AKP kadrolarının aldıkları politik formasyon, klasik İslam toplumunu yönetmeye müsaittir. Ellerindeki diploma, Anadolu Alevi-Bektaşi realitesini anlama, kavrama ve uygun davranma konusunda geçersizdir. Reha Çamuroğlu da bu gerçeği bilmiyor olamaz, ancak onları bir süreliğine, kendi çıkarları doğrultusunda kandırıyor olabilir.
Kamuoyunda “AKP'nin Alevi Açılımı” olarak tartışılan olay AKP'nin Alevi milletvekili Reha Çamuroğlu’nun Başbakan Tayip Erdoğan’ın Muharrem ayında iftar yemeğine katılacağını açıklamasıyla başladı. Öncelikle bu konu hakkındaki görüşlerinizi açıklar mısınız?
Durak Arslan : AKP nin Alevi açılımını hoşgörüyle karşılıyorum. Çünkü öğretimiz böyle davranmamızı gerektiriyor. Ne sevindiricidir ki, tarih boyunca « Alevilerin katli vaciptir » diyen bir zihniyetin günümüzdeki temsilcileri, bizleri fiziksel olarak katletmenin dışında yöntemlerin de olabileceği arayışına girmişler. En azından insani bir tutum. Alevileri öldürenler şimdi Aleviliği öldürme çabasındalar. Fakat şöyle de bir gerçeğimiz var ki, Aleviler olarak bize düşmanlık edenleri bile heran bağışlamaya hazırız, ancak adlarını unutmaya asla ve asla.
Hükümet Aleviliğin devlette temsili için bir Alevi kurumu oluşturmayı planlıyor. Bu kurumun, Başbakanlığa bağlı bir “genel müdürlük” biçiminde olması düşünülüyor. Sizce böyle bir kurum gerekli mi? Düşüncelerinizi açıklar mısınız?
Durak Arslan : Bizlere sordular mı ? Hiç bir Alevi kurumunu muhatap alarak, «talepleriniz nelerdir, toplumsal projeniz var mı?» diye sormayı bırakın, yıllardır üst kurum başkanlarımızın randevu taleplerine yanıt bile verilmedi.
Biz Aleviler, Laik, demokratik bir cumhuriyet ten yanayız. İnancımızın devletleştirilmesini istemiyoruz. Bu yüzden diyanetin kaldırılmasını istiyoruz. Devlet bütün inançlara aynı mesafede dursun yeter. Ne imtiyaz istiyoruz ne de dışlanmak. Bütün inançlarla eşit ve adaletli koşullarda yaşamaktır talebimiz.
Oluşturulacak genel müdürlük için kadro sayısının üç bin, bütçenin ise iki milyon YTL olarak belirlendiği, bu bütçe ile kurum bünyesinde, ya da ayrı olarak kurulması planlanan Alevi Enstitüleri’nde Alevi dede ve zakirlerin eğitiminin yapılacağı, istihdam edileceği basına yansıdı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Durak Arslan : Alevi toplumu olarak kendi ihtiyaçlarımıza cevap verecek kurumlara son derece ihtiyacımız var. Bu kurumları yaratacak yüksek bir potansiyele de sahibiz. Alevilerin gelişen ve gündem belirleyen bir dinamik olduğunu gördüğü için, hükümet kendi Alevilerini yaratmak derdinde. AKP kendi genel konseptine uygun, kontrollü bir Alevi oluşumuna niyetleniyor. Fakat gözden kaçırdıkları bir konu var ki, AKP kadrolarının aldıkları politik formasyon, klasik İslam toplumunu yönetmeye müsaittir. Ellerindeki diploma, Anadolu Alevi-Bektaşi realitesini anlama, kavrama ve uygun davranma konusunda geçersizdir. Reha Çamuroğlu da bu gerçeği bilmiyor olamaz, ancak onları bir süreliğine, kendi çıkarları doğrultusunda kandırıyor olabilir.
Hazırlanan taslakta Ankara ve İstanbul’da iki cemevi açılması ve Alevi toplumu ile hükümet arasındaki ilişkileri yürütmek üzere kırk kişilik bir kurul oluşturulması da var. 22 Temmuz seçim öncesine kadar Alevileri gündemine almayan, cemevlerine “cümbüş evi” diyen zihniyetin bu açılımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Durak Arslan : AKP nin direktifi ve desteğiyle yapılacak Cemevi ancak Cami’ye benzer, oluşturacağı kırk kişilik kurul da, İmam cemaatine benzer. Şimdiden bu nitelikleri görmek mümkün. Amaç belli, asimile etmek, kendine mecbur ederek oy almak ve toplumsal <<uzlaşma>> adı altında, aynılaştırarak esas hedefe (!) ulaşmak. Kısacası, samimiyetten uzak ve tehlikeli bir açılım olarak görüyorum.
R. Çamuroğlu, iki sene içerisinde Alevilikle ilgili bütün sorunları çözmeyi hedeflediklerini, Aleviliği “İslam dışı görmeyen” yeni bir örgütlenme modelini yaratmayı düşündüklerini söylüyor. Bu açıklama hakkında neler söylemek istersiniz?
Durak Arslan : Aleviliği orda ya da burda görmek yerine, önce Alevileri ve Aleviliği görmek gerekmez mi ? Bu tartışma kim tarafından yapılırsa yapılsın, hangi amaçla ve uçta yapılırsa yapılsın, yersiz ve zamansız bir tartışmadır. Varlığı bile kabul edilemeyen, asırlardır çok yönlü tahribatlara uğramış bir öğreti ve tarih, alelacele tarif edilip etiketlendirilmemeli. Bir arkeolog titizliğiyle, en ince fırçalarla tozundan, çamurundan arındırılmalı. Kırılmış, tahrip edilmiş parçaları, uzmanlarca restore edilerek, gün ışığına çıkarılmalıdır.
İşte biz Alevi örgütleri bunun için varız. Bu çalışmaların sağlıklı yapılabileceği koşulların yaratılması için çalışıyoruz. Dede, ana, tarihçi, yazar, araştırmacı, bilim insanlarının, bir enkaza dönüştürülmüş inanç ve öğretimizi, özgürce tarif edebilmelerini arzu ediyoruz.
R. Çamuroğlu Alevilerden gelen yoğun tepki üzerine “rahatsızlık vermeye devam edeceğiz, çünkü milletin, ülkenin hayrına çalışıyoruz. Hiçbir arka bahçe bırakmayacağız. Hepsinde meyve yiyeceğiz, ıslık çalıp türkü söyleyeceğiz” diyerek Alevi kurumlarına meydan okurken, niyetini gizlemiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Durak Arslan : Sayın Çamuroğlu’nun ne demek istediğini anladığımı düşünüyorum. <<Dükkanlarınızı kapatın, büyük dünya markası butiklerden oluşan dev alış veriş merkezlerinin önünde ikinci sınıf müşteri olarak kuyruğa geçin>> diyor. Kendiside kapı görevlisi olarak, istediğini içeri alacak, istemediğini dışarıda bırakacak. Sonuçta içeri alınanlar onursuzluğa ve yol’suzluğa, dışarıda bırakılanlar da sefalete ve yoksulluğa mahkum edilecek. Hayır sayın Çamuroğlu, dükkanlar kapanmıyacak. Sahipleri dükkanlarını restore edecekler, ortak noktalarını ön plana çıkaracak ve ortak çatılarını oluşturarak, koperatifleşecekler. İçerde çok ses ancak dışarda tek ve net bir ses olacaklar. Turnalar misali dizilip, menzile ulaşmak için güçlerine güç katarak, evrensel değerleri insanlığa taşıyan yol’da yol alacaklar.
