henüz bir tıkanmaya yol açmadığı unutulmamalıdır. IŞÎD'e ve uygulanacak stratejilere ilişkin kimi projeksiyonlar yapılsa da yazının sı­nırları açısından IŞÎD'e ve onu yaratan ve devamlılığını sağlayan koşullara odaklanılmış ve bu koşulların çözümlemesinin izin verdiği ölçüde gelece­ğe ilişkin bazı öngörülerde bulunulmuştur.

Odatv.com

KAYNAKLAR

-Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey.

- Andrew Phillips, "How al-Qaeda lost Iraq", Australian Journal of International Affairs, 63:1, 64-84.

- Anne Stenersen, "Al-Qaeda's thinking on CBRN: a case study", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

- Arie Perliger ve Ami Pedhazur, Middle Eastern Terrorism, Infobase publishing, New York, 2006.

-  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Uncon­ventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

-  Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Re­port 22 [Orta Doğu Güvenlik Raporu 22], Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Was­hington (ISW adlı enstitü Kimberly Kagan adlı askeri uzmanın başkanlık ettiği ve birçoklarınca ABD'nin "en şahin" kurumlarından biri olarak görülen bir think-tank kuruluşudur. Çalışma alanla­rı özel olarak Afganistan ve Ortadoğu'dur. Söz konusu bölgelerde etkin bir ABD'den yanadır).

-  Elaine Scarry, The Body in Pain: The Making and Unmaking of the World, Oxford Univer­sity Press, New York, 1985.

- Home Office (UK), "Proscribed Terrorist Organisations", Ağustos 2014. İngiltere'nin İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan 2014 Ağustosu'na ait Yasaklı Terör Örgütler raporu.

- Joseph Holliday, "Syria's Armed Opposition", Middle East Security Report 3, Mart 2012, Was­hington.

- J. Millard Burr ve Robert O. Collins, Alms for Jihad, Cambridge University Press, 2006, Cam­bridge.

-  Kenneth Katzman, "Iraq: Post-Saddam Governance and Security", CRS [Congressional Rese­arch Service] Report for Congress, Congressional Research Service, 2007: ABD Kongre üyelerine "Irak: Saddam Sonrası İdare ve Güvenlik" başlıklı rapor.

-  Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Se­curity Report 23, Eylül 2014, Washington.

- Nancy K. Hayden, "Terrifying landscapes: understanding motivations of non-state actors to ac­quire and/or use weapons of mass destruction", Unconventional Weapons and International Ter­rorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

-  Nicholas Onuf, "Rules for torture", War, Torture and Terrorism, Editörler Anthony F. Lang, Jr. ve Amanda Russell Beattie, Routledge, New York, 2009

-  Sam Mullins, "Terrorist Networks and Small Group Psychology", The Faces of Terrorism içinde, Editör David Canter, Wiley-Blackwell, 2009, Oxford.

- Sudhanshu Sarangi ve David Canter, "The Rhetorical Foundation of Militant Jihad", The Fa­ces of Terrorism içinde, Editör David Canter, Wiley-Blackwell, 2009, Oxford.

DİPNOTLAR

[1] Home Office (UK), "Proscribed Terrorist Organisations", Ağustos 2014. İngiltere'nin İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan 2014 Ağustosu'na ait Yasaklı Terör Örgütler raporu.

[2]  http://www.businessinsider.com/heres-what-we-know-about-the-caliph-of-the-new-islamic-state- 2014-6 , Agence France Presse, 29 Haziran 2014, erişim tarihi: 16 Eylül 2014.

[3] http://www.bbc.com/news/world-middle-east-28560449 , "Abu Bakr al-Baghdadi: Islamic State's driving force", BBC News. 31 July 2014. Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[4]  Terrence McCoy, "How ISIS Leader Abu Bakr Al Baghdadi Became the World's Most Powerful Jihadi Leader", http://www.washingtonpost.com/news/morning-mix/wp/2014/06/11/how-isis- leader-abu-bakr-al-baghdadi-became-the-worlds-most-powerful-jihadi-leader/, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[5] Aaron Y Zelin, 31 Temmuz 2014, http://www.bbc.com/news/world-middle-east-28560449 , "Abu Bakr al-Baghdadi: Islamic State's driving force", BBC News. 31 July 2014. Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[6] Mücahit Şura Konseyi adlı örgüt Sunni İslamcı terör gruplarının çatı örgütü olarak çeşitli ülkelerin terör raporlarında anılmaktadır. 2006 Ekimi'nde adını Irak İslam Devleti olarak değiştirdiğini beyan eden örgütün o dönemki kararın altında Ebu Hamza El Muhacir'in adı yer almaktadır. Mısır'da doğan El Muhacir, Müslüman Kardeşlere katılmış, sonrasında 1982 yılında Mısır îslami Cihad örgütüne katılarak Bin Ladin'le tanışmanın yollarını döşemiştir. 1999 yılında Bin Ladin'in Afganistan'daki El Faruk Kampı'na katılmış ve bomba yapımı, sabotaj gibi konularda uzmanlaşmıştır. Müslüman Kardeşlerden Bin Ladin'e, Bin Ladin'den IŞÎD'e uzanan yolları anlamak birbirinin içine geçen ilişkiler ağını çözmek için hayati önemdedir.

