—TARİHSEL BİR FIRSAT KAÇARKEN-
ALEVİ ÖRGÜTLERİ ARASINDAKİ KAVGANIN SONUÇLARI
İbrahim BAHADIR
Her toplumun hayati önem taşıyan çeşitli zaman dilimleri olur. Aleviler açsından bu günlerde öyle bir zaman dilimi. Aleviler açsından tarihte örnekleri oldukça sınırlı olan böyle bir süreç günümüzde heba edilmek üzere olduğu görülüyor. En azından Alevi örgütlerinin çizdiği performans ve yaptıkları göz önünde bulundurulduğunda devletin ne kadar şanslı olduğunun bir kez daha farkına varıyoruz. Bir Alevi olarak yüreğim yanıyor.
Alevi açılımı çalışmasında bir ön aşama olarak düzenlenen Alevi çalıştaylar serisi artık sona gelindiğini düzenleyeler tarafından açıklanmaktadır. Başta umut verenlerin gerçek niyeti daha sonra çalışma ilerledikçe açığa çıkıyor. Adı ve muhatabının Aleviler olduğu söylenen bu açılımın muhatabının hiçte Aleviler olmadığı başlangıçtan bu zaman kadar sürdürülen çalışmalar bizlere gösterdi.
Kürt sorununda devlet kendine legal muhatap ararken, Alevi sorununda legal muhataplar ciddiye alınmıyor yok saylıyor. “Görüşler üzerinden fikir topluyoruz” diyerek örgütler bu sürecin dışına itiliyor. Devlet karşısında örgütlü bir pazarlık gücü istemiyor. Daha da ileri giderek Alevi breylerin de kendi hakları konusundaki tartışmalara dâhil edilemediği gözleniyor
Tarihte örneğine çok da rastlanmayacak bir tutum Alevi çalıştayların da sürdürülüyor. Sözde açılımın düzenleniş biçimi bile çok tandık olduğu anlaşılıyor. Nasıl günümüzde cem evi ibadethane olup olmadığı Diyanete soruluyorsa bu durumu düzeltmek için yine aynı çevrenin icazetine ihtiyaç duyuluyor. İlginç olan zaten Aleviliği baştan meşru bulmayan Diyanet işleri başkanlığı Alevilere verilecek haklar konusunda tartışmacı oluyor.
Acaba Türkiye de Sünni Müslümanlara verilecek haklar ne zaman Aleviler ya da sivil toplum kuruluşları arasında pazarlık konusu yapıldı. İsviçre’deki minare tartışmalarına “temel haklar referandum konusu olmaz” diyenlerin yaptıklarının farkı ne? Bu yapılanlardaki çifte standardı görmemek mümkün degil. Minare referandumu ile Alevi çalıştaylarının mantığı aynıdır
Yani bu gün cem evinin statüsü nasıl Diyanete soruluyorsa, Alevilere verilecek haklarda Diyanetin oluru alınmadan olmayacağı anlaşıldı. İlginç olan sözde Alevilerin taleplerini bile Alevilerden dinlemek yerine ulemadan almayı tercih ediyorlar. Sanki bir birinden farklı fikirleri savunuyormuş gibi Diyanet işleri, ilahiyatçılar, akademisyenler ve gazeteciler adıyla aynı çevre toplantılarda boy gösteriyor. Alevilerin geleceği konusundaki hayati tartışmalara yön veriyorlar.
Kitaplarında Alevilere hakaret edenler Sivas olaylarında Alevileri suçlayanlar Maraşta katliamın önemli aktörleri toplantıya davet edilirken, Aleviler kendi haklarının tartışıldığı mekânlardan uzak tutuluyor.
İmparatorlukların en önemli özeliği guruplar arasında çatışma yaratıp sonra onlar arasında hakem rolü oynamaktır. Aleviler diğer toplumsal guruplarla karşı karşıya getiriliyor. Galiba Devlet-i Âlimiz Osmanlı günlerini özledi. Siz gurupları karşı karşıya getireceksiniz sizden daha hak isteme talebini baştan boğacaksınız.