R. Çamuroğlu, “Biz, Aleviliğin İslam içi olduğuna inanan insanlar olarak davetimizi bu kritere göre yaparız. Alevilerin problemlerini çözme konusunda kendisini Alevi olarak niteleyen herkes muhatabımızdır” diyor. Alevi örgüt yöneticileri olarak bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Durak Arslan : Sayın Çamuroğlu’nun şartlı davetiyesinin, bırakın herhangi bir dini inanca denk düşmesini, görgü kurallarını da zorlayan bir yaklaşım. Daha düne kadar Alevilere hakaret yağdıranlara (ki bugünde özde aynı) baş köşeyi ayırırken, Aleviliği kendisinden farklı yorumladığını düşündüğü kişi ve kurumlara açıktan meydan okumayı kendisine daha çok yakıştırıyor. Bu tercih kendisini açıktan eleveriyor.
Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, Alevilerle ilgili olarak, “Zamanında belki bu vatandaşlara biz bir elbise biçmeye çalıştık ama elbise uymadı. Şimdi hep birlikte yeni bir elbise dikip, onların da huzurlu, mutlu şekilde yaşamalarını sağlamak temel görevimizdir” diye bir açıklamada bulundu. Bu açıklamada değinilen AKP’nin bugüne kadar Alevilere uyduramadığı “eski elbise” biliniyor. Şimdi dikmeye niyetlendikleri “yeni elbise”nin, Alevi-Bektaşilerin elini-kolunu kıpırdatamaz hale getirecek bir tür deli gömleği olması olası değil mi? Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Durak Arslan : Döneme göre moda giysiler olur. Finansörü, proje adı, stilisti, terzisi, markası olur. Bu yeni moda elbisenin finansörü global sermaye, proje adı BOP, stilisti Fettullah Gülen, terzisi AKP ve marka adı Türk-İslam sentezi. Fakat, bu elbisenin dizaynı Alevilere göre yapılmamış. Çok sırıtıyor. Bol olması gereken kısımlar dar, dar olması gereken kısımlar da çok bol. Bu elbise bu bedene uymaz. Belki soracaksınız << ya peki sayın Çamuroğlu bu konseptin neresinde>> diye. Kendisi şimdilik tezgâhtarlığını üstlenmiş gözüküyor. Terfiyesi, satış hedefine ulaşıp ulaşmıyacağına bağlı. Çünkü global ekonominin modern işleme yöntemi budur. Avrupalılar ise bu sisteme << havuç>> sistemi derler. Yani ilerledikçe <<yem>> büyür.
Devletin dede ve zakirleri eğitmeyi planlaması ve aralarından kendi kıstaslarına göre seçtiklerine maaş bağlamaya hazırlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yolla “Resmi Alevilik”, “memur Aleviliği” denilebilecek tektipleştirilmiş bir Alevilik yaratma çabası laik demokrasi çerçevesine sığar mı?
Durak Arslan : Önce, inancın insan ve toplum için önemini, işlevini nasıl algıladığınız çok önemli. İnanca yaklaşımınızda, bu algılama biçiminiz belirleyicidir. Manevi değerlerin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılmaz, alınmaz, satılmaz, yargılanmaz. O değerlere sahip olan insan ve toplum tarafından, taşıdığı değerlere hangi anlam yükleniyor ise gerçek olan o’dur. Bu sebeple, hiç bir insan, kurum veya güç, insanlar ile taşıdıkları değerler arasına girmemeli, zedelememeli, kirletmemeli. İşte bu yüzden, laïk sistemi savunuyoruz.
Devlet yönetmek, siyaset yapmak pratik, somut, değişken, göreceli ve maddidir. İnanç ise, iç dünyaya yönelik, varlığımızı anlamlandıran, soyut ve manevidir. Bu iki unsur birbiriyle karıştırılmamalıdır. Her iki unsur da özünde insanı huzura kavuşturmak üzere ve ters yönlerden insandan doğup tekrar insana ulaşandır. Devlet ve siyaset insanları, iktidarını, çıkarlarını, ihtiraslarını garantiye almak üzere, bu iki ayrı unsuru birbirine karıştırılarak, göz boyama ve sihirbazlığı seçiyorlar. Yanlış yapıyorlar. Suç işliyorlar.
