Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş, son baskın ve gözaltıların “faşizm ötesi" bir tabloyu yansıttığını belirterek, “Çünkü faşist düzende faşist yasalar vardır. Çıkar bunları uygularlar. Oysa şimdi Anayasa ve yasalar ihlal ediliyor" dedi.
Savaş, Kanal B’ye, son baskın ve gözaltılarla ilgili açıklamalarda bulundu. Polisin Ergenekon olayına konu olan soruşturmalarda sorgulama yapmasının yasalara aykırı olduğunu, bu sorguyu savcıların yapması gerektiğini savunan Savaş, “Tüm kırmızı çizgilerimizi ihlal edecek, devlet güvenliğini tehlikeye sokacak pek çok uygulama yapılma durumunda. Türkiye bütünlüğüne sahip çıkacak kim varsa sindirilmek isteniyor. Korkunç bir durumla karşı karşıyayız, vatandaşlar artık ‘yargıya güveniyoruz’ gibi şeylerle kendilerini aldatmasınlar. Kanunlara aykırı delillere sorgu yapanlar hakim savcı değil mi? Bu soruşturmayı ancak savcı yapabilir, polislerin yetkisi yok, yetki gaspı var. Mağdur olanların tazminat davaları açabilirler. Polisin kanunsuz şekilde bir saat bile sorgulama yetkisi yok. Fakat savcıların artık bu işte polislerin oyuncağı olduğu anlaşılıyor, çünkü kendileri bilmiyorlar mı ki, polislerin yetkisi yok"diye konuştu.
Son kitabında Ergenekon sürecinde yaşanan kanunsuzlukları ele aldığını kaydeden Vural Savaş, “Faşizm ötesi bir durumla karşı karşıyayız. Faşist düzenlerde de faşist yasalar çıkar bunu uygularlar, şimdi yasalar, Anayasa ihlal ediliyor, hem Anayasamıza hem yasamıza aykırı" dedi.
Dış güdümlü operasyonların geçmişte “bizim çocuklara" yaptırıldığını iddia eden Vural Savaş, “Dış güdümlü operasyonlar, şimdi adliyeye sızmış örgütlerle yapılıyor. Kanuna aykırı deliller hiçbir zaman kullanılamaz şeklindeki Anayasal hüküm hiçe sayılmıştır" şeklinde konuştu.
Vural Savaş, AKP’nin inişe geçtiğinin anlaşıldığını, şimdi Türkiye’yi yönetenlerin milletvekilliği dokunulmazlıkları kalktıktan sonra Yüce Divan riskiyle karşı karşıya olduklarını belirterek, “Bu böyle devam ederse Türkiye Cumhuriyeti elden gider, bütün özgürlüklerimizi yitiririz. Beni en çok üzen bütün bu kanunsuzlukların Türkiye Cumhuriyeti’nin bir korku imparatorluğu haline getirilmesinin birtakım savcı ve hakimler eliyle yapılmasıdır" dedi.
Savaş, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanı’nın yaşananlarda sorumluluğu bulunduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin de laikliğe aykırı faaliyetleri ortaya çıkan partiye para cezası vermekle yetinerek dolaylı sorumluluğu paylaştığını iddia etti
MİLLİYET - ANKA - 13 Nisan 2009
Şükran Soner: Bu tehlikeli bir sivil darbedir
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner, Ergenekon soruşturmasının cumhuriyet değerlerine, laikliğe ve Atatürk devrimlerine sahip çıkan kadroları dağıtmaya yönelik bir operasyona dönüştüğünü söyledi.
İSTANBUL - Şükran Soner NTV'nni Yazı İşleri programında Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtladı. Soner şunları söyledi:
"Milli Görüş ve Fettullah Gülen ekolü ile ne ilgisi var, diyeceksiniz. Hemen söyleyeyim. Ağırlıklı olarak yurtdışında müritleri ve daha çok ticari ilişkilerde sağladıkları hizmetler karşılığı müthiş paralar toplarlar.
Yıllardan beri bu paralar ağılıklı olarak eğitimde İslamcı bir çizginin finansmanında kullanılır. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bunun bir refleksiydi ve herhangi bir ideoloji doğrultusunda değil, anayasal şemsiyede eğitim birliği içinde okuyamayan çocukları okutmak için müthiş bir burs sağlama seferberliği için çalıştı.
İdil örneğini hatırlayın. Zaman zaman bir çok televizyon kanalı ya da medya kuruluşu da destek olmaya çalıştı. Türkiye çapında kızların ve öncelikle okuyamayan yoksul aile çocuklarının normal okullarda okuyabilmesini sağlamaya hizmet veriyor.
Adana Şubesi için galiba 'kapıyı kilitleyin gidin' denmiş ÇYDD şubesindeki arkadaşlara. Şimdi bu çocuklar için burs veren bir iş adamısınız. Küçük çaplı veya büyük çaplı. Ve de bütün dosyalar bu vakıfta. Biliyorsunuz el konuldu dosyalara. Sizin çocukların eğitimi için para vermeniz sanki suçmuş gibi bir belge olarak duruyor dava iddianamesinde. Para vermeye devam edebilir misiniz? Bu çocuklar ne olacak?
Nasıl ideolojik bir sivil darbe girişimi olduğunu, Ergenekon’un nasıl derin devlet operasyonu derken nasıl bir başka amaca yönlendiğinin bundan daha çarpıcı kanıtı olabilir mi?
AKP iktidarına, türban olayında ve başka konularda, bugünkü YÖK yönetimine karşı durmuş kim varsa yine bu dava kapsamında toplanıyor. Yani ben 12 Mart, 12 Eylül yargılamalarını başından sonuna izlemiş ve bir sürü yakını mağdur olmuş birey olarak söylüyorum askeri darbelerin hukukundan çok daha ağır bir sivil darbe hukukuyla karşı karşıyayız.
Çünkü doğrudan doğruya suçtan, delilden yola çıkmıyor önce kendine göre bir suç biçime ve suçlu insanlar ve örgütler portresi çiziyor ve portre o kadar genişledi ki öyle bir derin devlet oluşturdular ki bütün geçmişteki siyasi iktidar dönemleri 12 Mart ve 12 Eylül’leri de kattı nasıl oluyorsa bu.
Mağdurlarla sanıklar içiçe girdi, kim kimle o karıştı. Amaç sonuca varmak değil, zaten sonuca varılmaz bu tür davalarda. Geçmişte bu davalar kapsamında yakınları olan biri olarak söylüyorum hepsi düştü ama hiç olmazsa oralarda bile daha kapsamlı bir mantık vardı.
Burada o kadar geniş kitle ki; cumhuriyet değerlerine sahip çıkan, laikliğe sahip çıkan, Atatürk devrimlerine sahip çıkan bütün kadroları ve örgütlenmeleri yıldırma dağıtmaya yönelik bir operasyona dönüştü. Bu hakikatten çok tehlikeli bir sivil darbe.
Ne kadar suçlu, ne kadar suç kanıtı ortaya çıkarsa çıksın fark etmez. Önceden kafanızda bir suç örgütü yaratıp bunları hepsini mağdur eden bir operasyonla sonradan delile varırsanız suçlu yakalasanız da arada bir sürü insanın insan haklarını gasp etmiş oluyorsunuz.
Türkan Saylan daha bir 5 yıl önce tedavisini yapan hocalardan biriyle kemoterapiye girmişti. Hocalardan birine 'Nasıl durumu?' dedim. 'Bize göre yaşamıyor, iradesiyle kafasıyla, beyniyle yaşıyor' dedi.
Ntvmsnbc - 13 Nisan 2009 Pazartesi