[7] ABD ordusu tarafından Irak'ın Umm Kasr bölgesinin yakınlarında kurulmuş cezaevidir. Ebu Garip'teki skandalların ardından birçok tutuklu Ebu Garip'ten bu kampa nakledildi.

[8]John Pike, "Umm Qasr", http://www.globalsecurity.org/military/world/iraq/umm-qasr.htm, erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[9]John Pike, "Detainee Dies At Camp Bucca", http://www.globalsecurity.org/wmd/library/ news/iraq/2004/10/iraq-041020-centcom01.htm, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[10] Mohammed Mahmoud Mortada, "The mysterious link between the US military prison Camp Bucca and ISIS leaders", http://english.al-akhbar.com/node/21519, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[11] Adı geçen bağlantı.

[12] http://www.dailymail.co.uk/news/article-2657231/Revealed-Obama-RELEASED-warlord-head-ISIS-extremist-army-five-years-ago.html, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[13] Nina Akhmeteli, 9 Temmuz 2014, "The Georgian roots of Isis commander Omar al-Shishani", http://www.bbc.com/news/world-europe-28217590, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[14] Nina Akhmeteli, 9 Temmuz 2014, "The Georgian roots of Isis commander Omar al-Shishani", http://www.bbc.com/news/world-europe-28217590, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[15] Alan Cullison, 19 Kasım 2013, The Wall Street Journal, http://online.wsj.com/news/ articles/SB10001424052702303309504579181962177007316, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[16] Alan Cullison, 19 Kasım 2013, The Wall Street Journal, http://online.wsj.com/news/articles/ SB10001424052702303309504579181962177007316, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[17] Ben Hubbard ve Eric Schmitt, 27 Ağustos, 2014, "Military Skill and Terrorist Technique Fuel Success of ISIS", New York Times, http://www.nytimes.com/2014/08/28/world/middleeast/army- know-how-seen-as-factor-in-isis-successes.html, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[18] Terör uzmanı Ebu Hanyeh'in söylediğine göre IŞÎD'in medya departmanının başlarındakilerin tümü Suudilerden oluşmaktadır, aynı bağlantı.

[19] Aynı bağlantı.

[20] Joseph Holliday, "Syria's Armed Opposition", Middle East Security Report 3, Mart 2012, Washington.

[21] Joseph Holliday, "Syria's Armed Opposition", Middle East Security Report 3, Mart 2012, Washington.

[22] Joseph Holliday,     "Syria's Armed Opposition", Middle East Security Report 3, Mart 2012,

Washington.

[23] Joseph Holliday,     "Syria's Armed Opposition", Middle East Security Report 3, Mart 2012,

Washington.

[24] Kenneth Katzman, "Iraq: Post-Saddam Governance and Security", CRS [Congressional Research

Service] Report for Congress, Congressional Research Service, 2007: ABD Kongre üyelerine

"Irak: Saddam Sonrası İdare ve Güvenlik" başlıklı rapor.

[25] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security

Report, 23, Eylül 2014, Washington.

[26] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22

[Orta Doğu Güvenlik Raporu 22], Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[27] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[28] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[29] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[30] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[31] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[32] Charles C. Caris ve Samuel Reynolds, "ISIS Governance in Syria", Middle East Security Report 22, Temmuz 2014, ISW [Institute for the study of war], Washington.

[33] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security Report 23, Eylül 2014, Washington.

[34] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security

Report 23, Eylül 2014, Washington.

[35] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security

Report 23, Eylül 2014, Washington.

[36] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security

Report 23, Eylül 2014, Washington.

[37] Kimberly Kagan, Frederick W. Kagan ve Jessica D. Lewis, "Defeating ISIS", Middle East Security

Report 23, Eylül 2014, Washington.