AKP’nin bu açılımı, Alevi-Bektaşi toplumunun demokratik istemlerine yanıt verebilir mi? Türkiye’de kapsamlı demokrasi yönünde adım atılmadan Alevilerin demokratik istemleri karşılanabilir mi?
Durak Arslan : Alevi hareketinin ve örgütlerinin sadece kendisi için istediği bir tek talep bile yoktur. Bakın yıllardır mücadelesini verdiğimiz şu taleplerin hangisi sadece Aleviler içindir?
Her inanç kendi inananları tarafından kendisini tarif etmelidir.
Her inanç mensupları, inanç merkezlerini kendileri belirlemelidir.
Her inanç eşit koşullara sahip olmalıdır.
Zorunlu din dersleriyle bir tek inancı dayatmak yerine, dünya dinlerine eşit mesafede genel din kültürü verilmelidir. Ders kitaplarına ise, her inanç topluluğunun kendi tarifine uygun konulmalıdır.
Nüfus cüzdanlarında bulunan din hanesi kaldırılmalıdır.
Yeni anayasa oluşumunda, toplumun bütün kesitlerinin görüş ve önerilerine başvurulmalıdır.
Hiç bir inanç, köken, cins ve renk, ayrımcılığa ve hak ihlallerine maruz kalmamalıdır.
Bütun farklılıklar, birer zenginlik olarak görülerek, yasalarla koruma altına alınmalıdır.
Madımak da vahşice yakılan 35 aydın insanın anısına, et lokantası olan otel barış müzesi olmalıdır.
Bu taleplerin bir ülkede kazanılması, toplumun bütünü açısından büyük bir devrimdir. Hoşgörünün, eşitliğin, adaletin, karşılıklı saygının, birbirini kayıtsız ve şartsız kabulün, aynı topraklar üzerinde yeşermesi ve serpilmesi demektir.
AKP Alevi açılımının önüne yukardaki maddeleri koymalıdır. Bunları atlarsa, yüzü üstü düşer ve çamura batan AKP yi sayın Çamuroğlu bile kaldıramaz.
Hükümet tarafından yapılan tüm bu açıklamaları bir bütün olarak değerlendirdiğinizde hangi sonuçlara varıyorsunuz?
Durak Arslan : AKP ye Alevi açılımı yapma cesaretini veren, kendi eksikliklerimizi kabul ederek, bu negatif açılımdan pozitif bir ders çıkarmalıyız. Hızla ve kendi dinamiklerimiz üzerinde kurumsallaşmalıyız. Modern Alevi Kurum modelimizi yaratarak, günün koşullarına uygun, öğretimizle uyum içerisinde, kurumlar arası üst çatılarımızı oluşturarak, içerde farklılıklarımızı birer zenginlik kabul edip, dışarda tek ses olmalıyız. Örgütlenmemizi modernleştirmeli, ekonomimizi pekiştirmeli ve de medyamızı kalıcılaştırmalıyız. Bu üç
sağlam ayak üzerinde toplum olarak yükselerek varolabilir, evrensel değerlerle buluşabiliriz.
Alevi-Bektaşi toplumunun demokratik talepleri sizce nelerdır?
Durak Arslan : Kophenag kriterlerinde belirlenen, uluslararası insan hakları beyannamesi çerçevesindeki taleplerdir. Yani, Hallacı Mansur’dan Nesimi’ye, Hace Bektaşi Veli’den Yunus Emre’ye, Mevlana’dan Pir Sultan Abdal’a, Şeyh Bedreddin’den Aşık Veysel’e uzanan yolumuzun önündeki bütün engellerin kaldırımasıdır taleplerimiz.
Strasbourg, 10/01/2008
http://www.alevi-fuaf.com/