Nasıl son zamanlarda kimi basın açıklamalarında “linçi örgütleyen polislerin” kurtarıcı rolü üstelenmesi gibi, yeni taktik ölümü gösterip sıtmaya razı etmek galiba. Tarihsel olarak bir birine zaten mesafeli gurupları karşı karşıya getirerek bunların birbirlerini yorarken siz aradan kendiniz sıyıracaksınız. Temel insan hakları referandum yapılmaz diyeceksiniz ama siz konuyla ilişkili olmayanlardan fikir almak yada onların izini almaya çalışacaksınız. Zaten kavgalı guruplara hakemlik eden devlet, kime ne hak verecek acaba.
10 senedir İlahiyat fakültelerinde Alevi uzman yetiştiren devletimizin elinde derli toplu bir projede pek görülmüyor. En azından konun enine boyuna bir alt yapı çalışması ve çerçevesinin ne olacağına ilişkin bir çalışma pek görünmüyor. Bu da Alevilikle ilgili çalışmanın aslında çok da ciddiye alınmadığı göstermelik kimi düzenlemelere meseleyi kapatmak niyeti öne çıkıyor.
Şu bilinmelidir ki ortaya çıkacak olumsuz sonuçlar devletin gücünden ve aklından değil, sözde muhalefetin beceriksizliğinin bir eseri olacaktır. Sonuçta devlet görevlilerinin kendi görevini iyi yapıyor diye suçlamak yerine bizlerin görevimizi ne kadar yaptığımızı sorgulamamız gerekir.
Alevi çevreler ise bu aşamada her zamankinden daha çok birliğe ve konuyla ilgili düşünce üretmeye ihtiyaç varken gücünü ve enerjisini fikri yoğunluğunu hiç olmaması gereken tartışmalarla bitiriyor. Alevi örgütleri asıl var oluş sebepleri ve bu güne kadar verdikleri emekleri hiçe sayarak Aleviliğe ilişkin istem önerileri bir tarafa bırakıp, siyasal parti tartışması yapıyorlar. Acaba hakikaten ihtiyaçsa bu çalışmalar bu döneme denk getirmek gerekiyor muydu?
Aleviler açısından en önemli sorun kendi dışımızda bizi dışlayarak sürerken bu konuya yoğunlaşıp fikir üretmek ve bunun için alt yapı çalışması yapmak bir tarafa içerinde daha da bölünerek gücümüz ve enerjimizi dışarı yerine içe yönlendiriyoruz. Devletten talepler konusunda tutarlı 5 sayfalık metin hazırlanmazken siyasete ilişkin kapsamlı metinler hazırlanması ise her Alevi insanın yüreğini burkuyor. Bu arada aleviler açısından en hayati konu olan devletten talepler ve konuyla ilgili çalışmalar devletin insafına terk edilmek üzere bir tarafa bırakılıyor.
Bunları eleştiren çevre ise siyasete ilişkin fikirler en azından bir sene öncesinden bilinmesine rağmen karşı bayrak yeni kaldırılıyor. Ne hikmetse tamda son Alevi çalıştayın olacağı ve talepler için komite oluşturacağı bir dönemde kavganın fitili ateşleniyor. Bu tartışma için uygun zaman ve mekân bumu acaba? Aynı binada faaliyet yürüten örgüt yöneticilerinin tartışma ve kavgalarını basın yoluyla yürütmeleri örgütlere olan güveni, yöneticilere olan saygıyı yok ediyor. İnsanüstü bir emek ve fedakârlık gösteren bu arkadaşlar bu sonucu hak etmiyor.
Bu da yetmemiş gibi bu gün bir arada olması gereken Avrupa’daki Alevi örgütlerle Türkiye’dekilerin kavgası ise insanı canından bezdiriyor. Biz haklarımızın verilemesi için devlet yerine birbirimiz boğazına sarılırken yaptıklarımızın kimlere yaradığını düşünmek pek aklımıza gelmiyor. Devlet böyle Alevi muhalefete ne kadar teşekür etse azdır.
Bir an önce Türkiye deki örgütlerin bir araya gelerek haklarının nasıl takipçisi oldukların göstermek zorundadır. Daha önceden Avrupa’daki Alevi örgütlerinin Türkiye’deki federasyon seçimlerine doğru olmayan müdahalesi ve başta Atilla Erdem, Fevzi Gümüş ve Kelime Ataya karşı yapılan haksızlık bile böyle bir dönemde bir araya gelmeyi eğelememelidir.
Bu bölünmüşlük Aleviliğe zarar veriyor. Ne tek başına yurt içinden ne kadar kitlesel olursa olsun, nede yurt dışından yapılan baskılarla sonuç alınamaz. Ancak her iki yapı Koordineli çalışırsa bir sonuç alınabilir. Hatalar eleştirilip ders çıkarılmalı ama bu günkü somut duruma birlikte tavır alma konusunda geri durulmamalıdır. Turgut Öker’e haddini bildirmek adına bütün bir Avrupa da ki örgütleri bu sürecin dışına itmek ancak elimizi daha güçsüz hale getirip, kendi ayağımıza baltayı vurmaktır.
Bizim örgütlerimiz bir birileri ile kavga ederken devlet önüne koyduğu çalışmayı sürdürüp sonlandırmaya doğru gidiyor. Burada kolaycılıkla devletin her zamanki tutumu denilip geçiştirmek ve bizlerin suçunu ya da eksikliklerini kapatmak mümkün; ama bunun ne Aleviliğe nede Alevilere hiç bir faydası olmayacağı gibi hele yöneticilerimizin mazereti hiç olmaz.
Eğer devlet bu kadar rahat davranıyorsa kendi gücünden degil muhataplarının dağınıklığındandır. Dün geçmişte yaşanan olumsuzluklardan dolayı bu gün yan yana gelmeyip fikir beyan etmeyenler bu çalıştayların sonunda çıkacak olumsuzluklarda devlet kadar sorumlu olacaklardır.
Bu dağınıklık devletten taleplere de yansıyor. Devlete gerçekleşmesi istenen taleplerin hiçbir alt çalışması yapılmadan son derce hazırlıksız ve ayaküstü söylemlerden ileri gitmiyor. Bu taleplerin ne kadar geleneksel Aleviliğin devamına yarayacağıda oldukça kuşku götür bir durum. Ne yazı ki örgütlerimizin talepleri Devlet Bahçelinin önerilerinden daha geride olduğu görülüyor. [1]
Aslında bu durum örgütlerin genel çizgisi ile ilişkili olduğunu söylemek daha isabetlidir. Devir aldığımız örgüt modelleri ve alışkanlıklarından kaynaklanan sorun günümüzde Aleviliğinde önünü tıkadığını söylemek mümkün. Lider hiyerarşili Kadro mantığına dayalı örgüt modelleri bütün sorumluğu ve gücü liderler üzerine inşa ederken ondan Süpermen olması bekleniyor.
Günümüz dünyasında her konun sayısız uzmanlaşmaya gidildiği bir dönemde liderlerin bütün bunlara cevap vermesi mümkün degil. Sonuçta uzaman birilerinden fikri yardım almak liderin zafiyeti olarak algılanıyor. Liderler bu nedenle elden geldiğince bilimsel çalışma yapanlardan uzak duruyorlar.
Bir cumhurbaşkanının 50 nin üzerinde danışmanı var. Başbakan, bakan ve milletvekili herkesin danışmanı var. Nedense bizim örgütlerin ve yöneticilerinin hiç danışmana ihtiyacı yok; her şeyi biliyorlar. Bunca zaman geçmesine ve kitleselleşmesine rağmen, bu hareketin olgunlaşmadığı devletten istenen talepler ile pazarlık sürecinin kötü yönetilmesinde kendini gösteriyor.
Dahası lidere dayalı örgüt yapılanması demokrasi talepleri sadece slogandan ileri gitmiyor kendi gibi düşünmeyen herkesi dışlıyor. En son Ali Kenanoğlu örneğinde ki gibi, ne kadar fedakârca çalışılsa bile ödülü aforoz edilmek oluyor. Bunun sadece Türkiye’deki Alevi örgütleri için olduğunu söylemek de zor. Benzer durum Avrupa da ki örgütler için geçerli olduğu biliniyor. Ne yazık ki Alevi örgütleri kendi demokrasi söylemlerini içlerinde hayata geçirmek niyeti pek görülmüyor.
