PSAKD Çiğli Şubesi gençlik kolları düzenledikleri Şirince Selçuk gezisinde büyük usta, şair ve ozan Aşık Veysel için anma etkinliği düzenledi.
Gençlik kollarının düzenlediği geziye PSAKD Menemen gençliği de katıldı.PSAKD Gençliği 16 Mart Pazar günü sabah saat 08:30 da hareket eden otobüslerle önce Selçuk sonra Şirince’ye uğradılar.Selçuk’a bağlı Şirince Köyü, doğası ve tarihi yerleriyle eski Efes olarak ta bilinmektedir.Rum kültürünün kalıntılarıyla dolu olan bu şirin köyün tarihi yerleri gezildi. Ve Şirince hakkında bilgiler edinildi.
Şirince’ye bakan, papatyaya kesmiş bir dağın eteğinde PSAKD Gençliği günün önemini anlatan konuşmalar yaptı. Aşık Veysel’i anma etkinliği başlamadan önce 16 Martın tarihte önemli bir yeri daha olduğu vurgulandı.16 Mart 1978 de İstanbul Üniversitesi Beyazıt Meydanında gerçekleştirilen katliamda devrimci demokrat öğrencilerin nasıl katledildiği anlatıldı.
Geleneksel halk şiirimizin temsilcilerinden biri olan Aşık Veysel 1894 yılında Sivas’ın Sivri alan köyünde dünyaya geldi. Babası Karaca Ahmet, köyün en fakir çiftçilerinden biriydi. Annesi Gülizar koyunları sağmak için dağa giderken yol ortasında sancısı tutunca kuytu bir yerde çalı dibinde doğurdu onu. Aşık Veysel'in çocukluğu yoksulluk ve hastalıklar yüzünden oldukça zorlu geçmiştir. Aşık Veysel’in çocukluk ve gençlik yıllarını şöyle anlatır.
"Benden büyük iki kız kardeşim çiçek hastalığı yüzünden üç gün içinde ölmüşler. Benden küçük bir bacım da yine çiçek illetinden gitti. Yedi yaşıma kadar ben de her çocuk gibi koştum-seğirttim, güldüm, oynadım. Yedi yaşımda çiçek hastalığına yakalandım. Çok zor günler yaşadım. Canımı zor kurtardım. Çiçek hastalığı yüzünden sağ gözümü tamamen kaybettim. Sol gözüme ise perde indi."
Gözündeki perdeyi aldırmak için ameliyat gerekiyordu. Yoksul Karaca Ahmet ailesi ameliyat için gerekli parayı bulmak için çabalarken talihsiz bir kaza sonucu Veysel öbür gözünü de kaybetti.
Genç yaşımda felek vurdu başıma
Aldırdım elimden iki gözümü
Yeni değmiş idim yedi yaşıma
Kayıb ettim baharımı yazımı...
Gözlerini kaybettikten sonra, babası Karaca Ahmet, teselli bulsun, oyalansın diye Ortaköy'deki Mustafa Abdal Tekkesi'nden kırık bir saz alır Veysel'e… Veysel saz çalmayı öğrenmekte zorlanır. "Uzun bir süre saza alışamadım... Artık onu elimden bırakmak istemiyordum. Komşularımızdan Molla Hüseyin ve Ali Ağa bana sazı öğrettiler. O gün bugündür sazı elimden bırakmıyorum." Artık saz onun en vefalı hayat arkadaşıdır.
