Sayın Abdurrahman Yalçınkaya , İyi hatırlayacaksınız, AKP, 2002′de iktidara geldikten sonra, ilk işi, türban, imam hatipler ve Kuran kursları oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , küllenmeye yüz tutmuş bu konuları, eşeleyip harlayarak himayesine aldı.
Bir yandan da, hızla “kadrolaşma” ya gidildi.
Çok geçmeden, laik Cumhuriyet’in kurumlarına saldırma başladı: 2003′te, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nu, kısaltılmış adıyla TÜBİTAK’ı, baltalaması bir ilktir ve arkası gelir.
AKP’nin bilim düşmanlığı ve dinciliği de açığa çıkar.
Türbanı, bir dinsel ve siyasal kisve olduğu için, laikliğe aykırı bularak, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkemeler, üniversiteler dahil eğitimde yasaklamışlardır. 2004′te, bir dava vesilesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu tutuma katılınca, AKP ayağa kalktı. Avrupa Birliği’ne katılma aşkıyla tutuşan parti, sistemin en yüksek mahkemesine karşı çıkıyordu; giderek, türban takımını teşvik etmiş oluyordu.
Bu tavır, bir cinnete dönüşür.
İmam ve hatiplere üniversiteleri açma gayreti; Kuran kurslarını her kaydın dışında serbest bırakma; laik eğitimi çığırından çıkarma her adımda belli oldu ve ayyuka çıktı.
Muhalefet karşı dursa da, boşa gitti.
Bugün Türkiye’de çağdışına kaymış bir eğitim varsa, bunun günahı başta AKP’ye aittir.
Bunlar olurken, ülkenin iktisadi ve sosyal yönden kayıpları da korkunçtur.
Ne var ki, bu kayıplar olmayabilirdi: AKP’nin, birinci dönemde yaptıkları, Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirildiğinde kapatılması için yeterdi. Ancak, liberalizmi geliştiriyor, memleketi kalkındırıyor, Avrupa Birliği’ne gireceğiz gibi havada iddialar basiretleri bağlamıştır.
Karar mevkiinde bulunanların vurdumduymazlığı da rol oynadı: Birinci dönemde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturan Nuri Ok , o yılları AKP’ye bir iki hatırlatma ile tüketmiş ve sonunda da, ardında bir deve yükü belge bırakıp gitmiştir…
*
Sayın Abdurrahman Yalçınkaya,
22 Temmuz seçimlerinden sonra olan bitenleri biliyorsunuz: Yüzde 46′lık bir sonuç AKP’yi tam “şirretliğe” götürmüş, girişimleriyle de toplum kaygılar içindedir.
Yeni bir anayasa tartışması beklerken, türbanın üniversitede serbest bırakılması gündeme alınmıştır: AKP ile MHP’nin anlaşmasıyla, konu kesinleşmiş gibidir.
Müslüman dünyanın en gerici güruhunun icat ettiği ve bize de ithal edilen türban, dinsel ve siyasal bir simge olarak böylece kamuda yerini almış olacaktır. Türbana yolları açmak için düşünülenler ise anayasada ve yasalarda zorlamalardır. Bütün bunlar, iptale açık durumdadır. Bunların ayrıntılarını size hatırlatmak ayıp olur. Anayasanın laik düzenine korkunç bir müdahaledir yapılan.
“Çene altı” müdahale gülünçtür.
“Düzenleme üniversiteyle sınırlı kalacak” diye verilen güvence de havadadır: Üniversiteler karışacak ve oradan liselere ve kamuya da taşacaktır anarşi.
Bir de, türbanlı olarak üniversiteyi bitirecek kızı bekleyen sorunlar!
Neresinden bakılsa, dram!
Bunu, bir düşman olsa tertiplemezdi…
Gelip durduğumuz noktada ise yapılacak şu: Toplum çıkmazlar içinde çırpındığında onu kurtaracak güçleri, hukuk dışından bekleyenler az değil. Oysa, hukukun önceden hazırladığı garantiler var; anayasal çerçeveyi zorlayan ve dışına çıkan siyasal partiler, bir prosedürden sonra kapatılır. Batı hukukunda bunun örnekleri var ve biz de ordan almışızdır.
Özetle, AKP’nin kapatılmasını Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirmek gerekiyor. Bu size düşüyor. Bunu yaptığınızda, bir genel ferahlama göreceksiniz. Anayasa Mahkemesi de, sanıyoruz, ülkemizi bir beladan kurtaracaktır.
Derin saygılarımla…
Server TANİLLİ
1 Şubat 2008 - Cumhuriyet