Alevi örgütleri içinde ne ihtiyaç yapılması gerekenler nede devletten talepler konusunda tutarlı uzman bir çalışma bir dosya görünmüyor. Hâlbuki bu zamana kadar çeşitli komiteler aracılığı ile bu çalışmalar çoktan bitirilmeli ve bu konudaki fikirler bütün yasal mevzuatlarda dâhil dayanakları ile hazırlanıp dosya olarak elde tutulmalı idi.
Ama ne yazı ki bu zamana kadar böyle bir düşünce gelişmediği gibi, bu konudaki uyarlarda hiç ciddiye alınmadı. Tam tersine Alevi aydın çevrelere bu işlerden uzak tutulması için elden gelen yapılıyor. Acı olan bir dönem İslamcılar için söylenen kendi aydınlarını kusacaklar sözü İslamcılarda degil, Alevi örgütlerinde gerçekleşti.
Alevi örgütleri açısından asıl amaç Alevilerin haklarını almak yerine devlet deki Sünni etkinliliğimi kırmak temel hedef olarak görünüyor. Alevi örgütleri istem ve taleplerinde Sünnilik karşıtı bir duruşla ancak düşman üretir. Bu da haklarını alma konusunda ön açma bir tarafa devlete kitlesel destek sağlar. Bu durumda bırakın hak almayı elimizdekilerin de muhafaza etmekte zorlanacağımızı iyi bilelim.
Şu gerçeği artık görmemiz gerekiyor çok fazla vaktimiz yok. Bir an önce Aleviliğin geleneksel omurğasi üzerinden yeniden Aleviliğin inşa edilmesi gerekiyor. Bu arada sıradan Alevi insanlar geleneksel alevi inancı ilişkiler dağıldıkça Sünnileşmeye daha meyilli hale geldiler. Geleneksel tabanımızı her gün biraz daha kayıp ediyoruz. Şu bilinmelidir ki yeni “müstakil” bir Alevi inancı icadı var olan elimizdeki insan potansiyelini de dağıtır. Aleviliği kurtarmak yerine, devletin isteyip de yapamadığını biz yerine getirmiş oluruz. Bu nedenle geleneğin dışlandığı ve yok sayıldığı bir süreç artık terk edilmelidir.
Sonuç olarak bir an önce sorunların ciddi tartışmaya ihtiyaç var. Alevi örgütleri açısından üç önemli durumun hiç vakit geçirilmeden hayata geçirilmek zorunda olduğu görülüyor.
a) Aralarındaki bütün çelişkileri bir tarafa bırakıp bu gün somut durum göz önünde bulundurarak bir an önce bir araya gelmeli, aradaki çelişkilere rağmen talepler konusundaki kararlılık tekrarlanmalıdır.
b) Alevilik konusunda çalışan aydın, yazar, akademisyenler ve örgüt yöneticilerinden oluşan üç günlük bir tartışma kongresi düzenlenmeli ve derli toplu bir talepler dosyası hazırlanmalıdır.
c) Hukukçulardan oluşan bir kurula daha önce hazırlanan bu dosya verilmeli bunların yasal mevzuata uygun hale getirilerek Alevilerin talepleri olarak devlete verilemelidir.
Bu gün sorunların tartışmasına mesafeli duranlar, kendini kaf dağının üstünde görüp ben bilirim havasındakiler yarın ortaya çıkacak sonuçlara ne mazeret üretmek nede kimseyi suçlamaya hakları vardır. Biz bu süreçten başarı ile çıkamasak sorumlusu devlet degil bizleriz. Bundan sonra kendi başarısızlığımızı başkalarını suçlayarak kapatamayız.
---------
[1] Devlet Bahçelinin önerilerinde Madımak müze talebini koyup alevi dedelerin ilahiyat fakültesinde yetiştirilmesi fikri gibi çeşitli problemleri göz ardı etmemek koşulu ile. Hürriyet, 25-11-2009
KAYNAK : Alevihaber.com - 25 Ocak 2010