Önce Madımak Otelini sonra bütün bir Sivas’ı ve ardından tüm ülkeyi İslam adına ateşe atışın 15. yılındayız.
Alevlerin arasından yükselen “kurtarın… orada kimse yok mu?” seslerinin insanlığın üstüne siyah bir örtü gibi çoğalarak taşışının 15. kara yılı.
O kor ateş, küllerin altında ve halen can alıcı bir sıcaklıkta.
Ama, bellekler yine yitik.
Toplumsal hafıza, yaşananlara karşı duyarlılığını kaybetmiş durumda.
Oysa ateşe tutuşturulanlar insan bedenleridir.
Barış için semah’a duran, kardeşlik, eşitlik ve aşk için türküler deren, masmavi bir gökyüzü için şiirler yazan, umut için, özgürlük için resimler yapıp, halaylar çeken bedenler.
Bu gün ben yeniden ve inatla haykırmak istiyorum ki; Ey insanlık bilin, Sivas’ta benim de arkadaşlarım olan canları, ateşe veren katiller ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar.
Onlar bu ülkede vekil oldular, belediye başkanı, meclis üyesi, imam, öğretmen, polis ve asker oldular.
Ellerine geçirdikleri her olanakta; cami avlusunda, mahkeme kapısında ya da gazetelerinin birinci sayfalarından bu insanlık kıyamı’na katılmaktan gurur duyduklarını haykırdılar.
Ve bizler hiçbir şey yapamadık.
Evet. Bu gerçekliği kabullenmeli ve itiraf etmeliyiz. Bizler yasalara sığınmanın dışında bir şey yapamadık.
Üçümüz, beşimiz yan yana gelip “hesap sormalıyız” dedik ve sonra, sus-pus olduk. Yalnız yıl dönümlerinde ortalara çıkıp, sonraları yine köşelerimize çekilip, kaybolduk.
Bu ülkede, hukukun mağdurlar için olmadığını, haklının değil haksızın güçlü olduğunu ve bunun hep böyle olup, dünden bu güne gelindiğini bir türlü kabullenemedik.
Dönemin adalet bakanı Şevket Kazan’ın olaylarla ilgili o tarihi yorumunu hiç kimse unutmamalıdır.
“Ne suçu, suçlular bu masum insanları kışkırtanlardır”
Canlarımızın yanan bedenlerinden üstümüze taşan küllerin sıcaklığı, akıllarımızın da ateşe verilişi idi. Algılayamadık.
Hayır beceremedik.
İslamcı faşist gericilikle hesaplaşmasını beceremedik.
Ne dün, ne de bu gün bu yobazlığın içimize attığı ateşi söndürebilmiş değiliz.
Dünya insanlığına, insan yakacak kadar akıl yitirten, bu kara İslam düşüncesinin içinde gizli olan vahşetin ne olduğunu anlatamadık.
Bunların; kendi inançlarından olmayan her canlıyı ateşe verecek bir “iman’a” sahip olduklarını ve besleyip çoğalttıkları nefretin, aslında koskoca ve simsiyah bir kin olduğunu insanlığa anlatamadık.
Durduk ve bakakaldık.
Yaşananların üstünün örtülüşünü uzun metrajlı bir film seyreder gibi izledik.
Sustuk. Akla güvendik. Yanıldık.
Mücadeleyi Sivas ateşinin ilk yılındaki canlılıkta sürdüremedik.
Hepimiz ayrı ayrı bir yerlerinden çektik. Kimilerimiz siyasi cambazlıkların içinde yitip gitti, kimilerimiz ettiği antları bile unuttu, kimilerimiz ise mezar başlarında kaldı.
Evet itiraf etmeliyiz. Gericilikle kavga etmek için, kültürel ve sanatsal bir isyan başlatamadık.
Tiyatromuz Sivas’ın oyununu yeni sahneliyor. O da yalnızca bellek tazelemekten ibarettir.
2 Temmuz Sivas 93’ün Şiiri yoktur, Romanı yoktur, Resmi yoktur, Filmi hiç yoktur. Heykeli yoktur. Dansı yoktur. Birkaç tane yakılmış türküsü vardır.
Bu durum, tüm sanat alanlarındaki yaratıcıların ortak sorumluluğudur.
Hepimiz ısınmak bile istemediğimiz bu ateş çemberinden, üreterek çıkabileceğimizi bilmeliyiz.
Şu, artık her taşın yerinden oynatıldığı deli günlerde, bu kara akıl ülkemizi kemirip bitirmek üzere iken durmamalıyız.
Sivas ta yakılıp memleketin orta yerine servis edilen ateşi birlikte söndürmeliyiz..
Din bezirganlarına ve o bezirganlıktan beslenen kanlı siyasete karşı, ortak ses olup çoğalmanın yolu, hep bir ağızdan gericiliği mahkum edecek ortak onurun oluşmasını sağlamaktan geçtiği açıktır...
Yani, şimdiye kadar hiç ama hiç olmadığı kadar eşitlik, barış ve özgürlük için, sanatın bilimsel aklını kuşanmak ve ona sımsıkı sarılıp güvenmek zorundayız.
Yeniden ve inatla, çiçekli bir kır bahçesindeki ayrık otlarının insanlığın içindeki kara ateşe dönüşmesini engellemeliyiz.
Ve elbette unutmamalı, unutturmamalıyız.
15 yılda yaratılan korku yırtılıp atılmalı ve sorulamayan sorular yüksek sesle haykırılarak yanıtları aranmalıdır.
İnsan yakıcılar ve onların övücüleri, katil kışkırtıcılar ve din bezirganları tek tek ortaya çıkartılmalıdır.
ORHAN AYDIN
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy40436 = 'oaydioaydin' + '@';
addy40436 = addy40436 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text40436 = 'oaydioaydin' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
40436 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
SOL - 24 Haziran 2008