Şiirlerde Gezinmek

Şiirlerde GezinmekFehmi SALIK(...) “Heey ölüm/ Bakma acılarımız kadar yaşlı olduğumuza/ Düşlerimiz kadar gençtir ömrümüz/...

Şiirlerde Gezinmek

Fehmi SALIK

(...) “Heey ölüm/ Bakma acılarımız kadar yaşlı olduğumuza/ Düşlerimiz kadar gençtir ömrümüz/ Ve sanmaki bu ömrün üstü sende kalacak/ Unutmaki zindanda ölmektir şimdi yaşamak…” ...

Zaman zaman bu kasvetli dünya, bezdiriyor beni; onu kaplayan sıkıcı/pis hava, soluğumu kesiyor. O zaman da dönüp ‘şiir defteri’me gömülüyorum.

Her yaprağı çevirdikçe gevşiyor, rahatlıyorum.

Şiirin yüceliğini, vuruculuğunu, zorluğunu o zaman anlıyorum işte.

Büyük yazarlar’ sınıfına girenlerin, ‘yazın alanı’na önce ‘şiir’le adım atıp sonra ‘düz yazı’ya yönelişlerinin nedenini daha rahat çözebiliyorum.

Örneğin Celal Vardar’ın şu üç dizelik şiiri, neler neler anlatmıyor ki:

Suya dokunmazmış/ Sabuna dokunmazmış/ Pise bak…

Devletin kapısında ‘kul’ iken, iyiliğini de gördüğüm iyi bir bürokrat, o zamanlar bana:

Oğlum, sağ elinde Cumhuriyet, sol koltuğunda da Akşam; (O zamanlar Cumhuriyet ‘solcu’, Akşam da ‘iyi solcu’ gazetelerdi.) böyle gidersen, elbette işin olur tamam” derdi.

Ben daha gençtim o zaman, oysa onun ‘kırk’ı çoktan çıkmıştı; Milli Eğitim Bakanlığı’nda hatırı sayılır bir orun sahibiydi. O, beni sever; ben de ona büyük saygı duyardım.

Öğüt verirdi bana:

Kabul etmezsin ama günümüzün gerçeğidir: ‘suya/sabuna’ dokunmayacaksın.”

Ben de ona bu şiiri okurdum; ardından da “Ben pis olamam” derdim.

Süreç içinde bir puntuna getirip bu ‘iyi bürokrat’a bir dokundular; bir daha da belini doğrultamadı adamcağız.

O yıkılmış günlerindeydi; bir gün rastladım ona. Elinde filesi, (O zaman poşet yoktu.) Ankara’nın Ulus’unda geziyordu. Beni görünce duygulandı. Taa öteden seslendi:

Gel seni bir öpeyim” dedi. “ Senin geçmişteki o duruşunu, bugün daha iyi anlıyorum. Nâzım Hikmet’in ‘Kuvâyi Milliye’sini başucumdan eksik etmiyorum hiç. O ‘Karayılan Hikâyesi’ndeki seslenişi, nasıl da doğruymuş:

‘İbret al deli gönlüm/ demir sandıkta saklansan bulur seni/ ak taşın ardında kara yılanı bulan ölüm…’

Suya/sabuna dokunmak gerekiyormuş…

Bir dörtlük de Ataol Behramoğlu’(n)dan:

Cellat uyandı yatağından bir gece/ Tanrım dedi bu ne zor bilmece/ Öldükçe çoğalıyor adamlar/ Bense tükenmekteyim öldürdükçe…

İşkencenin, zulmün, darağaçlarının, toplu kıyımların, imhanın, insanoğluna yakışmadığını ne güzel koyuyor ortaya. Problemlerin çözümünde, ‘öldürme’nin etken olamayacağını, apaçık vurguluyor.

Cellatın uyanması, tek gece değil ki; işlediği cürüm, her gece uyandırıyor onu; yaptıkları, her gece boğazını sıkıyor; soluğunu kesiyor; eşinin, yaren/yoldaşının, çocuklarının yüzüne bakamaz duruma sokuyor onu.

Evet, o öldürdükçe, kendisi de ölüyor; içi saman doldurulmuş bir çuvala dönüşüyor; iğne batır, kanı akmaz duruma düşüyor; geceleri ağzı köpük saçıyor; karnı şişiyor; yatağına kaçırıyor.

Ama dıştan görenler de onu ‘adam’ sanıyor.

Şu yukarıdaki dört dize, rahat dört kitap yazdırır adama.

Bir yaprak daha çeviriyorum şiir defterimden.

Sağmalcılar Zindanı’da ölüm orucuna yatan bir grup gencin, 1996’da ‘ortak’ ürettikleri “Zindanda ölmektir şimdi yaşamak” adlı şiirden birkaç dize buraya almak istiyorum:

“…O an geldi/ Dönülmez bir yolun başındayız şimdi/ İsyan dilli alevler emiyor tenimizi/ Güneşle sevişen kar gibi eriyor bedenimiz/Ve direncin yorganını çekerek üstüne/ Aydınlık rüyalara dalıyor bilincimiz…

Bunları, ‘halk’larının ‘insanca’ yaşayabilmeleri uğruna, kendi bedenlerini, ‘ölüm canavarı’na seve seve yem olarak sunan, yirmi yaşın yankısında yalımlanan gençlerimiz yazmış. Yani bir başka deyişle eğer bu ölüm, halklarının mutluluğu uğrunaysa, ki öyle düşünmüşlerdir; o zaman, şunu demek istemiş bu gençler:

Ölüm, hoş gele; sefa gele…

Bakın:

Heey ölüm/ Bakma acılarımız kadar yaşlı olduğumuza/ Düşlerimiz kadar gençtir ömrümüz/ Ve sanmaki bu ömrün üstü sende kalacak/ Unutmaki zindanda ölmektir şimdi yaşamak…

Gerçekten öyle: Onlar, günümüzde ‘kutsal değerler’ arasına katılmışlar ve yaşamaktadırlar; ama onları ‘ölüm canavarı’nın kucağına yem olarak atanlar, çoktaan silinip yok olmuşlardır.

Her gün sayısız ‘palavra’ dinlemektense, ‘şiirlerde gezinmek’ daha çok hoşuma gidiyor.

Gelin beni dinleyin; siz de öyle yapın…

FEHMİ SALIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy8972 = 'fehmisalik' + '@';

addy8972 = addy8972 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text8972 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

8972 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


Alevihaber.com - 4 Kasım 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku