Gökhan TÜRK
"2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal’ı anma törenleri için Sivas’a gelen şair, yazar, akademisyen ve ozanların da içinde bulunduğu Madımak Oteli’ni ateşe verenlerin birçoğunun Alevi oldukları anlaşıldı. Gösteri yapan topluluğun içerisine sızan bazı Alevilerin ülkede darbe ortamı yaratmak, hükümeti devirmek, orduyu ele geçirmek, yüksek yargıda örgütlenmek ve en önemlisi ilerde Türkiye’den tazminat almak için oteli ateşe verdikleri düşünülüyor."
Eğer ilerleyen bir tarihte yukarıda yazılı bulunanları yandaş, cemaatçi ve taraf basının sayfalarında görürseniz ve hatta siyasilerin mitinglerinde duyarsanız şaşırmayın. İstedim ki her fırsatta Alevilere saldırmaktan çekinmeyen, Alevileri ülkedeki her türlü yolsuzluk, aleyhte örgütlenmeden sorumlu tutan, demokrasi karşıtı gösteren ve darbe isteyen bir toplum olarak ilan eden insanlar utanmadan söylevlerine devam ederken biz sessiz kalmayalım.
Devlet vatandaşları arasında hiçbir şekilde dil, din, ırk ve mezhep farklılığı gözetmezdi ama nedense canım Türkiye’mde hangi yargı mensubu ve hangi askerin Alevi olduğu yandaş ve taraf medyaca aleni bir şekilde ilan edildi. Bu insanlar gerek devletin yetkili savcıları ve kahverengi burunlu medya mensuplarınca yerden yere vuruldu. Kimse de çıkıp bu ülkede Alevilerinde bu mevkilere gelme hakkı yok mu? diye bir soru sormadı. Korktular, soramadılar. Gazeteceler öyle manşetler attılar ki, sanki TSK’nın içindeki bütün Alevi çavuşlar, subaylar ve generaller el ele verdiler ve AKP hükümetlerini devirmek istediler. Hatta bazı köşe yazarları 28 Şubat darbesinden dahi Alevileri sorumlu tuttu. Peki Aleviler bundan ne fayda sağladı diye sormadı. 28 Şubat dönemi Alevilerin hangi sorununu çözdü diye soramadı. Nihayetinde durum öyle bir noktaya geldi ki; Alevi köylerine yardım eden orgeneral darbe hazırlığı ile suçlandı. Hani devlet ve millet beraberdi. Başbakan depremde yardımlarını esirgemeyen komutana sarılıyor fakat Alevi köylerine yardım edeni başbakanın savcısı darbeci ilan ediyordu. Maalesef olan Yarbay Ali Tatar gibi şerefli ve masum insanlara oluyordu..
Yüksek yargının bütün hakimleri Aleviymiş gibi başbakan mitinglerinde Alevileri hedef almaktan çekinmedi ve durmadan saldırdı. Mahkûmiyetinden Alevi dedelerini ve Alevi yargıçları sorumlu tuttu. Başbakan açık açık kendi kitlelerine Alevileri hedef gösterdi. Kışkırttı ve buna o mangal yürekli, o usta kalemlerden, o TARAFsız medyadan hiçbir yorum gelmedi. Bu ülkenin başbakanı yarın Alevilere saldırı olduğunda “ ben onların başbakanı değilim.” mi diyecek, Çorum konuşmasında olduğu gibi “Alevilerin kanları ve canları helaldir.” Diyenleri yâd ederek bu saldırılara destek mi verecek. Dahası bir yandan matem oruçlarımızda bizimle sofraya otururken, diğer yandan halkı bize karşı kışkırtmaya devam mı edecek. Biz karşımızda hangi başbakanı göreceğiz. “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyeni mi yoksa halkına Alevileri hedef olarak gösteren başbakanımı.
Türkiye tarihine kısaca bir göz atan ve idrak etme yetisi bulunan kişi Alevilerin devletine ve milletine karşı tekbir kurşun sıkmadıklarını, defalarca toplu şekilde ülkenin birçok yöresinde devlet eliyle dahi katledildiklerinde bile karşı bir saldırı yapmadıklarını, “Kahrolsun Kızıllar” sözlerine “Kahrolsun Sünniler” demedikleri gibi, Hacı Bektaş’ın deyimiyle; “düşmanlarının dahi insan olduklarını” unutmadılar. Bundan ötürü silahlı bir örgütü bir kenara bırakın silahlı hiçbir eylemi dahi gizlice olsa bile desteklemediler. Aleviler bu coğrafyada Pir Sultan Abdal’ın veya Kul Himmet’in deyişlerini, nefeslerini doya doya söylemek için yandılar.
Eğer geçmişin Yezidinin elinde kılıç varsa, bugünün Yezidinin elinde kalemi, kamerası ve parası var. Geçmişin Hınzır Paşasının arkasında padişahı varsa bugünün Hınzır Paşasının arkasında iktidarı var. Fakat ne İmam Hüseyin’in masumiyetini ve cesaretini koruyanlar, ne de Pir Sultan’ın yüreğinden süzülen doğruluk, HAK, eşitlik duygusunu koruyanlar yüzyıllardan bu yana hiçbir değerlerini kaybetmediler ve kaybetmeyecekler. Geçmişteki Yezidler, Hınzır paşaları bugün nasıl anılıyorsa bugünün bazı güçleri, silahlarını masum insanlar üzerine kullanmaktan çekinmeyenlerde, yarın Yezid gibi, Hınzır Paşa gibi anılacaklar.
KAYNAK : Alevihaber.com - 4 Aralık 2010