Bu yazıyı Muharrem iftarı tartışmaları yaşanırken yazmıştım ama haftada iki gün yazınca gündemi yakalamak zor oluyor. Askeri harekat ve başörtüsü hakkında yapılmadık yorum kalmadığından aynı şeyleri tekrarlamaktansa farklı konuyu ele almak daha isabetli olur diye Diyanet meselesine temas eden yazımı bugün yayınlıyorum.
Daha önce kimliklere din hanesi yazılıp yazılmamasıyla ilgili konuda cami üyeliği şartıyla yazılmasına gerek yok demiştim. Medya konuyu biraz tartışmıştı. Aslında Muharrem iftarıyla alevlenen Alevi sorununun çözümünde de bu formül geçerlidir.
Şunu demek istiyorum. Diyanet'in Sünni Müslümanlara hizmet ettiği Alevi Müslümanlara etmediği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Dahası Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çağdaş laiklikle çeliştiğini de görmezden gelemeyiz.
Biraz daha açayım. Devletin sadece bir inanç kesimine destek vermesi diğerlerini görmemesi laiklikle bağdaşmaz.
Alevilerin bu konudaki itirazları haklıdır.
Ben Diyanet içinde Alevilerle ilgili bir bölüm açılması yerine Diyanet'in lağvedilmesi ve her inanç grubunun dernek veya vakıf benzeri sivil toplum kuruluşu oluşturarak dini hizmetlerini bizzat kendilerinin görmeleri düşüncesini destekliyorum.
Biraz daha açalım.
Camiye ihtiyacı olan Sünniler camilerini yaptıkları gibi hizmetlerini de üstlenmeliler. İmamın, müezzinin, kayyımın ücretlerini, elektirik, su ve diğer giderlerini de cami yaptıran dernek üstlenmelidir. O dernek hac, umre, dini tören, cenaze ve nikah gibi dini hizmetleri de deruhte etmeli, mukabilinde de dernek üyelerinden/cemaattan aidat almalıdır. Ayda 5-10 liralık aidatı vermeyecek Müslüman yoktur. Cemaatin sahip çıktığı cami kendiliğinden bakımlı hale gelecektir. Ayrıca yapılacak bağışlarla her türlü dini ihtiyaç fazlasıyla giderilir.
Aynı şekilde Aleviler de oluşturdukları dernekler aracılığıyla cem evlerini inşa etmeli hizmetlerini üyelerinin aidatlarıyla karşılamalıdır. Hoş şu anda devlet kadro ve destek vermediği için Aleviler dini hizmetlerinin tamamını kendileri görmektedir. Doğru olan budur.
Diğer inanç grupları da dini hizmetlerini kendi imkanlarıyla yapmalıdır.
Böylece devlete güvenerek lüzümsuz cami inşaatı dönemi de kapanmış olur. Geçenlerde Devlet Bakanı Yazıcıoğlu cami israfından bahsetmişti. Dini hassasiyeti olmayan biri cami israfından bahsetse onun dine karşı önyargılı olduğunu söyleyebiliriz. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış ve şu anda başkanlıktan sorumlu bir bakan bunu söylüyorsa biraz düşünmek lazımdır. Müslümanların yardımıyla başlanan cami inşaatı er veya geç bitiyor ve cami ibadete açılıyor. Sonra intifa hakkı Diyanet'e devrediliyor ve bütün giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Oysa giderlerini cemaatin karşılaması halinde ihtiyaç fazlası cami inşa edilmeyecek, böylece cami israfı da ortadan kalkacaktır. Cami yaptıran ecdadımızın yaptığı gibi giderini karşılayacak gelir mekanizmasını da kurmak zorunda kalacaktır.
Özetle camii, cem evini veya diğer inanç gruplarının mabed ve kültür evlerini mensupları kurmalı ve hizmetlerini de devletten tamamen bağımsız olarak yürütmelidir.
Her dernek üyelerinin her türlü dini hizmetlerini de yürütmelidir. Dernekler federasyon kurarak birlik de sağlayabilirler.
Mesela Diyanet Vakfı Türkiye'deki bütün camileri organize edebilir. Bana göre hem camiler hem görevliler hem de hizmetler şimdikinden daha kaliteli hale gelir. Ekonomik olarak da en zengin sivil toplum kuruluşu olabilir.
Cem evleri de diğerleri de devletten bağımsız olarak örgütlenir üye sayıları belli olur.
O zaman kimin kaç milyon olduğu da açığa çıkar.
Ondan sonra, devletin bu derneklere federasyonlara, vakıflara ihtiyacı kadar veya üyelerine oranla eşit olarak yardım etmesine veya elektriğini suyunu karşılamak gibi katkıda bulunmasına kimse itiraz etmez.
Devlet yargı ve benzeri kurumlar aracılığıyla bu örgütleri tıpkı dernekler, sendikalar ve vakıflar gibi yasal sınırlar içinde kalmalarını sağlar.
Zaten müzakere sürecini yaşadığımız AB bir gün Diyanet'in yapısını da sorgulayarak Türkiye'den yukarıda bahsettiğim uygulamayı talep edecektir. Onlar talep etmese dahi devletin Diyanet aracılığıyla dine bu kadar müdahil olması laiklik ilkesiyle bağdaşmaz..
Ya çağdaş dünyadaki gibi din işlerini mensuplarına bırakacağız ya da bugün Alevi sorunuyla, yarın başka inanç mensuplarının sorunlarıyla uğraşıp duracağız.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bu fikrime itiraz edenler AB üyesi ülkelerdeki uygulamaya -mesela kiliselerin nasıl yönetilip finanse edildiğine- bakabilirlerse, teklifimin ne kadar isabetli ve uygulanabilir bir teklif olduğunu göreceklerdir.
Evhamlarımızdan sıyrılmalı ve halkımıza güvenmeliyiz.
Resul Tosun
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy82104 = 'rtosun' + '@';
addy82104 = addy82104 + 'yenisafak' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text82104 = 'rtosun' + '@' + 'yenisafak' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
82104 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
YENİ ŞAFAK - 27.02.2008