Şarkışla Emlekli'lerin Göç Öyküsü

Şarkışla Emlekli'lerin Göç ÖyküsüErtuğrul ŞENOĞLU / AnkaraYıllar oldu; köylerimizden yollara düşüp geldik...

Şarkışla Emlekli'lerin Göç Öyküsü

Ertuğrul ŞENOĞLU / Ankara

Yıllar oldu; köylerimizden yollara düşüp geldik bu kentlere. Kendimiz için, çocuklarımızın geleceği için, itilip örselenmeden geçinip gitmek için ! Omuzlarımızda bir döşek, bir tahta valiz ve henüz yitirilmemiş umutlarımız. Düşlerimizde, umutlarımızda öyle sanıldığı kadar büyük ve imkansızı isteyen hedefler değildi. Başımızı sokacak bir kapıcı dairesi; mümkünse rutübetsiz olanından, belki ileride bir hizmetle kadrosu devletten, analarımız için gündelik temizlik işçiliği bir zengin evinden, çocuklarımız için bolca oyuncak gazoz kapaklarından. Ama onlar yani çocuklarımız mutlaka okumalıydılar… düşler ençok da onlar için kurulmalıydı !

Yukarıdaki hikaye analarımız tarafından kulağımıza fısıltıyla anlatılırken biz daha çok küçüktük. Biz daha çok çocuktuk. Yıllar geçip biz büyüyüp ergenlik çağına vardığımızda, kaderimizle ilgili büyük radikal değişimler yaşanmamıştı. Tabii kapıcı dairelerinden at arabasıyla taşındığımız gecekondu mahallelerini ve yeni tanıştığımız Devrimci ağabeylerimizden edindiğimiz solculuğu saymazsak. İlk o zamanlarda başlamıştık sorgulamaya tüm yaşadıklarımızı… Çocukluk yıllarımızda Alevi olduğumuzu söylemememiz için sıkı sıkıya tembihlendiğimizi, diyelimki öğrendiklerinde o çelimsiz ruhumuzun nasıl örselendiğini, üç kuruş maaş ve bir kapıcı dairesini kaybetmemek için ailelerimizin nasıl telaşlandığını, kendimizi kendimizden bile nasıl gizlediğimizi, aslında yoksulluğun mecbur olduğumuz bir kader olmadığını, hep o zamanlarda anlamaya, sorgulamaya başlamıştık… yani o gecekondu mahallelerinde, yani kentin çeperlerinde.

Oysa ailelerimiz bizi “onurlu bir yaşam düşü” peşine takıp getirmemiş miydi bu kentlere ? Peki bu yaşadıklarımız neydi? Bu sorular bir çengel gibi takıldı durdu yüreklerimize, beyinlerimize…Sonra öfkemiz bilince, kavgaya dönüşüverdi. Çocukluğumuzda kapıcılığını yaptığımız apartmandaki arkadaşlarımıza öykünerek oynadığımız “komencilik” ölümle bitse bile sonu tatlıya bağlanırdı, tekrar canlanırdık. Hava karardığında tekrar dönüverirdik anamızın kucağına. Ama bu kez öyle olmayacaktı ; aslında çoğumuz çocuk sayılırdık henüz. O gecekondu mahallelerinde hava karardığında bu kez dönememiştik analarımıza. Sonu malum bir çoğumuz öldü, kimimiz mahpus, sürgün ve yitirdiğimiz darmadağın edilen umutlarımız…

Sonraları bedeller ödendi, belki de hiç kapanmayacak olan yaralarımız sarıldı. Kalanlarla yola devam ettik. Sonra büyüdük, büyüdük. Kimimiz yarım kalan tahsilini bitirdi avukat, mühendis, öğretmen oldu. Kimimiz esnaf biraz da işadamı. Kimimiz kentin çeperlerinde yaşama tırnağını geçirmiş halen düşmemeye çalışıyor. Ama halen hepimiz kendimizin, çocuklarımızın, yarınlarımızın ve ülkemizin geleceği için tasalanmaya devam ediyor. Çünkü yürüdüğümüz yol öyle bir yol ki, ne zaman düze çıktığımızı sansak önümüze yeni tepeler, dağlar çıkıyor. Yani ne zaman yanıtları öğrensek, soruları değiştiriyorlar.

Ertuğrul ŞENOĞLU
Çanakaya Belediye Meclis üyesi
Şarkışla Emlek Sarıkaya Köyü

Alevi Haber -  17 Şubat 2011

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku