2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Oteli'nde katledilen aydınlardan biri olan şair Uğur Kaynar'ın kardeşi ağabeyini anlattı. Uğur Kaynar’ın yaşam ve şairlik serüvenine birinci elden tanıklık ettiğini söyleyen ve kendisi de şair olan Soner Kaynar, "36 yıllık kısacık ömrüne beş kitap sığdırdı, çalışkan bir şairdi" sözleriyle tanımladığı ağabeyini, "günün 24 saatini şiirle yaşardı. Sivas’a da şairlik misyonu gereği kitaplarını imzalamak için gitmişti" sözleriyle andı.
İşte Sivas katliamının 18. yılında Soner Kaynar'ın tanıklığıyla 2 Temmuz ve sonrası...
3 TEMMUZ SABAHI SİVAS'TAYDIK
"Katliam haberini alır almaz gece yola çıktık. 3 Temmuz 1993 sabahı Eşi Serap Kaynar, Metin Altıok’un eşi Nebahat Altıok ve Uğur Kaynar’ın bacanağı İrfan Demirkol’la birlikte Sivas’ taydık. Şehrin girişi ağır silahlarla donatılmış komandolarca kuşatılmıştı.Valiliğe ulaşana kadar üç kez arama kontrol noktasında durdurdular, askerlerin başında ki bir yüzbaşı Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in burada olduğunu sıkıyönetimden de öte bu durumun bundan kaynaklandığını açıklama ihtiyacı duymuştu.
CEBİNDEN ELLİ LİRA VE BAFRA SİGARASI ÇIKTI
Savcı teshiş için beni çağırdı. Üst üste istiflenmiş cesetlerin arasından çıkardım ağabeyimi. 'Evet' dedim, 'bu Uğur Kaynar'dır.' Eşyalarını getirdiler. Otopside parçalanmış giysilerini ve sağ kolu yanmış gömleğini. Cebinde bugünkü parayla 50 lira, yeni açılmış bir paket Bafra sigarası ve ağızlık hepsi bu kadar. Acaba gözü dönmüş yobaz katiller yaktıkları adamın hemşehrileri olduğunu biliyor muydu? Günler sonra bulduğum meşhur çantası içerisinde bir peçeteye yazılmış son dörtlüğünde şöyle sesleniyordu: "…öldüğümde / doğduğum yere gidiyorum / yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / işte böyle yeniyorum…”
YAKANLARDAN MISINIZ, YAKILANLARDAN MI?
Uğur Kaynar’ın kardeşi veya ülkemizin demokrasi mücadelesinde öldürülen diğer aydınların yakını olmak ağır bir yüktür. Bunu taşıyanlar bilir. Örneğin Sivaslı olduğunuzu bilen komşunuz “…yakanlardanmısınız? yakılanlardanmısınız?...” diye sorar size. Dilinizin ucuna çok şey gelir söyleyemezsiniz. Acınızı saklayarak susmak en iyisidir.
KATLİAMDAN BEŞ SAAT ÖNCE ÇEKİLEN FOTOĞRAF
1979 yılında yattığı Mamak Cezaevine görüşmecisi iki haber getirdi. Babası ölmüştü birde kızı olmuştu. Cezaevi koşullarında, insan yaşamındaki önemli bu iki olgunun iç içe geçtiği bu haber Uğur Kaynar’ın iç dünyasında derin izler bırakmıştı. Ne zaman Madımak Otelinde merdivende oturan üç has şairin fotoğrafını görsem, yüzlerindeki derin hüzün bana bu ölüm acısını ve doğum müjdesini hatırlatır. Madımak otelinin merdivenlerinde saat 3 sularında çekilen bu fotoğrafta 5 saat sonra yaşanacak katliamı şair sezgisiyle hissettiklerine inanırım.
ŞAİRLİĞİNİ BESLEYEN DAMAR, KEDERLİ ANADOLU TOPRAKLARIYDI
Uğur Kaynar, 1978, 1979 ve 1980 sonrası çeşitli aralıklarla Mamak Cezaevinde yattı. 12 Eylül öncesi verilen anti-faşist mücadelenin önemli figürlerindendi. Şentepe direnişinde, ODTÜ işgalinde, Çorum olaylarında,T uzluçayır’da, Piyangotepe’de nerede bir faşist saldırı varsa Uğur Kaynar ve arkadaşları ordaydı. 1983 yılında cezaevinden çıktı. 1988’den itibaren kendini şiire adadı. Şiirini ve şairliğini besleyen ana damar büyük acılara tanıklık etmiş kederli Anadolu topraklarıydı."
Soner Kaynar'ın, ağabeyi Uğur Kaynar'ın ardından yazdığı şiir:
KARDEŞİME TÜRKÜ
Buruk bir sessizlik saklardın
dağıtırdı saçlarını Mayıs
saklardım geceyi gözlerine
gelirdin
geldiğin yerden
dağ kokulu öpüşler getirirdin
CİNATINA binerdin
sen ki
sokağın yangına ateşle koşan şairiydin
ekmeğin yoktu
tuzun da
tütünün de.
Yürüdük
bir sevdayı yüreğimize basarak
ayak izlerimizden
sokaklarda
kaygılı yüzler karşılardı bizi
ben yalnızlık
derdim adına
sen hüzün
sen ki
sokağın yangına ateşle koşan şairiydin
ekmeğin yoktu
tuzun da
tütünün de.
Sahi biz seninle
hiç türkü söylemedik mi
alınlarımızı güneşe de mi vermedik
sahi biz seninle
hiç bahara da mı çıkmadık
“…bahar annemizin yemenisinde solgun bir çiçek miydi?...”
kent varoşlarında
fabrika yollarından
bu ihanet yangınından
dağlar daha mı yüceydi
yani dağlar mı ürküttü yüreklerimizi.
Sen ki
sokağın
menekşe yüzlü çocuklarının
yüreklerine
vurgundun
ve gecesinde
oynaşan yıldızlarla
sancıyan
bir sessizliği kuşanıyordu bedenin
şiirse
yaralı bir ceylan gibi
dolanıp dururdu damarlarında
ekmeğin yoktu
tuzun da
tütünün de.
Aşkınam
aşkınam
aşkınam
bir şair ölür
ekmeksiz
tuzsuz
ve tütünsüz
artık
yalnızlığıma yürüyorum bu sokaklarda
acıyla kanıyor
bastığım kaldırım taşları
hoşça kal şair dostum
insan kardeşim.
Soner KAYNAR
Odatv.com-Yusuf Yavuz