Alevi Çalıştayı ön raporuna ilişkin yapılan ve 400'e yakın Alevi Örgütünün imzasının bulunduğu basın toplantısı gerçekleştirildi.
Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Çalıştayları’nın samimi bir yaklaşım taşıması kaydı ile olumlu olacağını defalarca söylediklerini ve hükümetin yol haritasının niteliğini taşıyacak Çalıştayların sonucunda hazırlanacak raporda Alevilerin sorunlarına çözüm olacağını düşünmediklerini de ifade ettiklerini söylediler.
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız konu ile ilgi açıklamalarda bulundu. Balkız “Alevi Çalıştayı Ön Raporu Bir Asimilasyon belgesidir. Bu Belgeyi olumlu bulanlar bizden değildir. AKP bizim üzerimizden kendi emellerini gerçekleştirme çabası içerisindedir.”
Alevi Bektaşi Federasyonu Başknı Ali Balkız’ın açıklaması şöyle; “AKP hükümetinin Alevi açılımı çerçevesinde, 2008 yılında başlattığı çalıştaylar serisi tamamlandı ve hazırlanan rapor, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunuldu. Alevi Bektaşi Federasyonu olarak Alevi Çalıştayları’nın samimi bir yaklaşım taşıması kaydı ile olumlu olduğunu defalarca söyledik. Ancak çalıştayların sonunda hazırlanacak ve bir anlamda hükümet için yol haritası niteliğini taşıyacak raporda, Alevilerin sorunlarına gerçekten samimi bir irade ile çözüm aranacağını hiç düşünmedik ve bunu da açıkça ifade ettik." dedi
ÇALIŞTAYA DA BU REZERVE SAHİP OLARAK KATILDIK
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız "Detaylarını, devam edecek olan satırlarda değerlendirmeden önce hemen şunu söylemeliyiz ki; gelinen aşamada açıklanan raporun içeriği, sahip olduğumuz öngörüler nedeniyle bizim açımızdan şaşırtıcı değildir.; rapor bir aldatmacadır. Sanaldır, maksatlıdır, iyi niyetten yoksun, sorun çözen değil; yeni sorunlar yaratan, şeriata doğru giden yolda yeni adımlar ön gören, bir AKP projesidir. Önraporda ifadesini bulan ve çözüm gibi gösterilen üstelik 7. Çalıştayda uzlaşma ile çıktığı iddia edilen öneriler de bizim nezdimizde, Alevilerin asimilasyonuna hizmet eden, insan hak ve özgürlüklerinin sınırını, Diyanet İşleri Başkanlığında cisimleşen ve devlet yönetiminin her aşamasında kendini hissettiren “Sünni egemen devlet” başladığı yerde bitiren, tamamen Sünni bakış açısının ürünüdür. Raporun içeriğinden de anlaşıldığı gibi Aleviler, Alevi Çalıştayı’nda “bütün inanç ve mezheplere eşit mesafede durması gereken” bir devletin hükümeti ile değil, iktidar erkini elinde tutan, Sünni ulema ile oturmuş gibidirler ve rapor da doğal olarak Sünni ulemanın zihniyet dünyasını yansıtmaktadır. Rapora hakim olan bir başka zihniyet ise Alevilerin hak ve taleplerinin güvenlik konsepti çerçevesinde ele alınıp değerlendirilmesidir. Bu rapor şu nedenle aldatmacıdır: Henüz birinci paragrafında; “Alevi-Bektaşilerin belli başlı taleplerini demokrasi ve insan hakları temelinde yeniden ele alıp değerlendirme amacı güden Hükümetimiz…” diye kendini takdim etmesine karşın; bu ön raporda ne demokratik bir tutum söz konusudur, ne de insan haklarına saygı. “… devlet, ayırım gözetmeksizin vatandaşların taleplerini dikkate almak…”, “gerçek ve sahici çözümleri devreye sokmak…” gibi vurgular birer propaganda çabasından başka bir şey değildir. Şöyle ki: “Aleviliğin ne olup olmadığını sadece Aleviler bilir, öğrenmek istiyorsanız onlara sorun” dememize, konunun gündeme her gelişinde hükümeti uyarmamıza, “inancımdan elini çek” dememize karşın, bu rapor; Aleviliğe bir tanım getirmekte, buradan hareketle de Asimilasyon işlemini kolaylaştırmak istemektedir.
