Fazıl Say’ın huzursuzluğu, bizim huzursuzluğumuzdur. Susma konuş, ülkede kal ve mücadele et!
Türkiye’de aydına çizilen bir misyon vardır ülkemizde. Baskıcı bir devlet geleneği altında şekillenmiş olan, suskun ve kendini ifade etmeden kaçınan toplumumuzda, aydından, onun adına cesur olması, meydan okuması beklenir hep.
Zaman zaman da aydınlarımız bunu yapar.
Ama şu günlerde ne yazık ki, aydınlarımız yine yorgun ve bezgin.
Kürt sorunu gibi netameli işe artık pek fazla bulaşmak istemiyorlar.
Bunun bedeli artık daha ağır, özellikle faşist serseri mayınların yüzer gezer dolaştığı şu günlerde…
Şövenist dalga ta İsveçlerde de bir tetikçi, Süryani araştırmacıyı Fuat Deniz’i hedef alıyor.
Aynı gün bıçağın hedefi İzmir’de din adamı Franchini oluyor.
Bu kaçıncı cinayet, aynı yaş grubu ve aynı yöntemlerle.
Ve Fazıl Say, bu iktidara küslüğünü dile getiriyor.
Sanatçının duyarlılığı, kırılganlığı son derece önemlidir toplumlarda.
Onun huzursuzluğu bizim huzursuzluğumuzdur.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da usta Fransız flütist Jean Pierre Rampal’in icrası ile Bach’ın flüt için yazdığı sonatları dinliyorum.
Bir çeşit ruh yıkanması.
Adını anımsamadığım ve birkaç yıl sonra adı asla hatırlanmayacak olan bir bakan, büyük şirketlerin Bach konserlerinin sponsorluğunu yapmasından yakınmış.
Niye Itri’ye, Dede efendiye ve diğerlerini es geçiyorlar demiş.
İstanbul Belediyesi, yıllardır Doğu klasiklerinin icrasını finanse eder.
Geçenlerde yine Fransızlarla işbirliği ile bir Mevlana sunumu olmuştu.
Daha önce büyük ney ustası Kudsi Ergüner’in klasik batı müziği orkestrası için bestelenmiş bir konçertoyu icra ederken dinledim.
Kudsi Ergüner niye Paris’te yaşar, neden Fransızca üç kitabının Türkçe basımları yoktur?
Varsa yoksa artık bir sirk gösterisine döndürülen Mevlevi sema gösterileri...
Bence sufizmin özüne saygısızlık bu gösteriler.
Tıpkı Alevilerin inancının bir yansıması olan semahiler gibi.
İzlerken bu saygısızlıklar karşısında yüzüm kızarıyor.
Fazıl Say ruh halini yansıtan bir açıklama yaptı.
Hrant Dink gibi, “terk ederim” dedi.
Bu ruh hali aslında küçümsenmemeli.
Kadınlar başta, birçok toplumsal kesim huzursuzluk içinde.
Bir “şeriat gelirse” korkusu asla küçümsenmemeli.
Tamam şiddeti kullananlar şimdilik sentezciler, dinsellikle milliyetçiliği iç içe getirenler.
Yıllarca İslami inanışa bağlı olanlar kendilerini bir azınlık gibi hissettiler, yok sayıldılar ve aşağılandılar.
Peki, şimdi diğer aşağılananlar ve yok sayılanlar ile nasıl bir empati ve dayanışma içndeler.
İnançları için aşağılandıklarını hissediyorlarsa, Hıristiyanlar başta öteki inananlar karşısındaki saldırganlığın ardında ne yatıyor?
Elbette dini de kendine alet eden kökten milliyetçilik.
Olayın sadece dini yanını görmek, milliyetçi yanını es geçmek günümüzde aydınların büyük yanılgısı.
Tehdit tek değil, çok yanlı.
Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi aydınlar cesaret gösterip konuştular.
Ama sonra bir süreliğine de olda, suskunluğu tercih ettiler.
Peki, hep aydınlardan mı beklenecek fedaice çıkışlar?
Ve Fazıl Say, Metin Altıok Oratoryosu’nun Kültür Bakanı tarafından sansür edildiğini söyleyince, içim acıdı.
Bir başka sansürü, Nâzım Hikmet’in, Ermeni trajedisi ile ilgili satırlarının sansür edildiği oratoryoyu hatırladım.
Ama o zaman ne yazık ki, sansür eden Bakanlık değil, bizzat sanatçının kendisi idi, Bakanlık desteği çeker korkusu ile sorunlu dizeler oto sansüre tabi tutulmuştu.
Bakanlık da (İ. Talay) kendilerinin sansür talebinde bulunmadıklarını açıklayıvermişti.
Ve ne yazık ki beste ve yorumcudan en küçük bir açıklama gelmemişti.
Bunu sol gazeteciliğin duayeni Doğan Özgüden ortaya çıkarmıştı. Nâzım’ın bestelenmesinden duyduğu büyük sevincin nasıl gölgelendiğini belirterek.
Ne Metin Altıok, ne Nâzım Hikmet sansür edilmeseydi.
Büyük usta, dürüst insan ve aydın, ozan Nâzım Hikmet’in sansür edilen dizeleri şunlardı:
“Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini.
Fakat seviyor seni,
Çünkü sen de affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.”
Ve biz, Türk halkının alnına Maraş, Çorum ve Sivas kara lekelerini sürenleri de asla affetmiyoruz.
Fazıl Say’a en iyi öneriyi geçmişteki sosyalist kavga arkadaşımız, babası Ahmet Say yaptı.
Ülkede kal ve mücadele et!
Ve biz de ekleyelim.
Ayrımsız herkesi kapsayarak!
Ragıp ZARAKOLU
EVRENSEL - 19 Aralık 2007