Son yıllarda, siyasi iktidarın Alevi inanç gurubu üzerinde oynadığı oyunlara dikkat etmek ve tuzaklara düşmemek gerekir. Daha düne kadar, "Aleviyim" diyenlere her türlü insanlık dışı baskı yapılırken ses çıkarmayan, "Alevi" olduğu gerekçesiyle öğretim kurumlarında dışlanan, baskı gören, öğretmenleri tarafından dövülen on binlerce öğrencinin sorunları karşısında duyarsız olan ve gerekli sorumluluklarını yerine getirmeyen siyasi iktidar; bugün gelmiş Alevilere iftar yemeği vermeye kalkıyor. Bir bakıyorsunuz Başbakan 11 bakan arkadaşıyla birlikte, birkaç satılmış Alevi örgütünün düzenlediği "iftar" yemeğine katılıyor. Kaldı ki, Alevilikte "iftar" diye bir terimde yoktur. Muharrem ayı, bi yas ayıdır, oruç tutanlar "iftar" açmıyor. Neyin açılımından bahsediliyor? Bu "ikiyüzlü" ve onursuz bir politika, dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde mevcut değildir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Almanya’da yaptığı bir basın toplantısında söylediği şu sözü tekrar anımsatmakta yarar vardır.“Alevilik bir din ve mezhep değildir. Eğer bir din ise ibadet yerine ihtiyaç vardır. Camiler ile Cemevleri mukayese edilemez. Birisi ibadethanedir, diğeri ise kültür evidir. Camilere sağlanan yardım Cemevlerine sağlanamaz. Ancak Cemevlerine yardım etmek isteyenler varsa bu da engellenemez” Kuşkusuz, kendisi de, İmam-Hatip kökenli olan bir başbakandan, bu görüşten daha iyi bir görüş bildirmesi beklenemezdi. İnançlar karşısında tarafsız olması gereken Başbakan, bu görüşüyle açıktan açığa inançlar arasında “ayrımcılık” yaptığını göstermiş oldu.
Böylece, AKP’nin temel politikası olan, Sünni inancı dışındaki Alevileri ve diğer inanç gruplarını yok saymak ve onları “sünnileştirme”ye yönelik olarak “asimile” etmek politikası, bizzat başbakan ve genel başkanları tarafından uygulanmaya konulmuş oldu. Başbakan, bir dinsel örgüt adına mı konuşuyor, yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatıyla mı konuşuyor? Buna dikkat etmesi gerekir. Erdoğan, başbakan sıfatıyla böyle bir konuşma yaptığı için suçlu duruma düşmüştür. Suç işlemiştir. Devletin en üst düzeyinde bulunan bir başbakanın böyle konuşması, bu ülkenin laik ve demokratik olmadığının bir göstergesi değil midir?
Eğitim ve öğretim kurumlarındaki din dersleri Sünni inancından olan insanların çocuklarına verilmekte olduğu, bu durumun Alevileri ve diğer inanç gruplarını dışladığı ve onların çocuklarını “asimile” ettiği tartışma götürmez bir gerçektir. Bu bağlamda laiklik, insan haklarına ve özgürlüklerine saygılı gerçek demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur. Laiklik olmadan demokrasi olmaz gerçeğini kabul etmek gerekir. Farklı düşünen ve farklı inançlardan olan, farklı yaşayış biçimini benimseyen insanların demokrasi ve özgürlük içinde yaşayabilmelerini sağlayacak olan en temel düşünce laik ve demorkatik bir felsefi anlayıştır.
Laik ve demokratik eğitimin amacından saptırılmasından en çok alevi inanç gurubundan insanlar etkilenmiştir. Gericiliğe, şeriatçılığa ve cami örgütlenmelerine karşı savaşımda laikliğin güvencesi olan Alevilerin önemini bilmekte yarar vardır. Çok partili döneme girdikten sonra, Alevilerin inanç özgürlüğü kısıtlanmış ve Sünni mezhebinin gereksinmelerine yanıt veren dinsel eğitimin zorunlu olmasıyla; irtica ve yozlaşmayı olayıda giderek artmıştır. Üstelik, 20 milyonu aşkın Alevinin bulunduğunu, ancak bunların tek çatı altında örgütlenerek kendi sesini güçlü bir şekilde yansıtamadığıda bir gerçektir.
Kuşkusuz, bu örgütlenmeden kastımız “Alevistan” kurma ya da “mezhepsel” temelde örgütlenmeler değildir. Alevilerin örgütlenmesi, insan haklarına saygıyı temel alan tam bağımsız, laik ve demokratik bir Türkiye özlemini hedefleyen, sermayeye ve kurulu düzene karşı savaşım veren işçi, emekçi, tüm çalışan ve ezilen kesimlerle olmalıdır. Alevilerin, bu temelde örgütlenmesi “Türkiye’nin gündemini” kesinlikle defiiştirecefiinin kanısı içindeyiz. Hükümetin sahte "Alevi açılımı" ve birkaç Alevi derneğinin bu oyuna gelmesiyle ilgili olarak eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan'ın şu sözleri bizlere çok şeyi çağrıştırmaktadır: "Biz kendi yobazlarımızla, bağnazlarımızla mücadele etmeye hazırız. Bu tür olaylara fırsat vermeyin, teşhir edin. Adlarınız iktidardakiler ve baskı uygulayanlarınki ile aynı ise defiiştirin".
Prof. Dr. Ali ARAYICI
Paris / 17 Ocak 2008 / turkpolitika.com