Biz dedik ki; Diyanet İşleri Başkanlığı lağv edilmelidir; bu rapor diyor ki; “… bu beklenti rasyonel değildir.” Alevilik tanımlanmış, laikliğe aykırı Diyanet İşleri Başkanlığı’na dokunulmamış tam tersine sahte laiklik uygulamasına Aleviler de ortak edilmek istenmiştir. “Katılımcılar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslam’ın tüm yorumlarını da içine alacak şekilde orta ve uzun vadede özerk bir yapıya kavuşması gerektiğini vurgulamışlardır” denilerek, aslında hiç de olmayan bir uzlaşma varmış gibi gösterilmiş, hükümet, sünni kesimi kamu olanaklarıyla finanse etme uygulamasını güya Alevileri de sisteme dahil ederek güvenceye almak istemiştir. Üstelik yeni hazırlamaya çalıştıkları “Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat yasası ile bu kurumu daire başkanlığı konumundan, müsteşarlık konumuna yükseltmek istemektedirler. Bu ise; devlet demokrasisi içerisinde daha üst düzeye taşıma, daha çok kadro, daha çok bütçe anlamına gelmektedir. Biz dedik ki; Zorunlu Din Dersleri kaldırılmalıdır, bu rapor diyor ki, “…. mevcut koşullar bu dersin bu çerçevede sürdürülmesini haklılaştıracak doneler sunmaktadır.” Zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler de mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak niteliktedir. Raporda, mevcut durumda halen uygulamalı din eğitimi olan, “din kültürü ve ahlak bilgisi” öğretimine devam edilmesi istenilmekte, bu derse ilave olarak “yeni bir alanın” devreye sokulabileceği belirtilerek bu yeni alan, “isteğe bağlı din eğitiminin verilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Yani hükümet, Alevi çocukları için asimilasyon aracı ve sistematik işkenceye dönüşmüş olan uygulamayı artırarak iki din dersi önermektedir ki, bu asla kabul edilemez. Bu çaba; ilköğretim okullarımız ile liselerimizin; İmam Hatip Liselerine, Kuran Kurslarına dönüştürülmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Biz dedik ki; Madımak Müze olsun, bu rapor diyor k; ”bina yıkılsın park olsun.” Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesine ilişkin talebin “tehlikeli bulunması” ise başlı başına feci bir bakış açısıdır. Binanın yıkılarak parka dönüştürülmesi önerisi AKP hükümetinin Sivas katliamanı hafızalardan silme, unutturma düşüncesinin bir ürünüdür. Sivas’ı unutturmanın bir parçası olarak Madımak Oteli’nin yıkılması istenilmektedir. Biz biliyoruz ki, o bina yıkıldığında, parka dönüştürüldüğünde birkaç yıl sonra o parkın adı da belediye meclis kararlarıyla değiştirilecek, böylece katliamın izi yok edilmiş olacaktır.
Biz dedik ki ; cemevlerimiz yasal statüye kavuşturulsun; bu rapor diyor ki; hayır sadece elektrik-su faturaları ödensin. Raporun sünni ulemanın bakış açısıyla yazıldığının en kuvvetleri bölümlerinden biri de cemevleriyle ilgili olan bölümdür. Raporda “Cemevlerinin bir statüye kavuşturulması konusunda herhangi bir görüş ayrılığı olmamıştır. Ancak bu mekânların birer ibadethane olarak tanımlanması konusunda Alevi olmayan katılımcılar da kaygılarını ifade etmişlerdir” denilmektedir. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi cemevleriyle ilgili tanımlama, onun işlevine ilişkin değerlendirmede fikri dikkate alınan taraf Aleviler değil, Alevi olmayanlardır. Yani iktidar, yani devlet, yani sünni ulema haddini aşarak Alevilerin ibadet yeri cemevlerinin niteliğine karar verme hakkını kendilerinde bulmaktadırlar. Nitekim rapora hakim anlayışın, Başbakanın milletvekilleri ile yaptığı görüşmede kendi milletvekilerine "Cemevleri ibadethane olamaz" diye çıkışan anlayış olduğunu göstermektedir.