[38] Nancy K. Hayden, "Terrifying landscapes: understanding motivations of non-state actors to acquire

and/or use weapons of mass destruction", Unconventional Weapons and International Terrorism

içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[39] Andrew Phillips, "How al-Qaeda lost Iraq", Australian Journal of International Affairs, 63:1, 64-84.

[40]  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[41] Sudhanshu Sarangi ve David Canter, "The Rhetorical Foundation of Militant Jihad", The Faces of Terrorism içinde, Editör David Canter, Wiley-Blackwell, 2009, Oxford.

[42]  Arie Perliger ve Ami Pedhazur, Middle Eastern Terrorism, Infobase publishing, New York, 2006, s. 91.

[43]  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[44]  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[45] Aaron Klein, 17 Haziran 2014, "Blowback! U.S. Trained Islamists Who Joined ISIS", http://www.wnd.com/2014/06/officials-u-s-trained-isis-at-secret-base-in-jordan/, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

20 Haziran 2014, "US trained ISIL terrorists at secret Jordan base: Report", http://www.presstv.com/detail/2014/06/20/367852/us-trained-isil-at-secret-jordan-base/, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[46] Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[47] Sam Mullins, "Terrorist Networks and Small Group Psychology", The Faces of Terrorism içinde, Editör David Canter, Wiley-Blackwell, 2009, Oxford.

[48]  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[49]  Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[50] Brian Fishman ve James J. F. Forest, "WMD and the four dimensions of al-Qaeda", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[51] Anne Stenersen, "Al-Qaeda's thinking on CBRN: a case study", Unconventional Weapons and International Terrorism içinde, Editörler Magnus Ranstorp ve Magnus Normark, Routledge, 2009, Oxon ve New York.

[52] Charlotte Alfred, 30 Ağustos 2014, "Weapons Expert Warns About ISIS Militants", http://www.huffingtonpost.com/2014/08/30/isis-weapons_n_5725418.html, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[53] Uluslararası ölçekte lojistik desteği salt askeri alana indirgemek yanlış olacaktır. Örneğin sağlık hizmetleri alanında bu tür bir destek söz konusu olabilir: CHP'nin Grup Başkanvekili Muharrem İnce, TBMM'de elindeki görüntülerle birlikte IŞİD komutanı Ebu Muhammed'in Hatay Devlet Hastanesi'nde 16 Nisan 2014'te tedavi aldığını açıkladı.

[54] Ted Thornhil, 9 Eylül 2014, "ISIS arm themselves with US-made military hardware to wage jihad across Middle East", http://www.dailymail.co.uk/news/article-2749197/ISIS-arming-US-military- hardware-wage-jihad-Middle-East-seizing-weapons-Syrian-rebels-Iraqi-soldiers.html, Erişim tari­hi: 17 Eylül 2014. Bu silahlarının bazılarının görselleri için bkz. http://www.buzzfeed.com /mikegiglio/11-photos-of-us-weapons-used-by-isis-and-some-rockets-from-a#20alr5r.

[55] http://www.presstv.ir/detail/2014/06/22/368155/rand-paul-us-arming-isis-terrorists/, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[56] Dr. Kevin Barrett, "ISIS "too extreme for al-Qaeda", http://www.presstv.ir/detail/ 2014/ 02/07/349703/isis-too-extreme-for-alqaeda/, Erişim tarihi: 17 Eylül 2014.

[57] Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey, s. 17

[58] Pew Global Attitudes Project, 2004 adıyla yapılan araştırmanın verilerine gönderme yapılıyor.

[59] Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey, s. 26.

[60] Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey, s. 31.

[61] Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey, s. 35.

[62] Alan B. Krueger, What Makes a Terrorist, Princeton University Press, 2008, New Jersey, s. 47.

[63] Nicholas Onuf, "Rules for torture", War, Torture and Terrorism, Editörler Anthony F. Lang, Jr. ve Amanda Russell Beattie, Routledge, New York, 2009, s. 36.

[64] Andrew Phillips, "How al-Qaeda lost Iraq", Australian Journal of International Affairs, 63:1, 64-84.

[65] Andrew Phillips, "How al-Qaeda lost Iraq", Australian Journal of International Affairs, 63:1, 64-84.

Alevi Haber Haberleri

AABF’ye karşı ‘hakkını arayan’ Beyhan İpek’ten çağrı!
Alevilik ve Kızılbaşlık
"Alevi ocakzadeler siz Evladı Resulsunuz, Seyitsiniz" diyerek kandırılmışlardır
HEDEP Vekili 'fırıldak' Celal Fırat'tan Tolga Sağ'a HEDEP kıyağı