25 yaşına gelince evlendi. 8 yıl süren bu evlilikten iki çocuğu oldu. Fakat ikisi de öldü. Karısı onu terk etti. Daha sonra ikinci evliliğini yaptı. İkinci evliliğinden 6 çocuk ve 18 torun sahibi oldu. 1928'de Zara ve Hafik dolaylarını dolaştı. 1931'de Sivas’ta bir Aşıklar Bayramı düzenlendi. Buraya katıldı. Bugünden sonra tanınmaya başlandı. Ona verilen "Halk şairi" belgesi sayesinde, ülkenin dört bir yanında, kırk ilde çalıp söyledi. Şiirleri 'Ülkü' dergisinde yayınlandı. Sonraki yıllarda da değişik zamanlarda şiirleri toplanarak kitap halinde yayınlandı. İlk kitabı 1944 yılında yayınlanan "Deyişler"dir. En son bütün şiirlerinin toplandığı "Dostlar Beni Hatırlasın" (1970) adlı kitapları yayınlandı. Bu kitabında Aşık Veysel'in 157 şiiri vardır. Hayatı, Metin Erksan'ın yönettiği "Karanlık Dünya" (1952) isimli filme konu oldu. Aşık Veysel yıllarca Köy Enstitüleri'nde de saz öğretmenliği yaptı. 1942'de Arifiye'de başladığı görevine sonraki yıllarda Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu-Gülköy, Yıldızeli, Samsun-Ladik ve Akpınar Köy Enstitüleri'nde devam etti. Aşık Veysel geleneksel halk şiirinin son temsilcilerinden birisidir. Eserlerinde bu geleneksel çizgiyi sürdürmesinin yanında benzetme ve betimlemelerinde özgün, yaşadığı dönemin sorunlarına duyarlı olduğu görülür. Hemen bütün halk şairlerinde olduğu gibi Aşık Veysel'de de geniş bir insan sevgisi vardır. Bu yanıyla bazı şirlerinde Yunus Emre'yi, yer yer de Mansur'u andırır. Zaten, Aşık Veysel Yunus Emre'den etkilendiğini kendisi de bir sohbette ifade ediyor. "Eski şairlerden kimleri seversiniz?" sorusuna "Emrah, Karacaoğlan, Yunus Emre..." cevabını veriyor:
Karacaoğlan, Dertli, Yunus soyum var
Mansur'a benzeyen bazı huyum var
Toprak ve doğa sevgisini pek çok şiirde işleyen,Aşık Veysel toprağa sonsuz bir aşkla bağlıdır. "Ben bir çiftçi ailesinden geliyorum. Bu bakımdan toprağın insan hayatındaki önemini çok iyi biliyorum. (...) Toprak, kimsenin hakkını yemez, kimseyi aldatmaz. Yeter ki toprakta çalışılsın. Yeter ki toprağa önem verilsin" der.
Karnın yardım kazmayınan bilinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülinen
Benim sadık yarım kara topraktır.
Elinden hiç düşürmediği bağlamasıyla ilgili duygularını da şu şiirle dile getirir:
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah-ü zar etme
Benim her derdime sen ortak oldun
Ağlarsam ağladın gülersem güldün
Sazım bu sesleri turnadan mı aldın
Pençe vurup sazı teli sızlatma
Onda Vatan ve halk sevgisini de en yalın haliyle görürüz. Fikret Kızılok bir gün Aşık Veysel'den rica etmiş; ‘’ Veysel baba, şu sazımı akort et de ver. Ben sizden ilham almak istiyorum.’’ Veysel'in cevabı şu olur:
"Ben sazımı halka göre akort ediyor ve ilhamı halktan alıyorum. Siz de böyle hareket ederseniz, sazınız akortlu demektir."
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtk ile çalışır benimseyerek
Milletine ulusuna uyanlar
Demez neme lazım neyime gerek
Aşık Veysel 1973'ün 21 Mart'ında doğduğu köy olan Sivrialan köyünde yaşama gözlerini yumdu.
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
Aşık Veysel'in sazı hep halka göre akortluydu. Çünkü o bir halk ozanıydı. Yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir ozandı. Yoksulluk içinde geçen hayatı boyunca hiçbir zaman şan şöhret sahibi olma hevesine kapılmamış, halktan, halkın sorunlarından uzaklaşmamıştır.
Halk aşağımızı hiç unutmayacak, hep özlemini duyduğu kardeşliği, mutluluğu, eşitliği Anadolu topraklarında yeşerteceğiz denilerek Aşık Veysel’e ait türküler söylendi. Hep beraber çekilen halaylarla etkinlik sona erdi.
Alevi Haber – 17 Mart 2008