Dün uzun süredir görüşmediğim bir Sabah çalışanı aradı. “Biliyor musunuz, en üst katta bir odayı mescit yaptılar” dedi.
Bir başkasından şu mail geldi: “Yazı dizini ilgiyle okuyorum. Bazı konularda size katılmıyorum. Örneğin, dün AKP'nin gazeteye müdahale ettiğini düşünmediğini yazmıştın, bugünse telefonların dinlendiğini söylüyorsun. (Bunu ben değil orada üst düzey yöneticilik yapanlar söylüyor. YS) O dönemi yaşamış birisi olarak sana şöyle söyleyeyim. Bize (İsimleri ben gizledim. YS) işten çıkarılma gerekçemiz o zaman açıklanmamıştı ama şimdi gazetede A….. ile benim MSN'deki yönetim ve TMSF aleyhine yazışmalarımız, O… da espri olsun diye arada bir söylediği "Hepimiz AKP'liyiz" sözleri yüzünden atıldığı anlatılıyor. Zaten telefonların dinlendiğini hepimiz biliyorduk. Sorarım size, çalışanların kişisel yazışmalarını ve telefon konuşmalarını izlemenin doğru olduğu hangi iş kanununda yazıyor?”
Bunları neden yazıyorum?
Sabah’ta çalışanlara hakim olan psikolojinin ne olduğunuzu anlamanız için dile getiriyorum. Mescit var veya yok. Mevcut ortamın havasını değiştirmiyor ki…
Bana göre TMSF’nin tek bir görevi var.
Editoryal işlere karışmadan Sabah ve atv’yi satışa hazırlamak.
Bugün o gazete 1 milyar doların üzerinde bir değer ile satışa hazırlanıyorsa, bu değeri TMSF yaratmadı. Ciner’in sahipliği bir faktör olarak karşımızda duruyorsa da gerçek değeri yaratan orada çalışanlardı.
Ve dün bu değeri yaratanlara, bugün farklı bir kültür, farklı bir haber tarzı empoze edilmesi, dengeleri ve gazetenin kimyasını bozdu.
Nitekim, kendini AKP’ye yakın hissetmek zorunda kalan gazeteciler muhalif özelliklerini kaybetti. Tiraj rakamlarında gerileme, gelirlerde dramatik düşüşler zaten her şeyi anlatıyor.
26.11.2007
Yavuz Semerci
www.gazeteport.com.tr