Kısaca bu rapor biz ne dedik ne istedikse; onun tersini söylüyor, üstelik, üzerinde mutabakata varılmış gibi söylüyor.
Önemli istemlerimizden ikisi (Alevi köylerine cami yapma politikalarından vazgeçme ve dergahlarımızın biz gerçek sahiplerine geri iade edilmesi ) konusunda ise hiçbir şey söylememiş. Bu raporun dili, anlayışı ve mantığı sakattır.
Yıllardır dillendirdiğimiz taleplerimizin muhatabı sanki devlet değil de Sünni kardeşlerimizmiş gibi algılanmakta, Alevilerle, Sünniler arasında bir pazarlık gibi sunulmakta; top taca atılmakta ve oyun orada sürdürülmek istenmektedir.
Bu raporun mantığı bizim anayasamızın genel mantığı ile aynıdır. Önce bir hakkı veren; sonrasında da; “ama-fakat, lakin, ancak” gibi sözcüklerle her verdiğini geri alan 12 Eylül mantığı ile birebir örtüşmektedir.
Oysa biz dayatmalarını değil, özgürlük ve eşit yurttaşlık istiyoruz.
AKP Hükümetini bu vesileyle bir kez daha aklıselime davet ediyoruz.Hani özgürlükçü ve demokrattınız? Hani; artık takiye yapmayacaktınız? Hani; dili, inancı, kültürü, yaşam tarzı ne olursa olsun tüm yurttaşları aynı muhabbetle kucaklayacaktınız? Bizim taleplerimiz üzerinden kendi ajandalarınızdaki gizli emellerinizi gerçekleştirme kurnazlığına izin vermeyeceğiz. Buna alet, payanda, baston olmayacağız. İşbirlikçiniz Cem vakfı ile bu ülkenin başına çorap geçirme planlarınıza izin vermeyeceğiz.” İfadelerini kullanan Alevi Federasyonu Başkanı Ali Balkız “Taleplerimiz açıktır ve bizim için vazgeçilmezdir” diyerek taleplerini bir kez daha dile getirdi.
1- Diyanet işleri başkanlığı laikliğe aykırıdır, kaldırılmalıdır.
2- Cemevleri, Alevilerin ibadethanesidir ve vazgeçilmezidir. Aleviler, cemevini-caminin karşıtı gibi de düşünmemektedirler.
3- Fiiliyatta uygulamalı din eğitimi olan zorunlu din derslerine karşıyken şimdi din dersinin ikiye çıkarılmasına karşı tepkilerimiz sürecektir.
4- İnsanlığın vicdanında bir yara olan Madımak katliamının izi, otel binasını yıkarak silinemez. Oteli ülkemizin vicdanını harekete geçirerek yıktırmayacağız.
5- Dedeler, Alevilerin inanç önderleridir. Yüzyıllardır talibinin verdiği hakullaha itirazı olmayan dedelerimiz, devletin verdiği maaşı elinin tersiyle itecektir ve devletin dedesi olmayacaktır.
6- Alevilik, ne siyasi erk sahipleri tarafından ne devlet gücü tarafından ne de ulema tarafından tanımlanabilir. Aleviliği Alevi yol önderleri tanımlamıştır. Tanım arayanlar Nesimi’ye, Mansur’a, Hacı Bektaş Veli’ye, Pir Sultan Abdal’a, Yunus Emre’ye, Alevi Ozan ve Yol önderlerine gönül gözüyle baktıklarında göreceklerdir. Aleviliği tanımlamak, Alevilerin işidir.
Bizler Demokratik Alevi Mücadelesinin onlarca yıllık demokratik mücadelesinde kristalize olan ve 8-9 Kasım Büyük Alevi Mitinglerinde sokaklara dökülen yüz binlerce Alevi yurttaşın şiar edindiği demokratik taleplerimizden, bu taleplerimizin bir bütün olarak ülkemizin demokratikleşmesinin ve özgürleşmesinin önemli bir parçası olduğunu unutmadan, asla taviz vermeyeceğiz ve fiili, meşru ve demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz.
Siz yorulacaksınız ama biz asla yorulmayacağız.
Gunestv.com - 12.02.2010